23.01.2000
Hizbullah’ın şehir kolunu oluşturan İslami Hareket Örgütü militanı Baytap, Gorbani’nin İranlılar tarafından nasıl öldürüldüğünü 1993’te ayrıntılarıyla anlatmış. Bu ifadeler üzerine ne yapıldı?
Tuncay ÖZKAN
Hizbullah’ın İlim kanadının örgüt evlerinde ortaya çıkan vahşet görüntüleri insanın kanını donduruyor. Bir kişiyi ellerinden kelepçeleyip, başına naylon torbalar geçirip bağlıyorlar. Sonra yere yatırıp üzerine oturuyor ve öylece ölmesini bekliyorlar. Boğuyorlar. Ya da ölüp ölmediğine bile aldırmaksızın, canlı iken toprağa gömüyorlar. Barbarların en vahşisi, en önde koşanı. En çok kanı kim dökerse o, ipi göğüslüyor: Birinciliği ona veriyoruz.
Toplum olarak bütün bu işkencelerin çok mu dışındayız? Biz vahşeti bu kadar kabullenmesek, bu adamlar içimizden çıkıp bunları yapabilirler mi?
Terör olgusu Türk insanının yaşam standartlarını, hayata bakışını değiştirdi. Güneydoğu’da her gün onlarca ölü haberi geldi. İşkenceler, olağanüstü hal uygulamaları, teröre karşı gelişen yerel yönetici taktikleri ve merkezi otoritenin dağınık, saçma ve devlet terörü olarak algılanabilecek davranışları, çoğunlukları bir vahşet histerisinin içine attı. Hizbullah bir yandan, PKK diğer yandan, güvenlik güçleri bir taraftan vurdu. Siyasi otorite bütün demokratik hakları, özgürlükleri, ifade hakkını sınırlayan yasal düzenlemeleri sessizce kabullendi. Özgürlük diyenler hain, savaş ve kan diyenler vatansever sayıldı. Kan ve intikam isteyen toplumsal histeri aklı esir aldı. Şimdi Hizbullah vahşetini bir sinema izleyicisi gibi evlerindeki sıcak koltuklarında izleyenler, suratlarına yedikleri o müthiş tokatı hissedebiliyorlar. Çünkü PKK terörü uzunca bir zamandır durdu da ondan. Yoksa bu toplu mezarlardan Anadolu’nun pek çok yerinde yüzlercesi ortaya çıktı. Gık bile denmedi. Artık bütün bunları iyiden iyiye düşünüp doğruları bulma zamanı geldi.
Türkiye’deki terör olgusunun arkasında Batılı güçlerin desteklediği, bölgesel ülkeler var. Hizbullah İran’ın büyük gücü. Hizbullah’ın bu işlerdeki dış desteğini kesmeden, içerde bir sonuç elde etmek zordur. İran ile oturup konuşmak zamanı gelmiş de geçmektedir bile. Bugün yapılanlar değil, geçmişte yaptıkları da ortaya koymaktadır ki, bu dış destek sayesinde Hizbullah ve benzeri kökten dinci terör örgütleri var oluyorlar.
Şimdi sizlere İran rejim muhalifi olan ve İran rejimini yıkmaya çalışan Halkın Mücahitleri Örgütü’nün önde gelen adı Ali Akbar Gorbani’nin nasıl öldürüldüğünü aktaracağım. Öldürülme çalışmalarına katılan
iki kişi de şu an cezaevinde. Çetin Emeç suikastı nedeniyle yargılamaları devam ediyor. Bunlar Hizbullah’ın şehir kolunu oluşturan İslami Hareket Örgütü’nün yöneticileri. İfade tutanaklarından aynen buraya aktarıyorum. 1993’te verilen ifadeleri okuyunca, bugün Hizbullah’ın uyguladığı yol ve yöntemlerin kim tarafından öğretildiği daha açık ortaya çıkacak. Fahrettin Baytap anlatıyor:
İranlılar öldürdü
“Oto ile gelip arabanın bagajını açıp, battaniyeye sarılı vaziyette yarı baygın bir şahsı içeriye odaya aldılar. Ancak ben baygın kişinin kim olduğunu bilmiyordum. Bu şahsın elleri, ayakları bağlı olduğundan ellerini ayaklarını çözüp bana kendisine su ve çorba vermemi söylediler. Ben de bu şahsa su ve çorba verip, kendisine gelmesini sağladım. Yine aynı akşam bunlardan bir saat sonra
İranlı olduklarını sonradan öğrendiğim iki kişi geldiler. Yine 15-20 dakika sonra başka İranlı üç kişi daha geldi. Bunlar bağlı olarak getirilen İranlının yanına girdiklerinde MESUT bana yukarı üst kata çıkmamı söyledi. İkimiz birlikte üst kata çıktık. Ben yattım. Mesut ise tekrar aynı akşam İstanbul’a döndü. Ben ara sıra alt kata indiğimde bazen sohbet biçiminde, bazen de karşılıklı bağrışma şeklinde sesler geldiğini duydum. Fakat odada ne yaptıklarını bilmiyorum. Bu sorgulama aralıklarla beş gün devam etti. Bu sorgulamayı videoya kayıt ettiler. Bu beş gün içinde yine İranlı olan Mahmut adlı şahıs ara sıra dışarıya gidip bir gün sonra eve geliyordu. Bu beş gün içinde gazete ve televizyonlardan Ali Akbar Gorbani’nin kaçırılması haber olarak geçince, ben de bu şahsın kimliğini öğrenmiş oldum. Beşinci günü akşama doğru ben üst katta bulunduğum sırada aşağıdaki sesler kesildi. Bu arada İranlılar gideceklerini söylediler. İranlı Mahmut bana bir adet enjektör vererek bunu dışarıya çöpe atmamı söyledi. Ben kendim atarım diyerek elimden aldı. Yukarıda söylemeyi unuttum. Ali Akbar Gorbani getirildikten iki veya üç gün sonra elbiseleri sırtından çıkartılarak aynı evde şöminede yakıldı. Beşinci günü akşam İranlılar evden ayrıldıktan sonra ben aşağıya inip Ali Akbar Gorbani’nin bulunduğu odaya girdiğimde hiç ses yoktu. Üzerinde bulunan örtüyü açtığımda sırt üstü vaziyette, gözlerinden yaş akmış bir şekilde, hareketsiz durduğunu görünce, bunun öldürüldüğünü anladım. Tekrar üst kata çıktım, artık evde benden ve Ali Akbar Gorbani’den başka kimse kalmamıştı. Sabaha kadar korkumdan uyuyamadım. Sabah olduğunda yani altıncı günün sabah İSA kod isimli Mehmet Ali Şeker ile KEMAL kod isimli şahıslar geldiler. Bana Ali Akbar Gorbani’nin bagaja atılacağını ve birlikte üçümüzün bu şahsı bir yere gömeceğimizi söylediler. Birlikte çarşafa sarılı olan cesedi tekrar battaniyeye sarıp, otonun bagajına koyup Çınarcık Hasan Dağları’nda cesedi daha önceden kazılı vaziyette olan çukura yerleştirip, üstünü arabada bulunan bir kazma ve kürekle kapatıp, tekrar eve gelip, eşyalarımızı arabaya atıp İstanbul’a döndük.”
