15 Ağustos 2001
Recep Tayyip Erdoğan dün partisinin kuruluş dilekçesini verdi. Türk siyasi yaşamına ve kendisine hayırlı olmasını dilerim. Erdoğan mal beyanında bulunmadı. Ama bana anlattıklarından ve daha sonra Ülker grubunun yaptığı açıklamadan yola çıkarak Erdoğan’ın “Çok para kazandım” dediği şirketine ulaştım.
Erdoğan’ın şirketinin adı Emniyet Gıda. Bu şirket Ülker ürünlerinin dağıtımında görev alıyor. Ülker’in en büyük dağıtım firması Atlas. Ama Atlas Ülker’in yan kuruluşu zaten. 200 aracı var. İstanbul’da Ülker’i 500 araç dağıtıyor. Bunlardan 59 adet araç Emniyet Gıda’nın elinde.
Emniyet Gıda’da Recep Tayyip Erdoğan’ın hissesi yüzde 12. Diğer ortaklar ise şunlar:
“Reşat Sözen, Ziya Ülgen, Mustafa Erdoğan, Atilla Özokuner, Nuran Sözen, Ergun Bodur.”
Erdoğan’ın şirketinin bu yılın ilk yedi ayında yaptığı işin toplam cirosu 6.5 trilyon lira. Bunun yüzde 40’ını vergi olarak düşün geri kalanın yüzde 12’sinin Recep Tayyip Erdoğan’a aylık getirisi nereden baksanız 40 milyar lira yapıyor.
Bir de şunu belirtmem gerekiyor, Ülker grubunun Erdoğan’ın siyasi faaliyetiyle ilgisinin olmadığı yaptığı açıklamalardan belli oluyor. Böyle gösterilmesinden rahatsızlık duyulduğu da açıklamalarda net bir şekilde yer alıyor.
Sola hayatta başarılar
Türk siyasetinin önemli eksikliklerden biri, sol siyasi partilerin kimlik ve kişilik gerilemeleri. Dolayısıyla oy olarak sürekli kaybetmeleri. Çünkü 12 Eylül solda liderlik ve kurumsallık kavramlarına ağır darbeler indirdi. Sonrasında Necdet Calp ve Erdal İnönü liderlikleri de kayıpları artırdı.
Zaman sol olduklarını dile getiren partilerin solculuklarını ellerinden alıp götürdü. Solda kısır ve anlamsız çelişkiler yumağının, kifayetsiz oyuncuları birbirlerini ve kendilerini tatmin etmeye çalışırken, halkın sorunlarıyla ilgileri neredeyse gözlemcilik noktasında kalıyor.
Erdal İnönü ile Deniz Baykal bir araya geliyor, anlaşmaları zaten mümkün değil, sonra başlıyor kavga. Sen davet ettin, ben davet ettim. Konuşmayı beceremiyorlar. Erdal İnönü, Deniz Baykal’a “Gel de sizin Eşref’in evinde buluşup, CHP’nin nasıl iktidar olacağını konuşalım” demiş. Baykal da aklından “şu bizim Eşref demek ikili oynuyor, hem benden, hem İnönü’den yana” diye düşünüp düşünüp en yakın bildiği adamının evine gidip İnönü ile konuşmuş. Sonra da bunu Baykal değil İnönü basına sızdırmış. Ah sol elim, acemi elim, zavallı elim.
Baykal’ın ne ilk ne de son taktik savaşlarından biridir bu. Yapar, yapmıştır. Dün “Atlayın kırmızı plakalarınıza gelin” diye bağırdıklarını, bugün CHP’den attı. Şimdi yeni parti kurulmasın diye kendi yol ve üslubuyla mücadele veriyor. Bunun ne kendisine ne de CHP’ye yararı olacaktır. Erdal İnönü’ye gelince solda onun liderlik değil, danışmanlık dönemidir artık. Liderliğini gördük. Olmuyor. Deniz Baykal zaten biliniyor. Sol kendini arıyor. Ama aslında bir lider bekliyor. Bulunsa çok şey değişecek. Bulunana kadar da bu halk Bülent Ecevit ile (Allah uzun ömür versin) yetinip, sola hayatta başarılar dilemeye devam edecek.
FIKRA
Kim cennete gidecek?
Ankara’daki siyasi arayışlarla ilgili yorumlanan bir fıkra:
Genç yedi rahip, kimin cennete gideceğine karar vermek için piskoposa başvurmuşlar. O da günah çıkartmalarını, bunun sonucunda kimin cennete gideceğinin belli olacağını söylemiş. Genç rahipler sırayla günah çıkarma odasına girip itiraflarını yapmaya başlamışlar. Birinci, “tek günahım Agop ile yatmak” demiş. İkinci de tek günahının Agop ile yatmak olduğunu söylemiş. Üçüncü de tek günahının Agop ile yatmak olduğunu tekrarlamış. Böyle devam eden günah çıkarma, altıncı rahibin de Agop ile yatarak günah işlediğini itiraf etmesiyle sürmüş. Yedinci rahip odaya girmiş ve “günahsız” olduğunu söylemiş. Piskopos şaşkın “hiç mi günahın yok” demiş. Rahip “yok” diye yanıt vermiş. Piskopos “O zaman cennetlik sensin” demiş. Odadan çıkarken seslenmiş, “Senin adın neydi?” Yedinci rahip “Agop” demiş.