17.02.2000
Terör ve mafya sürekli iç içe geçmiştir. Biri olmadan diğeri yaşayamaz. Sindirme ve şiddet Öcalan’ın, Velioğlu’nun, Çakıcı’nın ortak yanlarıdır. Farkları sadece adam öldürme tarzları
Tuncay ÖZKAN
Mafya ile terör örgütlerinin ne kadar iç içe girdiğinin en güzel örnekleri Hizbullah örgütünün 17 Ocak’tan bu yana devam eden operasyonlarında bir bir ortaya çıktı. Bu üçlü aynı yöntemleri kullanıyor. Örgütlenmesinde de, eylemlerinde de. Biz bu köşede hep şunu söyledik: Mafya, terör ve kaçakçılık şebekeleri kol kola gezerler. Birbirlerine mecburdurlar, mahkûmdurlar. Biri olmadan diğeri yaşayamaz.
Uyuşturucu kaçakçısı malının yerine ulaşmasında, üretiminin yapıldığı bölgenin güvenliğinde terör örgütlerini kullanır. En iyi taşıyıcılar ve güvenlik sağlayıcılar onlardır. Terör örgütleri bu işi para için yaparlar. Bundan sağladıkları milyon dolarları silaha ve şiddete yatırırlar. Mafya uyuşturucunun pazarlanmasında ve iç dağıtımında devreye girer. Herkes birbirini kollar. Bu sacayağında mutlu yaşarlar. En yukarıda ise suratında o namus maskesiyle büyük güç, patron durur. Bu patron aynı zamanda en güçlü olandır. İşte o yüzden savaşlar bitmez. Bütün kıtalarda savaşların yaşandığı yerlere bakın, kesin mafyanın, terör örgütlerinin ve kaçakçıların oyunu vardır. Halkın iradesine karşı ya devlet terörüyle ya da Afganistan, Kolombiya örneklerinde olduğu gibi kaçakçı-terör örgütü işbirliğiyle sonuca ulaşırlar. Amaç uyuşturucunun rantını bölüşmektir. Hizbullah adam kaçırıyor. Ne için? Para ve etkinlik mücadelesi için. Kaçırılanlar kimler? Onlar da bambaşka bir İslamcı grup. Benzerlikleri nerede? Kürt kökenli olmalarında, İslamı benimsemelerinde. Zehra Vakfı ve öldürülen başkanı Yıldırım ile Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu arasında yaşam, olaylara bakış, ideoloji anlamında çok mu ayrılık var? Yöntem konusundaki tartışma ise ayrı bir gerçeklik. Doğru rant üzerindeki etkinlik mücadelesinde saklı.
Bugün saçlarını siyaha boyatarak Kartal Cezaevi’nden İstanbul DGM’ye gelen Alaattin Çakıcı’yı bu iki olgudan ayıran şey ne? Çakıcı, Hizbullah’a daha yakın gibi gözükmüyor mu? İyi bakın…
Aslında uzak sandığımız pek çok insan, olay, kavram, örgüt mercek altında incelendiğinde birbirine ne kadar da çok benziyor. Tetikçiye ölüm emri
Alaattin Çakıcı vurdurttuğu avukatı Muhittin Yüzüak’a şimdi kendini savundurtuyor. İşadamı Emin Cankurtaran ve arkadaşları eskiden Büyük Kulüp’te oturur, iş dünyası ile mafya arasındaki sorunları hallederlerdi. Şimdi Alaattin Çakıcı patron. Çakıcı telefonda kurbana, dediğimi yap diyor. Telefonu Cankurtaran taşıyor. Kurban direnirse, Çakıcı, yanındaki adamlarından birine kurbanın vurulması talimatını veriyor. Tetikçi silahını çıkartıp oracıkta kurbanı öldürüyor.
Hizbullah terörünün farkı, kendi usullerine göre öldürme yöntemi geliştirmesinde mi? Oysa arada fark falan yok. Şiddet aynı amaç için uygulanıyor. Korkutmak, sindirmek, umutsuz kılmak, bitirmek ve sonuna kadar kullanmak. Özne şiddet oluyor.
