Yüreğimde bir sıkıntı. Yatakta döndüm durdum. Zor bir gece olacak, belli. Düşler dünyasında bir randevum var sanki.
Sabırsız göz kapaklarım, bekleyemiyor artık gün doğumunu. Oysa adetimdir, ilk ışıkları düşmeden gecenin laciverdine güneşin, uyku tutmaz beni. Beklerim telaşla güneşi. Umudumu kesmeden, her sabahın bir yeni başlangıç olduğunu öğrendiğimden beri.
Ama farklıydı dün gece. Uyku güneşi beklerken esir alıp, götürdü beni. Bir aydınlık mekan, ışık selleri içinde bir adam: Uğur Mumcu.
* * *
Şaşkın değilim nedense, sanki belli bir randevunun tarafları gibiyiz. Ona karşı mahcup söze ben başladım:
‘Ağabey kusura bakma uzun zaman oldu Güldal ablayı arayamadım…’
Güldü. Başını salladı.
-Gazetecilikten ne haber, dedi.
-İyi gitmiyor, dedim, başım önde.
-Yaz o zaman, dedi. Gazeteci yazar, yazmayan katılır o yanlışlara. Karanlıklarda çevrilen dolapları, kredi yolsuzluklarını, devleti milyonlarca lira zarara sokan suiistimalleri belgeleri ile ortaya koyanlara yapılanları yaz. Sırf bu nedenle suikastlere kurban gidenleri yaz. Hangi yolsuzlukları ortaya çıkarttıklarını yaz. Bu yolsuzluklara adları karışanlar kimlerdir… Ve bunlar devletin hangi kademelerinde bulunmuşlardır, bulunmaktadırlar? Şimdiye kadar bu yolsuzluklar karşısında neden susulmuştur?.. İnsanlara can güvenliği sağlayamamış bir düzene, hukuk devleti denilemez. Yurttaşlarının faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bir düzene demokrasi denilemez. Yolsuzlukların devlet yetkililerini sardığı bir düzene Anayasa düzeni denilemez. Bu katiller demokrasisidir. Bu hırsızlar düzenidir. Yaz gazeteci yaz…
* * *
-Ağabey yazıyoruz da…
-Bazı ülkelerde bazı kimseler, devleti soymak için politikacı kılığına girerler. Partilerde, Parlamento’da boy gösterirler. İhracat, ithalat, banka soygunu gibi işleri siyasal ilişkilerle yürütürler. Bunlar da çetedir. Çetelerin en aşağılığı da bunlardır. Bunlar, yüzlerine devlet adamı maskesi takıp, halkı soyarlar. Allah’a çok şükür, memleketimizde böyle çeteler yoktur!.. Sen bulduklarını sakınma, yaz…
-Ağabey yoruldum, yorulduk galiba, yaz yaz bitmiyor…
-Bir toplum böyle çöker işte!.. Devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur. Şarlatanlar yasanın yerine Allah’ı koyar, korkulur. Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler, eller kollar bağlanıp götürülür. Vuran vurur, öldüren öldürür ve bütün bunlardan sonra suskunluğun bedelini vatan öder. Susarsan günün birinde bir çete gelir ve devleti teslim alır. Susulur mu? Yılgınlık olur mu?
* * *
-Ağabey hukuk garip oldu, bazı kararlar sorun çözmeye değil, sorun çıkarmaya yarıyor, Türkiye’ye değil, emperyalizme hizmet ediyor
-Yargıcıyla, avukatıyla tüm hukukçular esir alınmıştı Hitler rejimince. Hukuk profesörleri birer papağan, yargıçlar ise oyuncaktı Hitler’in elinde. Hitler’e uşaklık etmiş yargıçlara hukukçu demek mümkün müdür artık? Bunlar, siyasal cinayetlerin kiralık katilleridir. Bir yüksek kürsüye cübbeyle çıkmak, cellatlığa meşruiyet kazandırmaz hiçbir zaman.
-Bir araya gelemiyoruz, farklı idealleri olan ama Türkiye sevdası taşıyan insanlar bir araya gelemiyoruz.
-Eskiden de öyleydi. Yılmayın. Sağcılıktan, solculuktan vazgeçtik; önce ciddi bir devlet gerekiyor. Reformdan, devrimden vazgeçtik; şu kan selini durduracak, bütün olan bitenlerin hesabını soracak ve eşkıyadan korkmayacak bir devlet ve yüreğinde insan sevgisi olan politikacı ihtiyacı var.
* * *
Uyandım rüyamdan. Takvimler
24 Ocak’ı, Uğur Mumcu’nun katlediliş gününü gösterecek yine. Gün ağarıyordu İstanbul üzerinde. Yeni gün yeni umutlar demek. En son umutların öldüğünü bilerek, güne başlayacağım.Hukuksuz demokrasinin ve vatanın olamayacağını bilerek, hukukun üstünlüğü için kavgaya devam edeceğim.
24 Ocak 2003