01 Eylül 2001
“Şecaat arz ederken merdi Kıpti, sirkatin söylermiş.” Gazeteci maskesi takan bu tür adamlar, İkitelli’ye oturmuş çamur üretiyorlar. Sanıyorlar ki her çamur, adam kirletir. Sanıyorlar ki güneşi balçıkla kapatabilirler.
Hırsızın, uğursuzun, namussuzun, hortumcunun, çetecinin, mafyanın, hainin koruması olmak kolay. O yüzden size kolay gelsin beyler. Çünkü bunlarla birlikte olunca paranız oluyor, çevreniz oluyor, koruma duvarlarınız oluyor. Sesinizi duyuracak borazan aramıyorsunuz, onlar size geliyor. Olmadı bastırıyorlar parayı, buluyorlar sahibinin seslerini. Sonrası kuru gürültü.
Kara kutu açılınca…
Bunları Uzan Grubu’nun gazetesinde benim Halk Bankası’nın eski Genel Müdürü Yenal Ansen yazılarım için yapılan yayınları görünce düşündüm. Meğer Halk Bankası’nın kara kutusunu açmaya çalışmak, gerçekleri dile getirmek, devletin savcısının aldığı ifadeyi, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun raporlarını, Devlet Denetleme Kurulu’nun incelemelerini yayımlamak ve “Hırsız var. Halkın parasını çalıyorlar, hesap sorulsun” demenin bedeli haber olmakmış. Olsun. Bu haberler benim şeref madalyam. Bunları yazdığım için bana “Şantajcı” demeye kalkmış, herkesi kendi gibi bilen maskaralar. Hoşt ulan hoşt… Sizin havlamalarınıza pabuç bırakacak adamlardan değilim ben.
Efendim, Aydın Doğan, Halk Bankası’ndan kredi istemiş. Bu kredi verilmeyince, ben şantaj yazıları yazmaya başlamışım Yenal Ansen ile ilgili.
Yuh olsun. Sizi kıt akıllılar sizi. Sizi çamurcular sizi. Size haberci mi diyorlar? Yazık yazık… Sizden hiçbir şey olmaz.
Şantaj sizin referansınız. Bizimki doğruluk.
Grubumuzun sahibi Aydın Doğan, Halk Bankası’ndan kredi istemiş, ama vermemişler. Bir kere Aydın Bey kredi istedi ise bundan bana ne? Bu şirketlerin mali işleri var. Orada da çalışan insanlar var. Biz gazeteciler bu grupta kredi işlerine bakmıyoruz. Kendinizle karıştırmayın bizi.
Ama siz yazınca sordum öğrendim. Halk Bankası’ndan kredi istenilmiş. Ancak daha sonra bundan vazgeçilmiş. Kredi kullanılmamış. Üstelik grup, kamu bankalarından kredi kullanmama kararı da almış.
Siz nasıl gazetecisiniz? Ya da gerçekten gazeteci misiniz? Elinize verilen belgenin tarihini de yazmışsınız oraya. Okumadan mı yazdınız? 29 Ağustos 2000. Doğan Yayın Holding 29 Ağustos 2000 tarihinde başvurmuş Halk Bankası’na. O zaman kim genel müdür? Yenal Ansen. Krediyi çıkartan kim? Yenal Ansen. Kullanmayan kim? Aydın Doğan.
Şantaj bekler mi?
Bunların hiçbirinden haberi olmayan Tuncay Özkan, Milliyet gazetesinde Yenal Ansen ile ilgili yazılarını ne zaman yazmaya başlamış? 20 Haziran 2001. Yani kredi istemiyle benim Halk Bankası’ndaki yolsuzluk dosyalarını yazmam arasında ne kadar zaman geçmiş, tam bir yıl. 365 gün bekleyen şantaj olur mu? Haydi vicdanınız yok, aklınız da mı yok?
Kredi istenilmiş. Üzerinden bir yıl geçmiş. Yenal Ansen görevinden alınmış. Savcılıklarda davalar açılmış. Ansen polis tarafından gözaltına alınmış. Yargılanması istenilen dosyalar yönünden izin çıkmış. Ben, görevden giden ve boyu kadar yolsuzluk dosyası bulunan bir adamla ilgili yargılanma izni verilmesi için yazı yazmışım. Yolsuzluk ve hortum iddialarını mahkeme çözer, kimse koruma zırhına sığınmasın demişim. Tamamı Başbakanlık Teftiş Kurulu, Denetleme Kurulu ve ilgili savcılıklar ile KİT Komisyonu incelemelerine dayanan belgeleri yayımlamışım. Kemal Derviş’e, Yenal Ansen’i yargıya yolla diye kampanya açmışım.
Bu nasıl şantaj şimdi? Hakkında onca dava, dosya olan bir adamla ilgili bunları yazınca şantaj mı oluyor? Savcılar ile müfettişler de size göre şantajcı o zaman. Haydi oradan.
Siz okuduğunuzu anlıyor musunuz? Ya da anlasanız bile bu size ne ifade ediyor? Siz kendi gazetenizde Ansen ile ilgili benim yazdığım günlerde neler yazdığınızı bir daha dönüp okuyun isterseniz. Aynaya bakmaya yüreğiniz yetiyor mu?
Yalaklıkla salaklığın sonu ayakçılıktır. Düştüğünüz yerden sizi bundan sonra kim kurtaracak?
