12 Haziran 2003
Washington, İran ve Suriye’den ne istiyor? ABD, İran’ın nükleer santral projelerini nükleer silah edinmek amacıyla bağlantılı görüyor. İran’daki molla rejiminin nükleer silah sahibi olması ihtimali, Amerikan Yönetimi’ni ve özellikle de Yahudi lobisini derin endişeye sevkediyor. İran, Hizbullah ve Hamas gibi örgütlere verdiği, para, silah, lojistik ve ideolojik destek nedeniyle ABD’nin teröre destek veren ülkeler listesinde yer alıyor. Washington, Tahran’ı, İsrail-Filistin meselesinde, İsrail’in varlığını ve yaşam hakkını reddeden ‘retçi cephe’ içinde görüyor. Saddam Hüseyin’in yıkılmasından sonra, İran’ın perde arkasından Şii kartını kullanarak Irak’ı karıştırmaya ve Körfez bölgesini Şii nüfuz alanı haline getirmeye çalıştığını değerlendiriyor. İran ile Irak’ta siyasal mücadele veremiyor.
Suriye tavrı belli
ABD’nin Suriye konusundaki tutumu da net. ABD’nin Ortadoğu vizyonunun gerçekleşmesi için, Irak’takinden sonra Suriye’deki BAAS rejiminin yıkılması da şart. Aksi halde, resim tamamlanmamış olacak. Ancak, ABD, bu aşamada Suriye’den isteklerini Lübnan’ı nüfuz alanı olarak görmekten vazgeçmesi, terörle ilişkilerine son vermesi, Filistin’li örgütlere ve diğer terör örgütlerine melce olmaktan vazgeçmesi, İsrail ile kalıcı bir anlaşma imzalamaya yanaşması olarak sıralamış durumda.
ABD’nin, Irak’ta başladığı işi tamamlamamışken, her iki ülkeye karşı da bir askeri eyleme girişmesi çok uzak bir ihtimal olarak gözüküyor. Bununla birlikte, İran’ın, nükleer programını ABD’nin gerekirse uluslararası önlemlerle, gerekirse küçük çaplı bir askeri harekatla sona erdirmesi ciddi bir ihtimal olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye ne yapacak?
ABD’nin önümüzdeki günlerde, her iki ülkeye, özellikle de İran’a karşı bir dizi uluslararası siyasi ve ekonomik önlemi hayata geçirmeye çalışacağı söyleniyor. Bu bağlamda, örneğin İran’a karşı bir ekonomik ambargo uygulanacağı tahminleri yapılıyor.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal 15-19 Haziran’da Amerikan yönetimi ile görüşmelerde bulunmak üzere Washington’a gidiyor. Bu ziyaret, Ankara’da gündemin ilk maddesi haline geldi.Washington’da da beklenti yüksek. Türkiye’nin yakın tarihinde ilk defa bir dışişleri müsteşarının yurtdışı ziyaretine bu kadar önem veriliyor. Ziyal’ın misyonu, Irak konusundaki gelişmeler nedeniyle gerginleşen Türk-Amerikan ilişkilerindeki hasarı onarmak. Hükümet, bu ziyaretten, yol kazasına uğradığı değerlendirmesi yaptığı Türk-Amerikan ilişkilerinin tekrar rayına oturtulmasını bekliyor. Aslında, ilişkilerdeki tatsızlığı gidermek Erdoğan ve Gül’e düşüyor ve her ikisi de bunun farkında. Ancak, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz’in yaptığı açıklama ile başlayan ve Zapsu, Bağış ve Mercan gibi AKP’li yetkililerin ABD’deki temasları ile netleşen tablo, Washington’un henüz Gül veya Erdoğan’ı ağırlamaya hazır olmadığını gösteriyor. Ziyal’in misyonunun hükümet adına önemli bir boyutu da bir anlamda Gül veya Erdoğan’a Beyaz Saray’ın kapılarını açmak olarak gözüküyor.
O kadar basit değil
Ancak, Amerikan yönetiminin, savaş sonrasındaki tavrı, adeta bunları görmezden gelmek yönünde. Buna, Türkiye’nin son dönemde İran ve Suriye ile sıklaşan temasları da eklenince, Washington’ın öfkesi kabararak büyüyor. Bu durum, doğal olarak Ankara’da haklı bir kızgınlık yaratıyor ve ABD’nin Türkiye’ye yönelik kızgınlık tavırlarının arkasında başka niyetler olduğu sorgulanıyor. Washington’da hakim olan ‘Türkiye’ye kızgınlık’ havası, Ankara’yı ABD ile ilişkileri ne şekilde düzelteceği arayışına itmiş durumda. ABD ile ilişkilerdeki bu olumsuz havanın dağıtılması açısından son günlerde en çok konuşulan konu, Türkiye’nin, İran ve Suriye ile yakınlaşma stratejesinden bir an önce uzaklaşıp ABD’nin bu iki ülkeye yönelik politikalarına destek vermesi gerektiği. İran, Türk- Amerikan ilişkilerinde anahtar olarak görülüyor. Peki bu Türkiye açısından da böyle mi? Bunun böyle olmadığını Amerikalılar da anlarlar yakında. İnşallah Türkiye’yi anlamak noktasında gene yanlış kaynaklardan bilgilenmezler. İktidarı iyi tanırlar. Şaşırmazlar.