21.01.2000
Hizbullah militanları Tahran’da Türk Büyükelçiliği’ne yakın bir villada askeri ve teknik eğitimden geçiriliyor. Hizbullah dış destek olmadan ayakta kalamaz. İran’a dikkatle bakıp, gözlemeliyiz
Tuncay ÖZKAN
Hizbullah’ın ölüm bahçeleri kazıldıkça daha pek çok ceset ve bilinmeyen ilişki gün ışığına çıkacak. Hele Hüseyin Velioğlu’nun ölü olarak ele geçirildiği evde bulunan kasetler, bilgisayar malzemeleri ve dokümanlar çözüldüğünde Türkiye’nin bugüne kadar karşılaştığı en vahşi ve en acımasız örgütün gerçek yüzü ortaya çıkacak.
Terör olgusunun din ile birlikte ele alınması insanlık tarihinin en kanlı ve karanlık bölümlerini oluşturuyor. İslam’da Hassan Sabah’tan bu yana din ve terör olgusu örgütlü ve önemli bir güç olarak kullanılıyor. ‘Asrı sa’det’ döneminin yaratıcısı dört halifeden
ikisi İslam adına teröre kurban gitmiştir. Hazreti Ömer, Hazreti Ali ile Hazreti Osman’ı İslam terörü öldürdü. Hazreti Ömer camide İran asıllı bir radikal İslamcı tarafından katledildi. Hazreti Ali ise namazda olduğu sırada Hariciler tarafından hunharca ortadan kaldırıldı. Yezid de Hazreti Ali’nin kutsal ailesini bir terör hareketiyle yok etti.
Şimdi hangi aklıselim bana din motifleriyle yutturulmaya çalışılan terör eylemlerinin mantığı olduğunu anlatabilir. Din adına yapılan terör, en vahşi, acımasız olanıdır. Hıristiyan anlayışında da karşımıza çıkan sapkınlıklar, engizisyonlar terörden başka nedir?
Hazreti Muhammed’in bütün savaşlarında 354 kişi ölmüştür. Hizbullah ve diğerlerinin yarattığı terör ortamında son 2 yılda 1779 insan faili meçhul cinayetlere kurban gitmiştir. Kim kimin için savaşıyor? Kendilerini Hz. Muhammed’den üstün mü görüyorlar?
Bu canileri besleyen oluşumlar artık birer bataklık haline dönüşen tarikat ve Hıristiyanlık özentisi olan cemaat oluşumlarıdır. Bunların üzerine gidip ortadan kaldırmak kaçınılmaz olmuştur.
Hizbullah militanları Tahran’da Türk Büyükelçiliği’ne yakın bir villada askeri ve teknik eğitimden geçmektedir. Bu organizasyonları Hüseyin Velioğlu ile Edip Gümüş yapmaktaydı. Şimdi İran’a da dikkatle bakıp, gözlemek gerek. Çünkü Hizbullah dış destek olmadan ayakta kalamaz. Öldürme yetkisini Kuran’dan aldıklarını savunan Hizbullahçılar, buna kanıt olarak Kuran’ı Kerim’in Ali İmran 4, Maide 95, İbrahim 47, Zümer 37, Secde 22, Zuhruf 41, Duhan 16, Mücadele 19-22, Tevbe 111, Muhammed 3-4 surelerinin ayetlerini göstermekteler.
‘Tanrı için kin besleyip öç almak’, ‘Savaş için hazırlık yapmak ve taktik geliştirmek’, ‘Kafirle savaşta karşılaşıldığında boyunlarının vurulması ve esir alınmaları’ gerekçelerden birkaçını oluşturmaktadır. Kişi İslam ise doğru yola davet edilmekte, olmazsa katline karar verilmektedir. Bu da terörün sağlıksız mantığını oluşturmaktadır. İslam terörden ve terörist sapkın savunucularından çektiğini hiçbir şeyden çekmemiştir. Bunlar hep İslam içinden çıkıp, İslam inancının büyük kitleleri kavrayacağı noktalarda kanla, gözyaşıyla buna engel olmuşlardır. Tutuculuk, bağnazlık, vahşet, gelişememek bu kafaların yarattıkları karanlıkların sonucudur.
İran destekli terörün Türkiye’de nasıl kullanıldığı konusunda iki ifadeden alıntı yaparak konuya açıklık getirmek mümkün.
