05 Haziran 2001
Uygarlığın en önemli özgürlük kapısını kilitliyorlar. İnternetten bahsediyorum. İnternetin kapısına kilit vurulacağını yaklaşık 6 aydır yazmaktayım. Bu, özgür ifadenin de kapısına kilit vurmak demek olacaktır. O zamanlar internetçilerimiz ve sivil inisiyatif sahiplerimiz duymadım, görmedim, bilmiyorum oyunu oynadıkları için, sesiz kaldılar. Şimdi başlarına gelen felaketi anladı, bağırıyorlar. İnşallah geç kalınmamıştır.
İnternet üzerinde denetim ayrı, hukuka tabi olmak ayrı, bugün yasayla getirilmek istenen yasaklamalar ayrıdır. Ben denetime, hukuka tabi olmaya sonuna kadar katılıyorum. Ama sansüre bu toplum evet diyemez. İnternet ve telefon dinlemeler üzerine yazdıklarım İçişleri Bakanlığı’nı çok rahatsız etti. Onlar hep savcılıklar ve Adalet Bakanlığı’nı adres göstererek, kendilerinin bu yasayla ilgisini sakladılar. Sadettin Tantan’ın genel stratejisi böyle. Ne yapacaksınız?
Adalet Bakanlığı’nı aradım. İnternet yasasıyla ilgili düzenlemeleri nasıl gerçekleştirdiklerini soruşturmak üzere. Bana söylenen bakanlığın yasayla ilgisinin hiç ama hiç olmadığı. Yasa başkaları tarafından hazırlanmış. Yani İçişleri Bakanlığı yanlış adres göstermekteymiş.
Adalet Bakanlığı yetkilileri, bakanın İnternet Üst Kurulu Yasa Tasarısı’nı kendisinin hazırlamadığına dair, çeşitli yerlere gönderdiği açıklamaları faksladılar. Bakan Türk diyor ki, “Sözü edilen İnternet Üst Kurulu Yasa Tasarısı konusunda tarafımdan herhangi bir talimat verilmediği gibi; Bakanlığımızca da herhangi bir çalışma yapılmamaktadır.”
Peki ama o zaman interneti kim kilitliyor? Birileri takiye yapıyor. Ben kim olduğunu biliyorum. Sadece bu konuda değil, her konuda takiye yapıyorlar. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kapatılmasına ilişkin davanın oluşturulmasında, son dönemde düzenlenen operasyonların siyasi boyutlarının gizlenmesi noktasında hep yalan ve takiye var. Gün gelir belgeleri toplar, bütün bunları açığa çıkartırım. O zaman yırtılan maskelerin altından çıkacak pehlivanların okurlarımı şaşırtacağını hiç sanmıyorum.
Mafya üzerine ince hesaplar
Sedat Peker’in gözaltına alınmasıyla başlayan süreçte, mafya dünyasında çok ince hesaplarla işletilen planlar yürürlükte. İşin can alıcı noktası Peker ile Alaattin Çakıcı’nın çatıştırılması üzerine kurulu. Bana gelen bilgilere göre Peker ile Çakıcı’yı, Sedat peker’in tutuklanması durumunda cezaevinde, olmazsa sokakta çatıştıracaklar. Bayrampaşa Cezaevi’nde Alaattin Çakıcı’nın yeğeni Kenan Ali Gürsel’in öldürülmesinde, Sedat Peker’in, Hakan Çillioğlu’na yardım ettiğini savlayan Çakıcı ekibi hazırlık yapıyor. Daha doğrusu Çakıcı ve Peker grupları paylaşamadıkları rantın peşindeler. Cezaevlerinin büyük kısmı bütün çabalara karşın, hala mafya babalarının ve adamlarının kontrolünde olduğu için silahlar, adamlar birbirleriyle çatışacakları zamanı bekliyorlar. Peker, eğer cezaevinde korunamazsa sokaklara da yansıyacak bir mafya savaşı kaçınılmaz olacaktır. Bunun belirtileri sokaklarda seçilmiş mafya tetikçilerinin öldürülmesiyle halen yaşanıyor. İstanbul’da Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçar’ın başarılı mücadelesiyle bastırılan mafya grupları, Peker – Çakıcı savaşında sokaklarda da etkin olmak isteyeceklerdir.
Devletin görevi cezaevinde yapılan hazırlıkları boşa çıkartmaktır. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü Peker’in tutuklanması durumunda gideceği cezaevini iyi seçmez, mafyanın kanlı hesaplaşmasına yol açabilecek bir cezaevine yollarsa, bundan yararlanmak isteyen organize grupların ne yapacakları belli olmaz. Çünkü bu grupların arkasında resmi destekçilerin olduğu söyleniyor.
İnsanın aklına neler gelmiyor ki?.. Eskiden olduğu gibi bazı etkili ve yetkili kişiler siyasi hesaplaşmalarına mafyayı mı karıştırıyor diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü polis, son 10 yıldır hiçbir zaman bugünkü kadar politize ve kişilerin iç hesaplaşmalarına alet olacak şekilde olaylara karıştırılmamıştı.