26 Nisan 2003
Benim doğup büyüdüğüm Ankara’da, İstanbul’a geldiğim zaman olan 1996’ya kadar insanların üç büyük derdi vardı. Bunlar günlük kaygıların uzağındaydı. Türkiye’ye dönüktü:
-Türkiye’nin ekonomik büyümesi.
-Türkiye’nin mafya ve terör belasından kurtarılması, hukuk devleti ilkelerinin işletilmesi, devletin katiller demokrasisi, hırsızlar düzenini isteyen güçlerin elinden alınıp, hukukun üstünlüğünün sağlanması.
-Türkiye’nin bozuk, çalışmayan devlet düzeninin toparlanıp, ciddi, koordine eden, üreten bir yapıya kavuşturulması.
Oturur kalkar bunları düşünürdük. Gazetecisi, memuru, sokaktaki vatandaş. Sokaklarda yoksulluk vardı. Çünkü üretim yoktu. Tartışmalarımız üretimi artırmak için ne yapılabilir konusundaydı. Ankara’nın meyhaneleri küçük, insanları kaygılı, gece yaşantısı sınırlı, ekmek kazanma ve Türkiye’yi nasıl olur da kurtarırız derdi büyük olurdu. Memurlar ve öğrenciler kentinde etik kurallar çokça tartışılıyordu. Yeni ahlak, yeni hukuk ve ekonomi anlayışları yaratmak çabasındaydı kent. Bunu körükleyen şey de rüşvet ve yolsuzluğun giderek yayılıyor olmasıydı. Bunları yapanlar ortalıkta gözükmemeye çabalıyordu o sıralar. Rüşvet suçlaması büyük hakaret sayılıyordu.
* * *
Ankara’dan İstanbul’a gelirken 1996’da, İstanbul’u çok başka hayal etmiştim. Türkiye’nin burjuvazisinin, seçkinlerinin bilgi, görgü, erdem, kültür ve sanat üzerine hayalleri olduğuna inanırdım. Türkiye üzerine, dünya üzerine değişim idealleri olduğunu sanırdım.
İnançlarım sarsıldı. Beni hem Ankara yanılttı, hem de İstanbul.
İstanbul’dan Ankara’ya bakmaya başladım, uzaktan. Şaşırdım her geçen gün. Nasıl da değişiverdi birden her şey. Adım adım yaklaştı bataklık. Yuttu her şeyi. Sadece o lüks otomobilleri, otelleri, evleri, mücevher dükkanlarını, paralı olduğunu göstermeye çabalayan memurlarını, kocaman kocaman devlet binalarını kastetmiyorum. Dertler, ilkeler, hedefler değişti. Üretmeyen Ankara en büyük tüketim kenti. Çünkü rant ekonomisi teslim almış insanları. Ankara’da artık egemen olan üç dert var:
-Kişilerin makam ve mevkilerini kullanarak para sahibi olmaları ve bunu gösterecek kadar patavatsız davranabilmeleri.Yani para tatmini…
-Çıkar grupları, mafya örgütlenmeleri, çeteler içinde yer kapabilme mücadelesi, koltuk sahibi olma hırsı. Ego tatmini.
-Bozuk düzende kazara yakalanmamak veya birilerini yakalatmak için dosya, şantaj malzemesi ve seks tuzakları ile dolu bir bataklıkta keyif sürme sarhoşluğu. Ahlaksızlık, ilkesizlik, erdemsizlik. Bunun yarattığı bir nahoşluk; seks ve şehvet düşkünlüğü, uyuşturucu körlüğü, görgüsüzlük terbiyesizliği.
İstanbul’da patronların masalarında bulunanları gördüğümde kaygılandım. Kalp, estetik cerrahları, güldüren adamlar, fıkracılar ve kadınlar. Bol paralı, arabesk sanatçılı zifiri bir karanlık. İstanbul’u terk etmişti fikir ve inanç için bir araya gelen, tartışan, üreten insanlar. Ya da ben onları göremedim.
* * *
İki kent arasında, kötü giden işler arasında bu denli benzeşme olunca doğal olarak sistemin siyaset ayağı çöktü. Partiler bitti. Sendikalar zaten yok olmuşlardı. İş dünyamız tavırsız, ideolojisiz. Bir iş dünyası topluluğu düşünün ki ulusal çıkarlar, geleceğin Türkiye’si konusunda her işi mandacı bir anlayışla başkalarına havale etsin. Oysa Vehbi Koç ya da Nejat Eczacıbaşı böyle bakmamışlar olaylara. Biri DP karşısında CHP’li olabilmiş ekonomik boykota karşı. Diğeri TİP’i desteklemiş AP’ye karşı.
Şimdi sorun bu iki kentteki yozlaşmayı ortadan kaldırıp, yeniden bir kültür ve etik düşünceler, ilkeler dizini oluşturmak. Bunu yapamadığımız için Türkiye’de siyasi partiler sistemi çöktü. İnançlar düzeneği yıkıldı. Şimdi bunu yapamazsak Türkiye’yi kaybedeceğiz. Farkında mısınız?
Yeni partiler seçimlerden galip çıktılar. Yeni anlayışlar geldiler. Onlar da sistemin bozuk taraflarını tamirden önce sistemi nasıl tekelleştireceklerini düşünmeye başladılar. Oysa bu ele geçirme operasyonundan kurtulup, Türkiye için yeni tanımlamalar yapmak gerek. Önce hastalıkları ortadan kaldırmak gerek. Yolsuzluk, mafya, çıkar örgütlenmesi, çürüme bitti mi?Türkiye iç ve dış tehdit değerlendirmelerinde rahatladı mı? Türkiye eğitim, sağlık, savunma sorunlarını aştı mı?
Ankara ve İstanbul’da bazı kafalar mezarlıkta ıslık çalarak korkularını geçiştirmeye çalışıyorlar. Yanılıyorlar. Türkiye’nin eğitimle yurttaş sorununu, organizasyonla yönetim biçimini, hukuku bağımsızlaştırarak adalet duygusunu, hükümeti doğru yöneterek kardeşlik ve barışı inşa etmesi gerek. Ama uzlaşma için duyguların değil aklın kullanılması lazım. O da Türkiye’de insanların en az başvurdukları şey. Artık aklımızı kullanmanın zamanı geldi.