Hizbullah oluşumunun içinde bulunan ve daha sonra İslami Hareket Örgütü’nde de görev alan Adil Ateş, 24 Mayıs 1993 tarihli ifadesinde İran ile ilgili olarak ilginç bilgiler vermektedir. Ateş, kendisi gibi İran’da eğitim gören Mehmet Kaya tarafından İstanbul’da İran Konsolosu Mir Cafer Enci’nin yanına götürüldüğünü, burada Ahmet Kerimi ile tanıştığını, Kerimi’nin 1988’de 8 bin dolar vererek bir ev tutmasını istediğini aktardı. 1988 Ağustos’unda Maltepe’de bir ev tuttuğunu, Kerimi’nin bu evde kendisini örgütün önemli adlarından İrfan Çağırıcı ile tanıştırdığını, Çağırıcı’nın Ataköy’de bir evde Şah yanlısı bir kişinin kaldığını söylemesi üzerine bu kişinin istihbaratının yapıldığını ve evine gidildiğini, ancak polise yakalandıklarını ve Kerimi’nin kaçtığını anlattı.
Örgütün önemli bir başka üyesi Mehmet Ali Bilici (Abdullah Yiğit) 11 Şubat 1994 tarihli ifadesinde, Ankara’da, Vanlı Muhsin Arslan adlı arkadaşı aracılığıyla İran Kültür Evi’nde, Davud adlı İranlı bir şahısla diyaloğa geçip bazı arkadaşlarının İran’da İslam Cumhuriyeti çalışmalarıyla ilgili olarak eğitilip eğitilemeyecekleri konusunda irtibata geçtiğini, Davut isimli şahsın Arslan’a İran’ın bu konuda kendilerine yardımcı olacağını söylemesi üzerine İhsan Deniz ve Muhsin Arslan ile birlikte İran’a gittiklerini açıkladı. İran’dan örgütleri için askeri ve siyasi yardım talep ettiklerini aktardı. Bu isteğin uygun bulunması üzerine Ekrem Baytap (Çetin Emeç suikastının faili), İrfan Çağırıcı, Mehmet Ali Şeker (Çetin Emeç suikastının keşfini yapan terörist), Mehmet Zeki Yıldırım, Kemal (Nezih Beyret-Bahriye Üçok’a bombalı paketi gönderen terörist) ve diğer uygun görülen kişilerin İran’a gittiklerini, burada askeri ve siyasi eğitim gördüklerini söyledi. İstedikleri para yardımı karşısında İranlıların Halkın Mücahidi Örgütü yanlılarına karşı eylem yapılmasını istediklerini belirtti. Daha sonra yapılan pazarlıklar sonucunda İranlıların istediği iki işin, Halkın Mücahitleri Örgütü’nden Ali Ekber Gorbani’nin kaçırılması ve İstanbul’da görevli bir PTT memurunun kendilerine kazandırılması olduğunu söyledi. Gorbani için 800 milyon liraya anlaşıldığını teknik PTT çalışanının kendilerine kazandırılması karşısında ise pazarlık yapıldığını aktardı.
Gorbani daha sonra kaçırılıp İranlılarca öldürüldü. PTT teknisyeninin ise Türk polisi süsü verilip gözaltına alındığını, sonra da devletine hizmet edecekmiş gibi bir anlaşma imzalanarak kandırıldığını aktardı. Bu oyuna PTT görevlisi öylesine inanmış ki, daha sonra polis bu kişiye İran’a hizmet ettiğini anlatmakta epey zorlanmış. Bu hizmet karşılığı İranlılar 80 bin dolar ödeme yapmışlar.
Bunları daha önce de dile getirmiştim. Yeni bulgular gösteriyor ki bu örgütlenme kan ve gözyaşıyla çokça yol almış. Bunları getirdikçe senaryo ürettiğimizi söyleyenler ile kökten dinci terörü küçümseyenler ortaya çıkacak her ceset ve kasetten sonra biraz daha düşünmelidirler. Bu oyun geçmişte de bugün de iktidar için oynanmaktadır.
Yeşil adıyla maruf Mahmut Yıldırım ile ilgili belge ve bilgiler son operasyonlar sırasında evlerde bulunamadı. Bazı çevreler ‘bulundu’ diye yazdı. Bu çok önemli olduğu için düzeltmek gerek. Yeşil’le ilgili belge ve bilgiler yok Hizbullah operasyonunda ele geçirilenler arasında. Çıksaydı terör bataklığında bambaşka bir noktaya gelirdik.
Ele geçirilenlerden anlaşılıyor ki kurbanların kasetlere görüntüleri alınmış. El yazılarıyla itiraf ve son sözleri yazdırılmış. Sonra da katledilmişler. Satırlarla doğranmışlar.
Şeytan bunun neresinde diye düşünmeyin. Karşımızda duran manzara meleklerin değil, şeytanın görüntüsü.