03.06.1999
Türkiye üzerinde oynanan kanlı oyunun gerçek aktörlerini görebilmek için Öcalan’ın söylediklerine kulak vermek gerekiyor. Bu oyunun kartları Talabani’nin Türkiye’yi ziyareti sırasında aralanmıştı
Küfrü, duygusallığı, laneti bırakın ve İmralı’yı dinleyin!.. Abdullah Öcalan, Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek büyük oyunu anlatıyor. Türkiye’nin o büyük oyun içindeki bilinmezlerine ışık tutuyor. Asalım mı, asmayalım mı tartışmalarını bir kenara itip, Öcalan’ın açtığı kapıdan geçip, dünyayı tanımanın tam zamanıdır.
Öcalan, PKK terörünün yaratıcısı olan büyük güçlerin yani; Amerika’nın, Fransa’nın, Almanya’nın, Rusya’nın, İngiltere’nin kendisiyle bir işinin kalmadığını görmüş durumda. Öcalan ve PKK bu ülkelerce tasfiye sürecine girince, ortaya çıkan tablo Öcalan için sığınacak tek kapı bırakmıştır: Türkiye. Öcalan içine düşürüldüğü açmazı görmüş bulunuyor.
Diyor ki: “1925’ten daha tehlikeli bir durum var şimdi. Beni anlamanızı rica ediyorum. Türkiye’nin bütünlüğü çok önemlidir. İngiltere geçmişte Musul ve Kerkük’ü böyle oyunla aldı.”
Bunları söylemesine gerekçe oluşturan şey ise Öcalan’ın yakalanışı ve sonrasındaki senaryolar. Öcalan, Yunanistan, İtalya, Almanya, Amerika ve diğer Batılı destekçileri tarafından Kenya’da bir operasyonla sokakta bırakılmak istendiğini söylüyor. Böylece Türk gizli servislerinin açık hedefi haline getirilip öldürtülmek istenmesini anlatıyor. Bununla Türkiye’de Türk-Kürt çatışması çıkartılmasının hedeflendiğini aktarıyor. Bu senaryo neyi sağlayacak? Öcalan 17 Eylül tarihli Washington anlaşmasına atıf yapıyor. Bu anlaşmayla Kuzey Irak’ta, Ankara dışlanarak bir Kürt devleti kurulmasının temelleri atıldı. Ordu kuruldu, Amerikan yurttaşı yapılan peşmergeler bölgeye yerleştirildi.
Çünkü Ortadoğu ve Kafkaslar’da asıl savaş Amerika ile Avrupa arasında yaşanıyor. Bugün Avrupa’nın göbeğinde süren savaşın perde arkasında da bu kavga yatıyor. Dünyanın süper gücü Avrupa, yani Almanya ve Fransa ikilisi mi, yoksa Amerika mı olacak? Özellikle Irak, İran ve Suriye Fransa ile Almanya’nın bu konudaki bölge temsilcileri gibi. Ayrıca Rusya var tabii. Amerika Kürt devleti istiyor. Öcalan bunu anlamış. Ama Amerika, PKK’sız bir Kürt devleti istiyor. Avrupalı Barzani’yi ve çok iyi tanıdığı Talabani’yi istiyor. Öcalan’ın İngiltere örneği bu yüzden çok önemli. Çünkü İngiltere, Amerika’nın en önde gelen ortağı. Öcalan, yok oluşunu anlayınca bu ilişkilere dikkat çekiyor. Ortadoğu’da yapılmak istenenin Avrasya’ya yönelik olduğunu söylüyor.
Türkiye de doğacak çatışmalar konusunda Öcalan’ın söyledikleri yaşamsal önem taşıyor. Bunun için ‘Kavga ortamından yararlanılarak Kuzey Irak’ta oluşturulan Kürt devleti oldubittiye getirilecek’ diyor Öcalan. Doğru söylüyor. Eğer MIT elemanları Kenya’da başarılı bir operasyon sergilemeseydi, Öcalan orada öldürülseydi, Türkiye bugün farklı bir noktada olurdu. Şimdi onun itiraflarıyla birlikte bambaşka bir noktadayız.
Türkiye Amerika için yaşamsal önemde bir partner. Ama yeniden şekillendireceği Ortadoğu ve Kafkaslar için elinde bir Kürt kartına, yukarda Ermeni desteğine ve aşağıda iyice kendisine bağladığı ve şartlarını kabul ettirdiği bir İsrail’e ihtiyacı var. Burada sorun İsrail’dir. Amerika ile İsrail uzlaşırsa ne âlâ, ama uzlaşılmazsa İsrail bölgede Amerika’nın en önemli destekçisi Türkiye’yle uğraşacak. Eski Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal’ın yorumu çok çarpıcı. Hoca, davada Öcalan’ın yaptığı açıklamalarla ilgili olarak diyor ki:
“Neresinden bakılırsa bakılsın, Türk dış politikasının güçlükleri açısından ders niteliği taşıyan özelliklerle dolu olacağa benziyor. Belki asıl deşilmesi, bütün aktörleriyle ortaya konması gereken yönü de budur, gerisi ne kadar kanlı ve acılı olursa olsun, başka yerlerdeki örneklerine çok benzeyen bir terör hikâyesidir.”
