04 Temmuz 2003
Roma’da eskiden imparatorlar, büyük zaferlerinden döndüklerinde ihtişamlı törenlerle karşılanırlardı. Altın tahtları çeken binlerce köle, esirler, etrafta savaşçılar, halk hep bir ağızdan bağırır, marş söyler, çiçeklere boğardı hükümdarı. Ama geleneğinde devlet idaresi olan her toplumda olduğu gibi Romalılar’da da imparatorlar hep uyarılırlardı. Zafer şaşaası içinde Başkent Roma’ya girmekte olan imparatorun iki yanında iki köle, ellerindeki altın palmiye yapraklarını sallayıp, sinekleri kovup, serinlik yaratırken hep aynı sözcükleri tekrarlamakla görevliydiler:
‘İmparatorum sakın bunlara kanma, sakın aldanma. Hepsi gelip geçicidir. Senden önce kimler geldi, kimler geçti…’
Tanrı’dan üstün
Ortaçağ’ın bir başka devleti, doğudaki Roma, Bizans İmparatorluğu idi. O da en az Kutsal Roma kadar evrensel olma iddiasındaydı. Yönünü çevirmiş olduğu doğuya doğru, yayılmasını sürdürüyordu. Buradaki devlet fikri, Kutsal Roma’nın tam tersiydi. Kilise devlet için vardı. Bu nedenle İstanbul düşerken, papazlar aralarında meleklerin erkek mi, yoksa dişi mi olduklarını tartışıyorlardı.
‘Sezar’ın Tanrı’dan üstün’ olduğunu vazeden Sezaropapizm geçerliydi. Roma’nın efsanevi imparatoru Julius Sezar, Roma Senatosu’nun kendisine ömür boyu imparatorluk vermesini sağlamış, ama devlet düzenini de karşısına almıştı. En yakını Brütüs devletin gidişinden endişe duyan Roma ileri gelenleriyle birlikte oldu. Ona karşı düzenlenen suikastte ilk hançeri vurdu.
Sezarlar ve Brütüsler
Çok sevdiği bilinen Brütüs’ü yerde can çekişirken katilleri arasında gören Tanrı’dan da üstün imparator, Sezar; ‘Sen de mi Brütüs ‘diyerek öldü.
Kendini Tanrı’dan üstün gören, adına inanılmaz şeyler yapılan Sezar ölmüştü. Çünkü kendi Brütüs’ünü kendisi yaratmıştı. Sezarlar’ın olmadığı yerlerde Brütüsler de bulunmuyor aslında. Kendini Sezar sananlar, Brütüsler’ini de yanlarında taşıyorlar. Hatta onları doğuruyorlar.
Mağrurlanma
Bu nedenle Osmanlı’da padişah tahta çıkıp cülus’unu, altınlar şeklinde dağıtırken, Yeniçeriler hep bir ağızdan bağırırlardı:
‘Mağrurlanma Padişahım; senden büyük Allah var.’
Çünkü Yeniçeri aynı zamanda halifesi ve hükümdarı olan padişahı alaşağı edip, parçalayıp, hatta tecavüz dahi etmiştir. O kazan kalktığı dirlik, düzen bozulduğunda nelerin olacağını bilendir. O yüzden daha iktidarının ilk günü padişaha dersini onun haracını yerken verirdi.
Çoğunluğun fikri
Demokrasilerde çoğunluklar bazen ezici üstünlükler sağlayabilirler. Tıpkı Nazi Almanyası’nda Hitler’in sağladığı gibi. Hitler bunu ‘Çoğunluk tercihini yapmıştır, bir kere daha tercih belirtmesine gerek yoktur. Tercih kullanımını çoğunluğun tekrar tekrar seçimini, gereksiz görüyorum’ diyerek, kendi diktasını kurmakta kullanmıştır. İktidara oturmuş ve Almanya yıkılıp, yakılıp; kendisi intihar edene kadar faşist diktasını sürdürmüştür.
Çoğunlukların iktidar olduğu rejimin adı değildir demokrasi. Azınlıkların, yani muhalefetin bulunduğu, güçlenme kanallarının açık olduğu, muhalefetin de iktidar olabilme olanağının olduğu, ifade hürriyetinin, muhalefet etmenin hukuken korunduğu rejimdir demokrasi. Muhalefeti olmayan rejimlerin demokrasi olması mümkün değildir. İşte o yüzden demokrasiler rafa kalkmadan diktatörler ortaya çıkmazlar.

Bu nedenle siyaset amatör bir hizmet yarışıdır. Koltuklar gelir geçer, eserler kalır. Çoğu zaman iyilerden çok kötüler anımsanır. Çünkü iyilik yaşar, kötüler yok olup gider.