O günden bu yana yöntem aynı kalmış. Devlet o günlerde susmuş, oturmuş. Bunlara karşı gerekenlerin yarısını bile yapamamış. İşlerin ne kadar gayri ciddi yapıldığının tanıklığını bile yapabilirim. Çetin Emeç’in eşine yıllar sonra ben bu örgüt militanlarının görüntülerini izletmiş ve “Bunlar mı?” diye sormuştum. Eve gelip giden onlarca polis ise sohbet edip gitmişti.
Hizbullah’ın dünkü ve bugünkü sorgu sistemi aynı. Gömme aynı. Öldürme aynı. Çünkü Gorbani gömüldüğü yerden çıkartıldığında boynunda bir ip bulunuyordu. Boğularak öldürülmüştü.
İran radyosunun fetvaları
Sorunun dış boyutunu görmezden gelmek veya susmak, Türkiye’ye çok şey kaybettirdi. Böyle giderse kaybettirmeye de devam edecek. İran radyosunda fetvası yayımlanan beş aydınımız da şu an artık ölü. Turan Dursun öldürülmeden önce bunları söyledi, yazdı ama ölümü sadece seyredildi. Bugün her yere sızmışlar diyen devlet,
o gün her yere sızmaları için Hizbullah’a kol kanat geriyordu.
Hizbullah operasyonlarına dünyada çeşitli tepkiler var. Bunlardan ilginç bir tanesi Londra’da yayımlanan Arapça El Hayat gazetesinde bir yazı. Yusuf Şerif imzalı yazıda operasyonların sebebi olarak İran içindeki radikal ve ılımlılar arası çatışma gösteriliyor. Yazar diyor ki: “Türk Hizbullahı, Sünni. 1980’li yıllarda PKK ile mücadele verilsin diye Türk istihbarat birimlerinin yardımıyla kuruldu. Şubat ayında İran’da yapılacak olan parlamento seçimleri öncesinde İran’daki radikal kanadı zor durumda bırakmak için İran bu operasyonlarda Türkiye’ye yardım ediyor.”
Şimdi bunun üzerine operasyonların başladığı gün İran Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’de olduğu gerçeğini koyun, bu senaryonun yemeyin de yanında yatın. İnanılmaz geliyor ama dünya gerçekten küçüldükçe küçülüyor. Her şey birbirine etki ediyor. Türkiye bu operasyonların İran’daki seçimlere olacak etkisini hesapladı mı bilmiyorum. Ama İran Türkiye ile ilgili bu kadar hesap yaptığına göre, Türkiye de belki böyle düşünüyor olabilir? Kim bilir?
Artık harekete geçilmeli
Türk Hizbullahı daha çok Mısır kökenli olan Müslüman Kardeşler örgütünden etkilenmiştir. Ama onlar devrim işlerinde başarısız olunca İran devrimi model olarak benimsenmiştir. Bu model üzerine de eğitimler alınmıştır. O yüzden, ‘Onlar Şii, biz Sünni savunması’ havada kalmaktadır. Dün göremediklerimizi, yapamadıklarımızı bugün yaparsak iyi olur. Olmazsa birkaç yıl sonra yine aynı manzaralar karşısında, aynı şeyleri söylüyor olmaktan öteye geçemeyiz.
Dünkü yazımla ilgili olarak Selam Gazetesi’nin yayın danışmanı ve yazarı Hikmet Gök aradı. Gök eski yöneticiler olan Mehmet Ali Tekin ile Hasan Kılıç’ın artık gazetenin yönetiminde bulunmadıklarını söyledi. Kendilerinin haftalık olarak çıkan Selam ile bir ilgisinin kalmadığını da iddia eden Gök, “Bir gizli örgüt yapılanması içindeymişiz anlamına gelecek şeyler bizi yaralıyor. Bizim bunlarla bir ilgimiz yoktur. Biz Hizbullah’ın bir kolu değiliz. Bu son olayları lanetliyoruz. Vahşet olarak görüyoruz. Bu konuda da çok yayın yaptık” dedi.