Siz size yakışanı yapıyorsunuz gerçi. Hukukun ve denetleme kurullarının yargılansın dediği bir adama sahip çıkıyorsunuz. Afferrin size…
Ama bu halkı sahipsiz sanıyorsanız yanılıyorsunuz? Halk Bankası ve diğer kamu bankalarını hortumlayanlar, yolsuzluk yapıp adamını bulup, koruma zırhına bürünüp kaçacağını sananlar aldanırlar. Yenal Ansen’in yargıda hesap vermesi için bugüne kadar nasıl canla başla uğraştımsa, bundan sonra da uğraşacağım. Hırsızlar sizin olsun, ben hukuku savunacağım, halkın yanında olacağım.
Haydi bakalım, hodri meydan.
Çektiği 10 milyon lirayı polis yatırdı
Garih cinayetinin zanlısı Yener Yermez’in Beşiktaş’taki bankamatikten çektiği 10 milyonu Kayseri Emniyet Müdürlüğü yem diye yatırmış…
Üzeyir Garih cinayetinin üzerinden tam bir hafta geçti. Katili ya da katilleri hala yakalanabilmiş değil. Katil zanlısı Yener Yermez kayıp. Ya İstanbul’da saklanıyor ya da kent dışına çıktı. Askeri yetkililer soruşturmalar ve delil değerlendirmeleri kapsamında Üzeyir Garih’in katilinin Yermez olduğuna inandıklarını açık açık söylüyorlar. Ama onların elinde de Yermez’i şu an yakalayacakları bir bilgi yok.
Polis olay yeri incelemesinde topladığı parmak izleri ile, Yener Yermez’in parmak izlerini karşılaştırdı. Yermez birinci zanlı olarak olay yerinde bulunan türbe demirlerinde parmak izi bırakmamıştı. Yapılan balistik incelemelerde olay yerinde toplanan parmak izleri ile Yermezinkiler arasında bir uygunluk saptanamadı. Ama Yermez’in asker dolabında bulunan pantolonu ve ayakkabılarında Üzeyir Garih’in kanı bulundu.
KARTI KAPTIRINCA..
Yener Yermez, kaçtıktan sonra önce banka hesabında bulunan 20 milyon liradan 10 milyon lirayı çekti. Daha sonra da Beşiktaş’taki bankamatikten kalan 10 milyon lirayı çekmeye çalışırken kartını kaptırdı. Bu paralar nereden gelmişti? Paraları Kayseri Emniyet Müdürlüğü’nün “yem” olarak yatırdığı ortaya çıktı. Polis akıllıca davranıp hesaba Yermez’in şüphelenmeyeceği miktarda bir para yatırmış. Kutlamak gerek. Bu sayede Yermez’in takibi yapıldı. Bu 20 milyon lirayı hesabından çekmek isteyen Yener Yermez, bu paranın 10 milyonunu çekemedi.
HALEN BEŞİKTAŞ’TA MI?
Peki, Yener Yermez, Beşiktaş’ta ne arıyordu? Bu sorunun cevabını araştıran polis, Yermez’in izne çıktığı hafta sonlarında Beşiktaş ya da Eyüp’e gittiğini saptadı. Eyüp’te kız arkadaşlarıyla buluşuyor, Beşiktaş’ta ise hemşerileriyle birlikte oluyordu. Muhtemelen Beşiktaş’ta edindiği hemşeri dostları da vardı. Ve halen Beşiktaş’ta olması güçlü bir olasılık. Şimdi Beşiktaş polis kordonu altında.
PINAR HÂLÂ TUTARSIZ
Yener’in parasız olduğu biliniyor. Para ve barınacak yer bulamazsa teslim olma olasılığı da büyük. Ama para ve sığınacak yer, kendisine yardım edecek kişilerle buluşursa ne olacak?
O zaman bu cinayet olayına bakış da değişecek zaten. İki gündür belirtmeye çalıştığım yandaşlıklar devreye girer ve “Bir Musevi öldürdüğü için korunma altına alınırsa” Yener Yermez, olaylara daha farklı bakmak gerekecek.
Yermez’in kız arkadaşı olduğu açıklık kazanan ancak olay günü cinayet mahallinde olup olmadığı belirlenemeyen Pınar Konuşkan ise hala sorguda. Sorgusu sırasında bir gece gazeteciler atlatılarak olay yerine de götürüldü. Ancak anlatımlarındaki tutarsızlık hala sürüyor. Bu arada gazetelere Pınar Konuşkan olarak fotoğraflarda yansıyan kız gerçek Pınar değil. O da gözaltında tutulan Özlem adlı bir başka zanlı. Pınar’ın fotoğrafı bugüne kadar basına yansımadı.
TECAVÜZ DE YOK
Pınar Konuşkan’ın babasının, kızının yetiştirme yurdunda tecavüze uğradığı iddiaları ise araştırıldı. Ancak 10 yıl önce gerçekleştiği savlanan bu olayla ilgili olarak bir bulgu elde edilemedi. Çünkü geçmişte de baba veya aileden bu yönde bir şikayet ulaşmamış yetkililere. Ayrıca Pınar o zamanlar 11 yaşındaymış. Ancak bugüne kadar o da bir şikayet iletmemiş. Yener Yermez ve karıştığı cinayet, çözümüne doğru yol alırken, Yermez’in ilişkileri bu olayda bizi bambaşka gerçeklerle karşı karşıya bırakabilir.
Bu olayla beraber şu an yaşadıklarımız da az değil. Baksanıza dünyanın parasını toplayarak mezarlık bakımı yapıyoruz diyen belediyelerin çirkin yüzü ortaya nasıl çıkıverdi. Bu cinayet daha pek çok şeyi tartıştıracak. Ama önce katillerin yakalanması gerekiyor.