Evet şimdi aktörlerin ve ne yapmak istediklerinin belirlenme zamanı geldi çattı. Türkiye Öcalan’ı asabilir. Peki ama onun bahsettiği ve bizim yıllardır yazdığımız bu kanlı oyunun arkasındaki gerçek yüzlerle karşılaşmaya cesaret edecek midir? Örneğin Türk Dışişleri Bakanlığı Öcalan’ın ifadesinde adı geçen ülkelerin büyükelçilerini, hatta o ülkelerde bulunan büyükelçilerimizi konuyu görüşmek üzere çağırabilecek midir? Oyunun ne kadarı görülmek istenmektedir?
Enis Berberoğlu dün köşe yazısında Almanya’nın yeni tutumunu o kadar güzel özetliyor ki. Almanya’da paranın yeni patronu Ernst Welteke diyor ki: “Türkiye, Avrupa ile Doğu arasında sıkışmış durumda. Avrupa’ya sıçrayabilecek yöresel sorunları var… Bu anlamda iki kilit sözcük Kürtler ve Kıbrıs’tır.” Evet sihirli sözcükler Kürt ve Kıbrıs. Bu Talabani’nin Türkiye’ye ilk gelişiyle somutlanmıştı. Ama o zaman Özal vardı ve oyununu farklı oynadı.
Tarihler 26 Haziran 1992’yi gösteriyordu. Kürdistan Yurtsever Birliği’nin (KYB) lideri Celal Talabani Dışişleri Bakanlığı’na geldi. İstihbarat Araştırma Dairesi Başkanı Büyükelçi Cenk Duatepe ve diğer üst düzey Dışişleri mensupları Burhan Ant, Türkekul Kurttekin ile bir toplantı yaptı. Talabani bu toplantıdaki tutanaklara göre bugün Öcalan’ınkine benzer çarpıcı sözler söyledi:
“PKK şu anda İran ve Ermenistan’ı üs olarak kullanıyor. Öte yandan bu örgütün Suriye tarafından dışlanmış olduğu konusunda tereddütlerim var. Suriyeliler oyunlarının bir parçası olarak belki şimdilik bu rolü oynuyorlar, ancak PKK’nın bu ülkeden çıktığına inanmak güç. Diğer izlenimleri de, PKK’nın Türkiye’deki etkisinin giderek kaybolmasıdır. Buna Abdullah Öcalan’ın deliliklerinin de büyük katkıda bulunduğunu söylemeliyim. Kürtler Öcalan’ın davalarına zarar verdiğini kabul etmeye başladılar.
Diyeceğim o ki, Öcalan’ı Türkiye’de serbest bıraksanız, Kürtler ondan bir an evvel kurtulmanın çaresini ararlar. PKK’ya yaklaşım konusunda aramızda bir fark var. Ben siyasetçiyim, bir devleti de temsil etmiyorum. Benim PKK ile kavgam siyasi düzeyde olur. Saddam’la yaptığı işbirliğini herkese açıklayan siyasi bir kampanya sürdürürüm, ama onunla savaşamam. Sizi anlayışla karşılıyorum. Siz bir devletsiniz ve PKK’ya yumuşak davranamazsınız. Ama silahla her şeyin halledileceğine inanmak zordur. İngiltere gibi tüm imkânları olan bir ülke IRA’yla baş edemiyor.
Kurttekin (soruyor): Benim dikkatinizi çekmek istediğim bir husus Avrupa’daki gazetecilere verdiğiniz demeçlerle ilgili. Bu demeçleriniz belki de basın organlarınca tam yansıtılmıyor ve tutumunuzda dalgalanmalar olduğu izlenimi yaratıyor. Örneğin İtalyan ‘La Republica’ gazetesine verdiğiniz demeçten Irak’ta sadece Kürtler ve Arapların yaşadıkları gibi bir netice ortaya çıkıyor. Yine bu demecinizde yarın bir gün Kürdistan’ın bağımsızlığına kavuşabileceğini söylüyorsunuz.
Talabani: Bu makalede yer alan her şeyi söyledim ve bugün bana aynı sorular sorulsa, aynı şeyi söylerdim. Her şeyden önce benim Irak’ta sadece Kürt ve Arapların yaşadığı gibi fikir öne sürmem imkânsız. Ben Türkmenlerin talebi üzerine onların da sözcülüğünü yapıyorum. Bunu Türkmenlere sorabilirsiniz. Kürdistan’ın bağımsızlığı konusuna gelince; cümleyi tam okursanız benim, “Eğer bir gün Araplar birleşirse Kürdistan bu ülkenin bir parçası olmayacaktır” dediğimi göreceksiniz. Biz Irak’ın bölünmesini istemiyoruz, ayrıca gerçekten de yarın bir gün Araplar birleşirse, Kürtler Arapların bir kolonisi olmayacaktır. Belki Türkiye’yle birleşmeye karar verir, belki bağımsız bir devlet kurarız, ama artık hiçbir zaman Arap sultasında yaşamak istemiyoruz. Samimi olarak ifade edeyim ki, şimdi Irak’ın bölünmesi için en müsait vakit. Buna rağmen biz Irak’ın bütünlüğünün korunmasına taraftarız. Eğer bölünmeyi isteseydik çoktan harekete geçerdik. Bizim tavrımız açık. Bu bakımdan makalede yazılarının hepsinin doğru olduğunu ve bizi anlayışla karşılamanız gerektiğini düşünüyoruz.
