01 Mayıs 2002
Af tartışmalarında bütün suç medyanın üzerine yıkıldı. Katilleri, soyguncuları, hırsızları, hortumcuları, çetecileri affeden siyasetçiler, yükleniyorlar basına; “Nasıl karşı çıkarsınız affa” diye. Oysa halka rağmen, hukuka karşı çıkartılan bu af, tamamen siyaset kurumunun ürünü.
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk basını savcı, yargıç ve infaz memuru rollerinin tamamını birden üstlenmekle suçladı. Kızmış. Bununla kalmadı bir de affın mahkemelerce yorumlanması gerektiğini söyleye söyleye aslında Mehmet Ali Ağca ile Haluk Kırcı’nın affa uğramadıklarını açıklamaya çalıştı.
Öfke – hukukçu kimliği
Oysa yeni düzenlemeden ceza indirimleri yoluyla yararlanabilecek her iki hükümlü de. Buna kararı mahkeme verecek, bakanın yorumu olabildiğince yanlış ve zamanlama hatalı. Benim hukukçu kimliğine çok güvendiğim Hikmet Sami Türk, öfkesine yenilmeseydi böyle bir konuşma yapmazdı.
Çünkü doğru değil. Bu adların bu düzenlemeden yararlanıp, yararlanamayacağı kararını mahkeme verecek. Bir siyasi otorite olarak Adalet Bakanı’nın temennisi, isteği, açıklaması yargıya emir değildir. Bakan istiyor diye hükümlü salıverilemeyeceğine veya sanık tutuklanamayacağına göre, basın istiyor diye de olamaz bu işler.
Ama hem bakan, hem de basın yargı üzerinde etkili olabilir. Bu da doğaldır zaten. Bu etkileşim olmasa, demokrasi olur mu? Hukuk olur mu?
Boyacı küpü
Hukuk boyacı küpü değil ki, herkesi aynı kazana batırıp çıkartalım ve tamam şimdi oldu diye sevinelim. Hukuk her olay için ayrı özellikler sergiler ve yargılama gerektirir.
Onun için yargı bağımsızlığı, yargıç teminatı, kuvvetler ayrılığı, savunma hakkı kavramları var. Onun için suç ve cezanın şahsiliği ilkesi var. Baba suç işleyince oğlunu asmazlar. Herkes kendi suçunun cezasını çeker.
Bir de demokrasilerde basının görevi ve yeri var. Affa karşı çıktı diye basın organlarını böyle suçlamanın hiçbir anlamı yok. Demokrasiyle bağdaşmıyor. Hikmet Sami Türk’ün kimliğiyle uyuşmuyor.
Basının etki gücü, demokrasilerin olmazsa olmaz kuralı. Basın parlamenter sistemlerde, demokrasinin vazgeçilmez unsuru. Çünkü basın kamu adına parlamento dışı denetim organı olarak görev yapıyor. Kamu hukuku içinde yeri var. Olumlu veya olumsuz eleştiri karşısında basına savaş ilan etmenin bir anlamı olabilir mi? Böyle olduğu için gücünü kendisine kalkan yapan medya dışlanıyor. İtibarsız ve güdük kalıp, yok oluyor.
Ehvenişer uzlaşması
Af bu şekliyle bir ehvenişer uzlaşması değil mi? Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, af uygulamasını içine sindirebilmiş mi?
Başbakan Bülent Ecevit sindirememiş, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz istemiyor, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ve kurmayları af çıkartmak bizim programımızda yok diyor, Tansu Çiller karşı, Recai Kutan karşı!
Kim istiyor?
İyi de affı kim istiyor? Affı çıkartan parlamento değil mi? Basın mı yasa yapıyor? Basın yanlış ya da doğru gördüğünü dile getiriyor. Kampanya açıyor, halkı ve kurumları olaylarla ilgili olarak uyarıyor. Af konusunda ilk günkü tavır ne ise bugün de aynı tutum içinde: Bütün basın affa karşı. Katiller kimin katili olursa olsun, hırsızlar kimin hırsızı olursa olsun, hortumcular kimin hortumcusu olursa olsun basın affa karşı. Sağcı, solcu, İslamcı, faşist, komünist, liberal, demokrat, muhafazakar fark etmiyor. Suçlu kim olursa olsun affa karşı durmak gerek. Siyaset kurumlarının liderleri de karşı olduklarını söylüyorlar zaten.
Destekleyenler içerideki yakınlarını, tanıdık, dost ve ortaklarını dışarıya çıkartmak isteyen siyaset adamları. Onlar bu işi kaşıyorlar. Onlar affın peşinde.
Katil haklı olur mu?
Hukuk zedelenmiş, insanların kurumlara inancı kalmamış, adalet duygusu rencide olmuş, sokaklar güvensiz, ticaret, hukuk bitmiş, mafya pusuya yatmış, onların umurunda mı?
Adam çıkmış katili savunuyor. Katil kitap yazmış nedamet getiriyor! Bu çelişki Türkiye’de kimin kafasının kime hükmettiğinin sembolü.
Af ile arkadaşına kıyak, lümpen, serseri proleter, ruh hastası seçmenine selam göndermeye çalışan politikacılar var. Türkiye’nin aynası olan Meclis’te ondan fazla “katil” olmakla suçlanmış, hüküm giymiş, cezaevinde yatmış milletvekili var. Şimdi adam öldürmeyi veya öldürtmeyi hoş gören, haklı bulan bu adamlar affı desteklemesin de ne yapsınlar?