20 Ekim 2003
Yoksulluk ve yolsuzluk bir toplumda hızla yayılıyorsa, orada cadı avları başlar. Siyaset yoksullukla mücadelede, yolsuzlukla mücadelede yetersiz kaldı mı, polis copuna, müfettişe yol verir. Sonuçta hiçbir şey değişmez, sadece bazı işadamlarına dönük operasyonlar yapılır. Orada da güçlerinin yettiğine, dokunabildiklerine giderler. Dokunamadıklarına bir tek şey diyemez, ona kulluk ederler. Çünkü düzende onların yeri ayrıdır. Ama aslında yoksulluğu da, yolsuzluğu da besleyen onlardır.
Yolsuzlukla mücadelede kimse kamu bankalarının içi nasıl boşaltılmış diye bakmıyor. Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine, BDDK, kamu bankalarından, Vakıf Bank’tan, İş Bankası’ndan, bunların yurtdışı şubelerinden, off-shore’larından hangi grupların ne kadar para aldıklarını açıklayabiliyor mu? Sınai ve Kalkınma Bankası’ndan verilen krediler hakkında bir açıklama yapabiliyorlar mı? Haydi buyrun şeffaflığa! Gruplar ne kadar kredi kullanmışlar ortaya çıksın da kamunun üzerine basarak kimler ne yapmışlar, siyaset nasıl finanse edilmiş bir anlaşılsın.
Ama iddia ediyorum Türkiye’de bunları açıklayacak irade yok. Kredi kullanmayı, erteletmeyi birilerinin yaptığı gibi ‘hortumculuk’ diye de nitelendirmiyorum. Ama kimler kamu kaynaklarından en çok yararlanmışlar, bunu bir bilsin halk. Kullandırılan kredilerin karşılığı nasıl alınmış? Halkın parasının pompalandığı yerlerde halka dönüş nasıl olmuş? Bunu bir görelim. Öyle yalan-yanlış şirket rakamlarıyla olay geçiştirilmesin. Oturup gruplar bazında toplam olarak ne alınmış onu koysunlar önümüze. Bahreyn, Londra, New York, Frankfurt şubeleri, off-shore’lar bazında kimler desteklenmiş görelim. Anlayalım neler olmuş Türkiye’de.
Böyle mücadele olmaz
Bunları bile yapamayacağız, sonra yolsuzlukla mücadele edeceğiz. Gizliliği keyfimize göre kullanacağız, bilgiyi Meclis’ten bile saklayacağız. Haydi canım oradan. Böyle mücadele mi olur? Dokunulmazlıkları sınırlamayı, şeffaf devlet olmayı gerçekleştiremeyeceğimiz için başka şeyler yapılacaktır. Birincisi tepki yasaları yoluyla işleri daha da karıştırmak, ikincisi de kuliste etkili olan ve çatışmayı seven kaotik güçlerin ekmeğine yağ sürerek baskınlar düzenlemek. Bunlarla yolsuzluğu önleyemezler. Yolsuzluk mücadelesi böyle olmaz. Maliye müfettişi, polis kelepçesi bu işe yaramaz. Onlar denetler. TBMM’nin yasalar yaparak ama tepki ve cezalandırma yasaları yaparak değil, toplumu devlet yönetimine katacak, kamunun hesap verebilirliğini, yurttaşın denetleyebilirliğini artırması gerekiyor.
Dünya Bankası yolsuzlukla mücadele raporlarından birinde okumuştum. Afrika’da bir devlet başkanı bisiklet hırsızlarına idam cezası verilmesini ve bunun teşhir yoluyla halka açık yapılmasını istemiş. Dört bisiklet hırsızı mücadele kapsamında halk huzurunda ülkenin en büyük meydanında bisiklet çaldıkları için idam edilmişler. Ülke tarihindeki en büyük bisiklet hırsızlığı olayı o idam günü izlemeye gelenlerin bisikletleri çalındığı için yaşanmış.
Etkin mücadele yöntemi
Yolsuzluğu bu noktada idam cezasıyla bile önleyemezsiniz. Yolsuzluk mücadelesi Parlamento’nun sahip çıkmasıyla en önce siyasetin finansmanı, sonra bürokratik engellerin kaldırılması, daha sonra da iyi bir denetim mekanizması yaratılarak yapılır. Siyasiye dokunma, bürokratı kolla, işi müfettişle polise havale et… Bu kafayla yolsuzluk mücadelesi olmaz.
Hukukun üstünlüğü ilkesini yaşama geçirmeden, yargıyı özerk kılmadan, kuvvetler ayrılığı prensibini yaşama geçirmeden yolsuzlukla mücadele edilemez. Zenginler yaratılır, devlet eliyle rakipler batılır, ama yolsuzluklar önlenemez.