Duatepe: Musul Vilayet Konseyi ile ilgili girişimin arkasında kimin olduğunu biliyor musunuz?
Talabani: Biz bunun Türk askeri çevreleri tarafından desteklendiği izlenimini edindik. Musul Vilayeti Projesi’nin hukuki temelini hazırlamış olan Mr. Keller bana, projeyi üst düzeyde bazı askeri makamlarınızla görüştüğünü söyledi. (Keller, Cenevre’deki ‘Good Offices Group of European Lawmakers’ isimli kuruluşun genel sekreteri.) Türkiye tarafından desteklendiğini düşündüğümüz için de karşı çıkmadık. Doğru söylemek gerekirse bunu Türkiye’nin kara kaşı, kara gözü için değil, bizim işimize de geldiği için destekledik. Musul Türkiye ile birleşirse bu bizim de, Türkiye ile birleşmemiz için bir ön adım teşkil eder. Bakın size samimi olarak fikirlerimizi söylemek istiyorum. Biz gerçekçiyiz. Bağımsızlık peşinde değiliz. Eğer bir ülke ile beraber yaşamamız gerekiyorsa bunun Türkiye olmasını istiyoruz. Musul Türkiye’ye geçerse, Türkiye’nin petrol sorunu kalmaz. Biz de Türkiye ile birleşirsek, PKK sorunu da ortadan kalkar. Biz de sizinle aynı parlamentonun çatısı altında konuşuruz. Ben bunu Sayın Başbakan’a daha önce söyledim ve Sayın Başbakan bu fikrime güldü. Bizim içten dileğimiz bu, demokratik bir ülke olan Türkiye sadece bizim için değil, başkaları için de çekici bir ülke olmaya başladı.
Duatepe: Musul Vilayet Konseyi girişiminin arkasında Türkiye yok. Bunun Türk askeri çevrelerince desteklendiği yolundaki görüşü ilk defa duyuyorum. Bu kişiler filhakika önce askeri yetkililerimizle temas etmişler, onlar da bize gönderdiler. Mesele bundan ibaret.
KYB Temsilcisi Kazzaz: Buradaki otel masrafları olan 128 milyon TL.’yi kimlerin ödediğini merak ediyorum.
Talabani: Bu işin arkasında Almanlar ve petrol işinden büyük kazanç sağlamayı uman Avrupalılar olduğunu düşünüyorum. Yanlarındaki Keller adlı şahıs bunları yönlendirip idare ediyor. Ancak tekrar ifade edeyim ki, Musul Vilayet Konseyi ile ilgili olarak sunulan proje son derece iyi hazırlanıyor. Çok iyi bir çalışmanın ürünü. Bunu kimin hazırladığını merak ettim. Amerikalılar da, İngilizler de bunu bilmediklerini söylüyorlar. Türkiye ile birleşme fikrimizi üst düzey Amerikan yetkililerine açtığımda işe karışmak istemiyoruz, bu Türkiye’nin meselesidir” dediler ama menfi bir tepki göstermediler.
Kurttekin: Bizim 70 yılda gerçekleştirdiklerimizi, üstelik bunu petrolsüz gerçekleştirdiğimizi dikkate aldığınızda bu tür projelerin bizim için önemli olmadığını takdir edersiniz.
Talabani: Çok diplomatça davranıyorsunuz. Artık eski politikalarınızı bırakın. Musul’u alın ve biz de sizinle birleşelim. Beni üst düzey askeri yetkililerinizle de görüştürmenizi istiyorum. Jandarmayla pratik önlemler için görüşüyorum, ancak ben askerlerle görüşmek istiyorum.
Duatepe: Sayın Başbakan burada olmadığı için bu talebinizi sonra değerlendirebiliriz. Muhalefet grupları olarak Viyana’da ne kararlar aldınız?
Talabani: Anafikir bir hükümetin kurulması oldu. Erbil’de kurulmasına karar verilen hükümeti, Suudi Arabistan gibi bazı ülkeleri de tanıyacaklarını ümit ediyoruz. Ancak her şey ABD’nin tutumuna ve bu işe ne diyeceğine bağlı.
Evet 1992’de Talabani’nin söyledikleriyle, 1999’da Öcalan’ın söylediklerini yan yana koyun. Sonra son sözü kimin söylediğine bakın. Türkiye’nin önündeki senaryoyu göreceksiniz.