26 Kasım 2003
Solgun sarı sayfalarda arıyorum bulmak istediklerimi, ama daha çok yitirdiklerimle karşılaşıyorum. Eski hayatlar kütüphanesindeyim. Onca zaman, onca hırpalanmışlık, elden ele dolaşmışlık, sanki daha da bir mağrur kılıyor bilgiyi. Kitaplar arasında dolaşırken hayatlar arasında dolaşıyor gibi hissediyorum kendimi. Anılar, öyküler, yaşamlar… Ne garip; öğrendikçe anlıyorum ki, hiçbir şey tekrar etmiyor aslında kendini. İnsan, zaman denen o akar suda aynı anda, iki kez yıkanamıyor asla. Geçip giderken hayat ve zaman, ne kadar bilse de tutamıyor, tutunamıyor, yakalayamıyor istediklerini.
Hayat garipliklerle dolu. Anladım diyoruz ya çoğu zaman. Yanlış. En zor şeymiş meğer anlamak. Bilgi değil, bilgelikmiş önemli olan. Doğduğu yerde ölen, hiç eğitim görmeyen, elektiriği, motoru ve kağıdı bilmeyen ama iyiyi, kötüyü bilen, doğruyu yanlıştan ayırt eden, çirkinliği, güzelliği görebilen insanlar tanıdım. Aralarında gözleri görmeyen ama her şeyi bilenler de vardı:
‘Güzelliğin on para etmez/ Şu bendeki aşk olmasa/ Eğlenecek köşk bulaman /Gönlümdeki taht olmasa/ Kim okurdu, kim yazardı/ Bu düğümü kim çözerdi/Koyun kurt ile gezerdi/ Fikir başka başka olmasa…’
Ve anladım şimdi: Yaşam kavga değil, çoğu zaman kabullenmekten geçiyor.
Korkular ve bedelleri
Ama insan neyi, nasıl, ne zaman yapacağı konusunda karar vermek ve bu kararlarında yanılmamak zorunda olduğu gibi bir hatanın içine düşüyor. Ya da her yanılgı için bir bedel ödemek zorundaymış gibi hissediyor. Çünkü insanı korkutarak yönetmeye alışan düzen öyle diyor. Böyle olunca hiç düşünmeden bedel ödemeye de hazır olabiliyor insan. Aklını kilitliyor ya da akıl hiç gerekmiyor alışkanlıklar karşısında. Kalbini saran sarhoşlukları, aklını alıp götüren zamanı dizginleyemiyor insan. Oysa nasıl yaşarsan öyle düşünüyorsun, nasıl ölmek istersen öyle ölüyorsun. Ve ne kadar umutluysan, inançlıysan o kadar başarılı oluyorsun.
Çelişkiler çelişkiler
İşin ilginç yanı, olayları veya insanları anlamamın onları kabullenmem anlamına gelmediğini daha yeni öğreniyor olmam. Tıpkı insanların beni anlamalarının kabullenmeleri anlamına gelmediği gibi. Yani sevilmeyebileceğimi yeni öğrendim. Çok şaşırdım. İyi yürekli olmanın, yardımsever olmanın, iyi insan olmaya çalışmanın yetmediğini yeni öğrendim. Çelişki hayatın dokusunda yok. Çelişki aklın bencilliğinde var. Uğruna kavga ettiğiniz, her şeyinizi değiştirdiğiniz kavramlar, insanlar verdiğiniz kavgadan korkuyor, sonuçlarına inanmıyor. Yerleşik olanın, eski tadların huzur veren dünyasında kalarak, kendini sıradanlaştırmaktan yana olabiliyor büyük çoğunluk. Sıradanlık kötü değil asla. Ama doğanın enerjisine, hayatın dinamiğine, insanın gelişimine aykırı. Sorun da bu galiba…
Neyi arıyorum
Benim hayatta aradığım şey bir büyü. Saflıkla, bilgeliğin karışımı. Ama her güzel şey gibi onun da korkutan yanları var. Belki de her insan bir kez çarpılıyor o büyüye. Ama zamanında anlayamamaktan veya anlatamamaktan yalnız kalıyor ve yalnızlık ne acıdır ki paylaşılamıyor.
Sakın bilmediğimi sanmayın, hayat güzeldir. Hele sevdiklerinizle birlikte. Umut ona ulaşmada bir mesafedir. Ne yaşarsanız yaşayın sonuç değişmez: Hayat güzeldir.Tıpkı ölüm gibi. Benim ölümle kastım cenaze töreni değil ya da mezarlıklar. Hayat bir sonsuzluk. Kimse ölmüyor aslında. Benim kastım olmamak. Yağmurları, çiçekleri, kokuları bir daha duymamak. Bu nedenle hiçbir sorunum yok hayatla. Sorunum korkular ve kaygılarına teslim olup, hayatla bütünleşemeyen insanlarla.