25 Haziran 2001
Bazı olaylar vardır ki toplumsal bilinç onları daima gözler ve kurumları da kişileri de bu olaylar karşısında yaptıklarıyla sınar. Bunlardan biri Ömer Lütfi Topal ve Sudi Özkan adlı kumarhane patronları ile devlet arasındaki hesaplaşmadır. Bu hesaplaşmada şimdi devlet dövülmek istenmektedir. Bu kumarhane patronları emekli polisleri, maliye çalışanlarını, milletvekillerini, yasa uygulayıcılarını kullanarak devlete ödemekle mükellef oldukları yaklaşık 3 milyar dolarlık vergi ve usulsüzlük cezasını kaldırtmaya çalışıyorlar.
Ayrıca olayla ilgili saptanan bilirkişiler de Topal ve Sudi Özkan dosyaları üzerinde devletin saptadığı rakamları fazla bulmuşlar. Bu bilirkişiler Selahattin Anık, Turan Bolayır, Ersin Kayaalp, Hasan Ünlü. Bu kişilerin çalışmalarının da incelenmesi gerektiği kanısındayım. Bir şey olduğunu bildiğim için değil. Bakmak mecburi olduğu için. Devlet memurları yanılıyor da bu bilirkişiler yanılmaz mı? Onlar da yanılabilirler. O yüzden 3.5 milyar dolarlık devlet alacağının görüşüldüğü davada 5. Vergi Mahkemesi’ne aman dikkat diyorum.
Çünkü bu olaylarla ilgili olarak neler yapılmıyor ki? Hain işbirlikçiler aracılığıyla öncelikle kendileri aleyhine Maliye Bakanlığı hesap uzmanlarına gizlice ifade veren kişileri öğrendiler. Emekli polisleri görevlendirip bu kişilerin ifadelerini para, baskı ve hile ile değiştirmelerini sağladılar. Noterleri savcı, mahkeme yerine koyup ifadeler aldırttılar. Şimdi bunlarla mahkemeleri yanıltmaya çalışıyorlar. Mahkemenin kendilerini savcı ve yargıç yerine koyan bu noterler hakkında neden suç duyurusunda bulunmadığını da hala anlamış değilim.
Kumarhane baronlarının Ankara’da kurdukları karargahlarında, İstanbul’daki merkezlerinde yanlarında kimler yok ki? Milletvekilinden polisine herkes seferber. En önemlisi de su gibi harcadıkları kara, kirli, kanlı parları var. Çünkü Türkiye’de kumar demek bu paraların döndüğü sektör demektir. Kimse bunlar Türkiye’ye para getirecek diye bizi kandırmaya çalışmasın. Rakamlar ortada getirmedi, götürdüler.
Bunlarla mücadelenin diğer yanında ise üç kuruş maaşlarının bereketiyle geçinip giden, namuslarını ve onurlarını para ile sınanamayacak kadar yüceltmeyi başaran bir avuç memur var. Ben bu inançlı bir avuç memurun kazanacağına inanıyorum. Çünkü haklılar. Ama onlara destek verilmesi, doğrunun ve haklının yanında yer alınması gerekiyor. Bu narko – dolar zenginlerinin devleti dövmelerine asla izin verilmemelidir.
Bu iki kumarhaneci hakkında devletin elinde gerekli bilgi de var, belge de var. MİT ve Maliye Bakanlığı’nın bilgisayarları, arşivleri bunlarla ilgili dosyadan geçilmiyor.
Bunların davalarına bakan İstanbul 5. Vergi Mahkemesi yargıçlarına tavsiye ederim. Devlete sorsun, belge istesinler. O dört koca yargıç o zaman olaylara biraz daha objektif yaklaşma olanağı bulacaklardır.
Mahkemenin adaleti, bilirkişi ve tanıklık
İstanbul 5. Vergi Mahkemesi elindeki davanın çözümü için davacının da isteği doğrultusunda bilirkişiye görev verdi. Ancak bilirkişi tayininde yasaya aykırılık olduğu iddiaları var. Çünkü dört kişi bilirkişi olarak tayin edildi. Bilirkişi sayısının üçü geçemeyeceği yasal hüküm. Bu hükme rağmen mahkeme dört kişiyi atadı. Gerçi bu dört kişi birer eksiğiyle üçer kişilik iki ayrı bilirkişi ekibi oluşturmuş. Topal ile ilgili incelemede dört kişi bilirkişilik yaptı. Bu olay kanuna karşı hile midir? Buna hukukçular karar verecek.
Yasanın bilirkişilik ile ilgili olur verme noktası, hakimlerin yetersiz kalma durumu. Ama bilirkişi ne söylerse söylesin kararda etkin olan yargıcın hükmü. Görevlendirilen bilirkişilere verilen görev, hukuki yorum yapma ve hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olmayan konularda çalışma ve matrah saptama yetkisidir. 5. Vergi Mahkemesi verdiği bir ara karar ile elinde bulunan bazı yetkileri kendisi kullanması gerekirken bilirkişiye aktarıyor. Bunun nedenini yargıçlar bilebilir ama, gelen bilirkişi raporları da Topal ile Sudi Özkan’ı kurtarıyor. Vergi mahkemesi yargıçları emekliliklerinde otomatik olarak yeminli mali müşavir olarak çalışma hakkına sahip oluyorlar. O zaman oturup neden kendileri matrah ve vergi cezası hesaplaması yapmıyor da bilirkişi görevlendiriyorlar?
Türk hukuku yalancı şahadet ile bilirkişilik müessesesi arasına sıkıştı kaldı. Eski Yargıtay Başkanı’nın dediği gibi “cüzdan ile vicdan” çelişkisi bile bunun yanında solda sıfır kalıyor.