Çakıcı 1953 doğumlu. Hüseyin Velioğlu ise 1952. Aynı kuşağın çocuklarından biri de Abdullah Öcalan. Çakıcı, tıpkı Hizbullah’ın lideri Hüseyin Velioğlu gibi, bazı kamu yöneticilerinin desteğinde bir yükseliş gösterdi. Ateşi maşayla tutma anlayışlarının sonucu bu adlar büyüdüler. Korundu kollandı, görevlendirildiler. Bizim değil, (Bizim vatan anlayışımız ile onlarınkinin bir olması asla mümkün olamaz) ama kendilerini koruyup kollayanların vatanı için çatıştılar. Hani meşhur laf var ya “kurşun atıp kurşun yediler.” Ama suç inanın ki onların değil. Bu düzeni yaratanların. Bu adlar bu düzenin kurbanları. Büyük usta Uğur Mumcu ne güzel de koymuş bu düzenin adını: Katiller demokrasisi, hırsızlar düzeni. Kurttan kuzu doğduğu görülmüş şey mi?
Birbirlerinden farkı yok
Önünüze üç seçenek koyuyorum. Biri PKK, diğeri onunla çatışan Hizbullah, diğeri hepsiyle çatışabilecek olan Çakıcı çetesi. Hangisi daha iyi veya kötü? Aslında hepsi birbirinin aynısı. Bakın göreceksiniz amaç için şiddet bir araç olmaktan çıkmış, tek hedef olmuş. Bu örgütlenmelerin ortaya koyduğu gerçek, tamamının rant kavgası için bir araya geldiği ve abartılı şiddetin sonuna kadar kullanıldığı yapılar olmalarıdır. Öcalan PKK şiddetini ulaştığı boyutlardan zaman zaman tiksindiğini söylemiyor mu? Ama adamlarına söz geçirebilmiş mi? Hayır. Çünkü barbarlarla barbarların kavgasında, birinciliği hep en barbar kazanır. Aslan payını da o alır.
Oturup anlaşırlar
Abdullah Öcalan, Hüseyin Velioğlu, Alaattin Çakıcı… Bu listeyi uzatmak da mümkün. Ama gündemde oldukları için bunların adlarını yazıyorum. Bu üç kişiyi bir araya getirsek. Birbirlerine karşı saldırtsak, inanın oturup konuşurlardı. Birbirlerini öldürmeleri imkânsız olurdu. Çünkü onlar düzenin ne olduğunu anlamışlar. Kendi yollarında koşuyorlar. Velioğlu’nu bir kaza kurbanı olarak görüyorum.
Ama bu üç kişiyi kendi adamlarıyla yan yana koyup birbirlerine karşı kışkırtsak, olay yerini terk eder etmez, adamları çatışır ve en vahşi gösterilerini sergilerlerdi. Rantı olmayanın kavgası olmuyor. Güneydoğu’da PKK terörünün beş yıl önce bitmemesinin sebeplerinden birinin dünya silah tekelleri olmadığını kim söyleyebilir? Hüseyin Velioğlu’nun var olmasının, ele geçirilmesinin bu kadar uzamasının nedenlerinden biri de PKK terörü değil mi? Alaattin Çakıcı siyasetçi, MİT ve emniyet koruması olmasaydı bu kadar uzun süre nasıl dayanabilirdi? Türkiye’de hükümeti devirebilecek güce nasıl ulaşırdı? Türkiye’de veya dünyanın bir başka bölgesinde sorun bellidir. Eğer ekonomik göstergeler halkın yüzde 20’sinin rantiye, yüzde 80’inin de o rantiyenin kölesi durumunda olduğunu söylüyorsa, korkun. Mafyası, terör örgütü, kaçakçısı kol gezer. Sistem düzelmedikçe bunlar ortadan kalkmaz. Sosyal adaletçi ve paylaşımcı bir sistem kurmadıkça, ekonomiyi üretenin kazanacağı bir hale getirmedikçe mafyanın önü alınamaz.
Halk denilen kitlenin iradesi de ancak hukuk devletinin işlediği, özgürlük ve bağımsızlık değerlerinin bir anlam ifade ettiği ülkelerde gelişiyor.
İyi, doğru ve güzel olana karşı gelişen tepki ne yazık ki klasik olana karşı gösterilemiyor. Bunun için zaman ve uygarlıktan nasip almak gerekiyor.
Terörü terör ile bitirmek, yani devlet terörü yaratmak ise daha büyük ve uluslararası organizasyonların ekmeğine yağ sürer. Bu cahilliği Türkiye çokca göstermiştir.
Ama bu noktada Türkiye’yi kimlerin kullandığı sorusunun yanıtını da vermek gerekir. Bu topraklarda 200 yıldır terörün bitmesine kimler izin vermiyorsa, onlar üstümüzdeki karanlık ellerini çekmeyenler.
Belki bunu da doğal karşılamak gerek. Onların amacı bizi küçük tutmak. Peki ama bizi yönetenlerin aynı filmi onlarca kez seyrettikten sonra hâlâ yönetmenleri görmezden gelmelerinin amacı ne ola ki?