11 Nisan 2002
Savaş, savaşan ülkelerin rejimi ve rejimlerin sonuçlara etkisi açısından çok ilginç bir gösterge. Sosyoloji biliminin ilklerinden ibni Haldun, Mukaddime’sinde “Barbarlar ile barbarların kavgasını, en barbar olan kazanır. Medeni ile barbarın kavgasını ise medeni olan” diyor.
Demokrasi yönetiminin olduğu ülkeler ile başka demokrasiler savaşmıyor. Demokratik toplumlar aralarındaki sorunları müzakereler yoluyla çözmeyi tercih ediyorlar. Yani savaş, terör, çatışma gibi uygarlık dışı yaklaşımlar, demokrasilerde en son başvurulan yollar. Demokratik toplumlar barışçı oluyor. Bir başka gerçek de demokrasilerle savaşan diktatörlüklerin mutlak yenilgiye uğramaları.
Bunun örnekleri her iki dünya savaşı ve diğer savaşlar. Sorunların hiç çözülmediği, savaşların eksik olmadığı yerler ise yönetimlerini demokratikleştiremeyen bölgeler. Örnek Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar, Asya’nın krallıkları veya askeri diktatörlükleri, Amerika kıtasının diktatörlükleri.
Demokrasi savaşa engel
Türkiye ile Yunanistan’da demokrasi olmasaydı bugün savaş kaçınılmaz olurdu. Kıbrıs savaşı da Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminde askeri yönetimlerin iktidarda olduğu süreçlerde gerçekleşti.
Terör ile savaş olgusu artık birbirinden soyutlanamıyor. 11 Eylül saldırıları terörün artık savaşlar kadar etkili olabildiğini gösterdi. Filistin’de katliamlarla devam eden İsrail devlet terörü, bu anlamda çok önemli. İsrail dünyaya kendisini demokratik bir yönetim olarak kabul ettirmişti. Ama bundan sonra yapacakları onu bir seçilmişler diktatoryası haline dönüştürecek. Hem de Filistin gibi demokrasiyi arayan bir ülkeyi yok eden, insanları katleden bir diktatorya. Buna İsrail dışında yaşayan diasporası izin verebilir mi? Sessiz durabilir mi? Ayrıca buna Amerika ve AB izin verebilir mi? Türkiye dahil bölge demokrasileri izin verebilir mi?
Amerika, Vietnam’dan çıkmak zorunda kaldı. Çünkü demokrasisi ona yaptıkların yeter, çekil dedi. İsrail de bunu görecek. Uygarlık, şimdi İsrail’de egemen olan barbarlık yönetimini sindirip, bastıracak. Bunun ayak sesleri İsrail’de duyuluyor. Dünya bu konuda artık İsrail’e sesini yükseltiyor. Dinlemezse, kan dökmeye devam eder, katliamlarını sürdürürse, İsrail sadece meşruiyetini değil, dünyayı kaybedecek. Aynı şey Filistin için de geçerli.
PKK ile Filistin’i benzetmek
İsrail, Türkiye’deki tepkileri hep “Siz PKK terörüne karşı ne yaptıysanız onu yapıyoruz” diye yanıtlıyor. Bu elmalarla, portakalları karıştırmak kadar abes bir açıklama. PKK terör örgütü ile Filistin devletini yan yana koymak, İsrail yöneticilerinin 1981’de “Türkiye İsrail’in yaşam alanındadır” diyerek din kitaplarındaki haritalardan yola çıkıp Türkiye’ye gönderme yapmaları kadar büyük bir hata.
Filistin bir devlet. İçinde terörist unsurlar var. Bunların, İslamcı faşistlerin terörist eylemlerini şiddetle kınıyorum.
Niyeti bozuk açıklama
PKK, Türkiye’de bulunan bir terör örgütü. Amaçları arasında ayrılıkçılık, bölücülük vardı. Türkiye’de can almayı, kan dökmeyi hedefleri arasına koymuştu. Şimdi PKK ile Filistin devleti bir mi? Elbette değil. Filistin devleti oluşan terörize ortam nedeniyle, İsrail ile girdiği savaş nedeniyle PKK dahil pek çok terör örgütüne kamplarında, eğitim alanlarında yer verdi. Türkiye, PKK ile mücadelesinde bazı görevlilerinin hukuk dışına çıkılmaları nedeniyle bugün yargısından devlet görevlileri için hapis kararları çıkan ülke. Hukuk dışı mücadeleyi her zaman reddeden, terörü hukuk ile yenme çabasını gösteren ülke. Böyle olmasaydı, İsrail gibi davransaydı çoktan Ortadoğu yanmış kavrulmuştu zaten.
Üstelik dediğim gibi PKK terörü ayrı, bugünkü durum ayrı. İslami faşist örgütlerle İsaril’in yaptığı mücadeleye kim ne diyor ki? Ama bunlarla değil de PKK’yı, Filistin devletiyle özdeştirmeyi, iyi niyetli bulmuyorum. Terörizm nereden ve kimden gelirse gelsin kınıyorum.
——————-
Yararlanılan kaynaklar, İbni Haldun: Mukaddime. Spencer R. Weart: Never at War, Why Democraticies Will Not Fight One Another