26 Temmuz 2001
Türkiye’de bir temiz toplum kavgası daha hukuki yönden başladığı noktaya götürüldü. Bundan sonra hortumcular DGM’de yargılanmayacaklar. Yargılananlar da öylesine… Banka mı dolandırdınız? Katrilyonlarca lirayı yurtdışına, kendi şirketlerinize mi pompaladınız; yaşayın siz! Yaşasın adalet! Ama elinize ekmek bıçağı alıp da banka soydunuz mu, o başka. O zaman ananızdan doğduğunuza pişman olursunuz. DGM nitelikli dolandırıcılar için sıkıntılı, sokaktaki vatandaş için lüks yargı kurumu sayılıyor. Yaşasın adalet!
Yargıtay 5. Dairesi’nin verdiği karar gereğince Türk Ceza Kanunu’nun nitelikli dolandırıcılık suçunu düzenleyen 313. maddesi kapsamına giren suçlar da bundan sonra ek eylemler DGM’de değerlendirilmeyecek. 313 müthiş bir maddedir. Çok ağır cezalar içerir. Örneğin bankasından ve Türkiye’den 2 milyar dolar çalan “değerli ve kıymetli” banka hortumcumuz en çok 2 yıl hapis yatacak. Yaşasın adalet! DGM bu maddeye bağlı ek eylemlere bakamayacak. Olsun, yaşasın “hortumcu” yaşasın adalet!
Gerçi aynı Yargıtay’ın 8. Ceza Dairesi’nin verdiği karar onamaları ve içtihatlar 5. Daire ile çelişiyor. 8. Daire hortumcuyu ek suçlarıyla beraber yargılayabilirsiniz, verdiğiniz karaları da onadım diyor. Ama 5. Daire’nin dediği oluyor. Ne yapalım? Biz kafası karışık, vicdanı ile cüzdanı arasında eve ekmek, Türkiye’ye temiz toplum getirme hülyaları içindeki hukuka alışkınız. Kesilen parmak hep bizimki olsa da yaşasın adalet!
Dürüstlük ve hırsızlar
“Herkesin hırsız olduğu bir ülke varmış” diye başlar İtalo Calvino’nun “Kara Koyun” adlı öyküsü. Gece olunca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanına alır ve komşusunun evini soymaya gider.
Gün doğarken geri döndüklerinde yüklerini almışlardır. Ama her seferinde kendi evlerini de soyulmuş bulurlar. Ülkede herkes çok mutludur. Bir gün, dürüst bir adam ortaya çıkar. Gece olduğunda, çanta ve fenerle dışarı çıkmaktansa evinde kalıp roman okumayı tercih eder.
Hırsızlar geldiğinde ise evde ışık yandığını görüp girmezler.
Bu durum bir süre devam edince, ahali bir konunun açıklığa kavuşmasını ister:
“Çalışmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkın yok.”
Bunun üzerine dürüst adam, geceleri evinden çıkar, fakat hiçbir şey çalmaz. Bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek tek bir şeyi kalmaz. Dürüst adam soygun yapmadığı için soyulmayanlar diğerlerine göre daha zenginleşmekte ve artık çalmak istememektedir. Dahası, dürüst adamın evi de artık bomboş olduğu için o evi soymaya gidenler de yoksullaşmaktadır.
Zenginler, kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlar. Zengin fakir ayrımı giderek çoğalır. Zenginler mallarını korumak için polis teşkilatı ve hapishane de kurarlar. Birkaç yıl geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmemektedir, sadece zengin ve yoksul vardır ama hala hırsızlık yapmaktadırlar.
Tek dürüst adam ise daha işin başında açlıktan ölmüştür.
Kıssadan hisse: Hırsızlar düzeni, katiller demokrasisi böyle kurulur. Dürüstün görevi bütün ihanetlere, alçaklık ve alçaklara karşı yaşayıp, kavga edebilmektir.