18.01.2001
Partisi liberalleşme mücadelesi verdiğini açıklarken İçişleri Bakanı, TBMM’den ‘sınırsız telefon dinleme’ yetkisi istiyor. ‘Kocakulak’ın yarattığı hak ihlalleri ve felaketler ise saymakla bitmez
Tuncay Özkan
Türkiye’de yöneticilerin yurttaşa bakışında etkin olan kavramlar inançsızlık, güvensizlik ve sevgisizliktir. Çünkü halkı bilgisiz, ilgisiz ve değersiz bir kitle olarak görme anlayışı yaygındır. Osmanlı’dan gelen bu durum Cumhuriyet içinde değiştirilmeye çalışılmıştır. Ama nafile.
Cumhuriyet yönetimi de ne yazık ki iç çatışmalarından kurtaramadığı topluma karşı, bilim ve bilgi ışığını yayamadığı, eğitim devrimlerini etkinleştiremediği için görevini tam olarak yerine getirememiştir.
Bugün aynı nedenlerle eğitim ve bilim konusundaki etkisizlik, dağınıklık ve programsızlık halkı cahil ve yoksul bırakmaktadır. Ve Türkiye’de yoksulluğun keskin acısı cehaletin ağır baskısı altında giderek yayılıyor. Ama bu iki durum birbirine öylesine ağır baskılar yapıyor ki, buna bir de devletin polis gücü dahil olunca aslında bağırması gereken yurttaşlar kuzu, kuzu olması gereken devlet memurları kurt kesiliyor.
Türkiye’de güvensizliğin en temel göstergelerinden biri, insan haklarına karşı duyulan nefrettir. Bizi yönetenlerin istisnaları hariç büyük kısmı, bu kavramdan nefret etmekteler. Çünkü bu kavrama inanmamaktalar. Onlar cahil ve yoksul bir kitle olarak gördükleri halkı sadece kontrol altında tutmak zorunda olduklarını biliyor. Ona eğitim veya bilim ışığını götürmek bir zorunluluk değil ama kontrol altında tutmak bir zorunluluk olmaktadır. Yönetimimizde etkin olan kontrol mekanizması hakkında en güzel örneklerden biri kanımca şudur:
İzmir’de, Yunan işgaline karşı ilk direniş gösteren ‘çetelerden’ birinin lideri olan Demirci Efe eski gelenek ve para kazanma yollarından en yaygını olan ‘haydutluk’ mesleğini de icra etmeye devam eder. Yunan’a karşı koyduğu içinde korunmaktadır. Bunun üzerine Mustafa Kemal halktan kendisine ulaşan şikâyetleri değerlendirir ve Kazım Dirik’i efeyi uyarması için yollar. Efe, albay Dirik’in nasihatlerini dinledikten sonra der ki, “Bak paşam bu millet iki yolla yönetilir. Birincisi bilimdir, o da bizde yoktur. Millet anlamaz. İkincisi zordur. Millet zordan anlar. Ben de onu bilir, uygularım.” Zor, baskı, korkutma, sindirme, izleme, gözleme, dinleme bizde bilimin yerine konulan yönetim biçimidir. Artarak da devam etmektedir.
Herkesi vesikaya bağlamak
Bar, otel ve diskotek gibi yerlerde çalışmak durumunda olan kadınlarımızın fişlendiği, parmak izlerinin alındığı, zührevi hastalıklar hastanesine gönderildiği gerçeğini Hürriyet’ten Pınar Türenç gündeme getirmese fark etmeyecektik. Üstelik bunun yasal bir zorunluluk olduğunu, bu yasayla ilgili son düzenlemelerin de 2000 yılı içinde Meclis’ten geçirildiğini sonradan araştırıp öğrenmeyecektik. Şimdi değiştirmek isteyenler, yasayı bu hale sokanlar anlayacağınız. Suçlu da onlar. O yasayı uygulayan polisin hiç mi hiç kabahati yok?
Herkesi vesikaya, fişe bağlayan; adımlarımızı kontrol eden bir devletimiz var. Ama bunları yurttaşına iyilik olsun diye yapmıyor. İzleyip, gözlemek, denetlemek, kontrol etmek için yapıyor. Bizde sistem böyle. Yasa eski denilerek yalan söyleniyor. Oysa o yasayı yapan kafa eski.
Vatandaş ile yönetici arasındaki en önemli sorun, vatandaşın gündemi ve gerçekleriyle yöneticilerinkinin birbirinden taban tabana ayrı olması.
Türkiye’yi hep bir savaş düzeninde, sıkıyönetim ve olağanüstü hal şartları altında idare etme geleneğine alışan yönetim, bunun getirdiği rahatlıktan yararlanmayı ihmal etmiyor. Vatandaş hep aynı psikoz içinde hesap sormuyor. Baskı altında. Mutlu olan yönetim. Çünkü o seçmece yapıp zengin yaratıyor. Sonra da o zenginle birlikte suskun kalan yurttaşın parasını, malını, canını hortumlamayı sürdürüp yaşamını dünya nimetlerinin zevki sefasında devam ettiriyor.
Türkiye’de birey en değersiz varlık. Özel yaşam, bireyin korunması gibi konular ise uluorta çiğnenebilen haklar.
Türkiye’de dinlenmeyen telefon yok gibi. Üstelik bu dinleme kapasiteleri konusunda memurlar, siyasetçilere de, hukukçulara da yalan söylemekten çekinmezler.
