22 şubat 2001
Türkiye’de yolsuzluklarla mücadele anlamında yapılanların, açmaza dönüşen bir kriz haline gelmesini anlamak mümkün değil. Temiz toplum idealini, daha doğrusu temiz yönetim bilincini geliştirmek için Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yaptıklarını elbette desteklemek gerek. Sadece onu değil Türkiye’de canlarıyla, emekleriyle bu uğurda mücadele eden herkesi desteklemek gerek. Ama Sezer’in ve diğer “toplumsal temizlik işçilerinin” üslupları konusunda daha dikkatli olması gerekiyor. Üslup hatalarından kaynaklanan krizler gibi, biçimsel sorunlarla değil, esas, yani içerik tartışmalarının yaşanması gerekiyor. Bugün toplumda MGK’da yaşanan kavgayla ilgili üzüntünün kaynağını da bu yakışmayan biçimsel tartışma oluşturuyor. Bir gerçek ortaya çıktı. Eğer Cumhurbaşkanı üslubunu ayarlayamazsa ve toplantılarda azarlayan kişi olursa daha çok siyasi kriz ve kavga görürüz. Sonunda da Türkiye bambaşka ortamlarda uyanır. Bunun bilincinde olarak Cumhurbaşkanı’nın Başbakanı beklediğini vurguladığı dünkü açıklamasına Başbakan bugün yanıt vermeli ve Çankaya Köşkü’ne mutat haftalık görüşmeyi yapmak üzere çıkmalıdır. Olaylar ancak doğal seyrine indirgenirse yatışabilir. Burada önemli olan kimin haklı, kimin haksız olduğu değildir. Haklılıklar ve haksızlıklar ayan beyan ortadadır. Şimdi tartışmaya değil, Türkiye’nin uzlaşmaya ve ekonomideki yangını söndürecek acil önlemlere ihtiyacı var. Bunu görmezden gelmek demek, intihar etmek olur. Türkiye’nin kaderiyle bu noktada her kim, hangi makamda olursa olsun, nasıl olursa olsun oynamamalıdır. Buna izin verilmemelidir. Halkın gözü de kulağı da Ankara’da. Halk ekmeğini parça parça hataları kapatmak için durmadan veriyor. Çıkarları için bu ülkeyle oynamaya kalkanları bugünden durdurmak lazım. Yarın bütün iyi niyetliler için geç olabilir. Yağ, şeker ve un ortada. Bakalım helva yapmayı kim becerecek.
Bu temizlik pahalıya patlar…
Siyasi kriz para demekmiş. Bunu en iyi bilmesi gereken siyasiler, ne yazık ki bu en temel dersi Türkiye’ye ağır bir bedel ödeterek öğrendiler. Kimseye söyleyecek sözü olmayanlardan biri iktidar, diğeri ise Cumhurbaşkanlığı… Bu halk ekonomik kıskaç içindeki açmazının hesabını kime soracak? Çankaya sorumsuz, hükümet sorunsuz. Ağızlarına geldiği, ellerine geçtiği gibi davranmanın faturasını krizin göbeğinde kalan ekonomi çekiyor. IMF yetkilileri Türkiye’yi terk ederken çok önemli mesajlar verdiler. Bunlardan biri krizi aşmak için devalüasyon yapın önerisi. Diğeri ise Türkiye’ye gelecek yardım kapsamında. IMF’nin İkinci Başkanı Stanley Fisher ek para veya sıcak para çıkarmalarının mümkün olmadığını altını çize çize söyledi. Yani bu işten çıkışı bizimkiler bulacak. Fisher ayrıca daha önce Türkiye’ye vaat edilen 6.5 milyar dolarlık paranın takvimi ve bunun programlaması noktasında da görüşmelerin devam ettiğini söyledi. Bu şu anlama geliyor, ya kendi yağımızda kavrulacağız ya da sıcak tavaya yapacağız. Kirleten ödeyemeyeceğine göre dünyanın en pahalı temizliğini biz yapacağız. Halk biraz daha fakirleşecek. Bunun siyasi faturasının altından bakalım hükümet kalkabilecek mi?
Doğrudur doğru…
Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk ile görüştüm. 19 Şubat Pazartesi günkü yazımla ilgili gazetecilere yaptığı açıklamaları, bazıları sanki beni yalanlıyormuş gibi vermeyi tercih etmişti. Kendisine yazdıklarımla ilgili olarak herhangi bir yalanlamasının söz konusu olup olmadığını sordum. Bana “Hayır yok” dedi. Soruyu soran gazeteci, “Osman Özbek Paşa sizi fırçalamış, azarlamış” gibi bir soru yöneltince kendisi de, “Hayır böyle bir şey söz konusu değil. Beni veya herhangi bir bakanı hiç kimse azarlayamaz, ikili görüşmede böyle bir şey olmadı” demiş ve daha sonra da benim yazımda dile getirdiğim şeyleri sıralamış. Ortada doğrulama var, yalanlama yok. Aksini iddia eden buyursun…
Adalet Bakanı’na, Cumhurbaşkanı’nın eleştirilerini sordum. Gerçekten savcıları etki altında tutuyorlar mıydı? Asla dedi. Kendisinin “Beyaz Enerji” operasyonunda, Savcı Talat Şalk ile görüşmesinin bilirkişiler noktasında bir hataya dikkat çekmek amacına dönük olduğu söyledi. “Ben Sayın Talat Şalk’a hep şunu söyledim: Kime ve nereye uzanırsa uzansın yolsuzluğun üstüne gidin. Hükümet ve ben arkanızdayım, dedim. Ama sayın savcı örneğin Başbakanlığa bir yazı gönderip 10 yıllık teftiş raporlarının tamamını istemiş. Bu tam 8 kamyon tutuyor. Telefon edip bunları istemek konusunda emin olup olmadığını sordum, ‘Bir hata olmuş, ben sadece enerji ile ilgilileri istiyorum’ dedi. Öyleyse buna ilişkin talep yazısı yollayın dedim. Yolladı, belgeleri aldı. Ayrıca kendisi hakkında soruşturma Sayın Başbakan dış temsilciliklerden belge istediği için kendisiyle ilgili demeç vermeden önce açılmıştı. Sonra açılmamıştı.” Meraklılarına duyrulur.