08 Haziran 2001
Adolf Hitler, Alman ordusunda onbaşıydı. Komiser de olabilirdi. Almanya gibi bilimde, sanatta, kültürde ileri bir toplumda, nasıl oldu da faşizmini iktidara taşıdı hala anlayamayanlar var. Bu anlayamama durumu, milyonlarca insanın canına, yaşamına mal oldu. İnsanlık tarihine kapkara bir bölüm eklendi. Neden sorusunun yanıtı ülkelerin iç koşullarıyla ilgili.
Toplum ekonomik olarak çökmüş, yolsuzluk artmış, gelir uçurumu büyümüş ve bundan yararlanan kadrocu, ırkçı, despot ve takiyeci kişiler, gruplar yönetime geçmişse, orada faşizmin iktidarı gizliden gizliye yerleşiyor.
Sosyal olgusu ön planda bulunan, ama gerçek yüzü faşizm olan siyasetçileri genellikle iş işten geçtikten sonra tanıyor toplum. Tıpkı Adolf ve benzerleri gibi…
Aydınlar günlük hastalıklarının, küçük çıkarlarının esiri olarak bunları görseler de “Bana dokunmuyor yaşasın, zaten daha ileri gidemez” diye düşünüyorlar. Sessiz kalıyorlar. Şirketlerinin ortaklarıyla ilgili soruşturmalar dursun, para gelsin, şahsi zaaflar ve özel dosyalarda yazılanlar ifşa edilmesin diye zalime teslim olanları duyuyorum. O zalim ki namuslu insanlar hakkında düzenlediği komploları fütursuzca sergilese bile görmezden geliniyor.
Bu kişiler çok da seviliyor. Almanya’da meydanlar “Adolf, Adolf” nidalarıyla inledi yıllarca. Şimdi Türkiye’de bile ona hayranlık duyan kadınlar ve erkekler var. Yani bizdeki Adolf’lar sezilip, deşifre edilmese, maskeleriyle birlikte onları Ankara’da Kızılay Meydanı’na bıraksak, yanlarına da kimi koyarsak koyalım onların omuzları sıvazlanır, yanakları okşanır diğerlerinin yüzüne bakılmaz. İnanmayan Adolf Hitler’in iktidara yürüyüşüne baksın. Tarih tekerrür etmez. Ama yeni faşistler üretir. Faşistleri ve faşizmi sevenler de vardır, unutulmasın.
O yüzden toplumu polis copuyla, telefon dinlemesiyle, işkenceli sorgularla düzelteceğini sananları tanımak gerek. Sadece Kafkas kökenlilerin veya herhangi bir ırkın, kavmin, tarikatın, inancın kadroculuğunu yapanları tanımak gerek. Tanımak yetmez bunların yaptıklarını fark etmek gerek. Fark etmek için bu adamların hangi sermaye gruplarınca beslendiğini bilmek gerekir. Arkadaşlarını tanımak gerekir. Bu nedenle küçük diktatörlerin arkasından ağlamak, bilen insanlara yakışmaz.
Örgütlü topluma Bergama dersi
Bergama olayı sadece Türkiye’de değil, global ölçekte örgütlü toplumun neler yapabileceğini göstermesi bakımından uluslararası önemde bir halk hareketiydi. Siyanürle altın aranmasına karşı birleşen halk, kendi içinden çıkardığı dikine çizgili pijamalı kahramanlarıyla, uluslararası bir şirkete dur demeyi başarmıştı. Halk doğasına siyanür katmama kararlılığını, yasal olarak da ortaya koydu. Bizde pijamanın sadece piknik ve yatak giysisi olmadığının en güzel kanıtıdır bu oluşum.
Ama golobal şirketlerin büyüklüğüne kafa tutmak zor iş. Hukuk devleti olacaksınız. Arkanızda hukuk olacak. Sivil topluma inanmış yöneticiler olacak. Bütün bunların bizde zor, hem de çok zor olduğunu Bergama’da gördük. Altın aramaya harcayacağı paranın daha çoğunu köylülerin zaferini geri çevirmeye adayan şirket, siyanürle altın çıkarma çalışmalarına hukuk kararlarına, halkın sivil inisiyatifine rağmen yeniden başlamış. Türkiye’de kaybederse, başka yerlerde de kaybetme tehlikesi doğar, bunu göze alamazlar tabii. Onun için de bütün güçleriyle yükleniyorlar.
Örgütlü toplum olmak zor. Kazanımları elde tutmak daha zor. Hukuk destek vermezse, idareciler hukuk ve halkın sesini dinlemezse, bugün Bergama, yarın başka yerlerde kazandıklarımızı vermek zorunda kalırız. Bergama kulaklara küpe olsun. Dört elle bu tür oluşumlara sarılmalıyız