Emniyet içinde her bir dairenin ayrı ayrı, MİT’te, askeri istihbarat birimlerinde, hatta terör örgütlerinde, illegal olarak çalışan dedektiflik bürolarında dinleme aletlerinin bini bir para. Vatandaş kurban.
Herkesin özel yaşamına ilişkin tutanaklar, fişler, kasetler kasalarda saklanıyor. Günü geldiğinde kullanılacak.
Bir ara Başbakanlık’ta MİT’in hazırladığı bir yasa teklifi vardı. Telefon dinlemelerinin bir merkezden yapılması ve kontrol alınmasına dair. O zamanlar bu dinleme olayı nedeniyle MİT’in başı epey ağrıyordu da… Ama sonra sorunlarını gidermiş olacaklar ki kimsenin çıtı çıkmıyor. Ama dinleme çalışmaları yasal olanı olmayanı ile sürüp gidiyor.
Türkiye’de suç ve suçluyla mücadele edeceğiz diye herkesin özel yaşamı şantajlara malzeme olacak şekilde arşivleniyor, ticari sırlar satılıyor. Kimin umurunda…
Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürlüğü döneminde, garip kararların altına attığı imzalarla tanınan eski savcı Ülkü Çoşkun’un oluruyla yürürlüğe koyduğu herkesi dinleme olanağı veren karar iptal edildi, ama uygulama devam etti. Santrallar harıl harıl vatandaş dinliyor. Bunun adı suç ve suçluyla mücadele. Bunun en güzel uygulama örneğini Türk Ticaret Bankası ile ilgili olaylar sırasında polis teşkilatı gösterdi. Yasadışı dinledikleriyle ilgili tutanakları ve kasetleri hükümete değil, muhalefete verdi. Bir kopyasını da mafyaya gönderdi. Açıklama kolay, ‘Alçak memur bunları yanında götürmüş…’ Kimse o memur bunları nasıl dinlemiş, hani yargı kararı diye sormadı. Sonra ne o memur bulunabildi, ne de sistem değişti.
En son bilgiler
En son öğrendiklerim, özellikle polis teşkilatı içindeki tarikatlara ve irtica odaklı gelişimlerin istihbarat birimlerinin teknik, yani dinleme yapan ünitelerini hedeflediklerini, hatta yer yer buralarda etkinlik sağladıklarını gösteriyor. Akıllı adamlar. Baktılar ki neması en yüksek yer buralar, o zaman ele geçirmeyip de ne yapacaklardı yani… Yarın neler olacağı apaçık ortada. Tarikatlarımızın Amerika’da oturan şeyhleri özel dosyalarından yapacakları seçmelerle neler elde ederler neler.
Burada kastım yatak odası, ev hali gibi özel yaşam bilgilerinin ötesindedir. Kurum ve ticari sırlardır. Zaten özel yaşamlar konusunda Türkiye’de kim neyi bilmiyor ki…
Şimdi savunmayı duyar gibiyim, “Bir kaygınız mı var Tuncay bey…” Evet bir değil yüz kaygım var. Suç ve suçluyla mücadelenin insanların, kurumların haklarını yok ederek yapılaması dahil pek çok kaygım var. Devlet kendisini ele geçirmek isteyen irtica yuvalarına dinleme birimlerini teslim edip, ülkenin altını oyamaz. Türkiye’de mafya telefon dinlemelerini kullanarak hükümet devirdi. Ne çabuk unuttunuz. Mafya ile kol kola gezdiği, mafyaya babalık ettiği ortaya çıkan kamu idaresi bizi aptal mı sanıyor?
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan yeni bir düzenleme ile sınırsız telefon dinleme hakkı getiren yasa yapmak için kolları sıvamış. Her sorunu çözdü, her yeri yeşile boyadı, bir telefon dinlemesi kalmıştı. Şimdi onu halletmek istiyor. Bunu Meclis’ten çıkarmanın en önemli ulusal sorun olduğunu savlıyor. Haydi canım oradan. Bu yasaların niye çıkarılmak istendiğini artık herkes biliyor. Öyle vatan, millet, Sakarya nutuklarına karnımız tok. Şimdi bile dinlemelerin ne kadarı yasal ne kadarı değil bilemiyoruz. Bir de sınırsız dinleme yetkisi istenmesi olacak şey mi? Meclis buna karşı direnmelidir. Tantan’ın bu kararına şimdilerde liberal çıkışlarla topluma seslenen partisi en başta karşı çıkmalıdır. Birey ve özgürlükleri konusunda esip gürleyen ANAP ve genel başkanı Mesut Yılmaz en başta buna karşı olmalıdır. İşte tam bu nokta samimiyet testinin başladığı yerdir.
Tantan bu konuda yanına ordinaryüs, profesör, doktor, ünlü, hukukçu Sulhi Dönmezer’i de almalıdır. Belki de almıştır bile. Biliyorsunuz devletimiz bu ünlü ve etkin hukukçumuza sormadan yasa yapamaz. Gerçi sadece devlet değil Korkmaz Yiğit gibi banka hortumcuları da ona sormadan yasaları nasıl yorumlayacakları konusunda adım atmazlar. Parasıyla değil mi efendim…
Vatandaşına güvenmeyen, bu kaba saba devlet idaresi formülü Cumhuriyet rejimi sayesinde üzerimizde bulunan, hukuk sayesinde koruma altında olan özgürlük elbisesini; deli gömleği haline getirmeye çabalıyor. Haberleşme özgürlüğünün ortadan kaldırılması bunun ilk adımıdır. Haberiniz ola…