28 şubat 2001
Avrupa Birliği (AB) normları Türkiye’de pek çok şeyi değiştirecek. Buların bazıları çokça tartışılması gereken konuları oluşturuyor. İşte bir tanesi: Jandarma teşkilatı yeniden düzenlenecek. Yerine yeni bir örgütlenme gerçekleştirilecek. Türkiye, AB ortaklık senedi ve Ulusal Program doğrultusunda bu yeni yapılanmanın nasıl olacağına hükümet karar verecek. Bu çerçevede jandarma için yeni yapılanma modelleri hazırlanıyor. Jandarmanın yeni yüzü için öngörülen projelerden biri “Kır Polisi” olarak örgütlenmesi. Türk idari yapısına göre, kırsal kesimdeki güvenlik açığının jandarma ile kapatılması noktasında yeni hazırlıkların yapılacağı kaydediliyor. Bu noktada en önemli sorun jandarma ile Silahlı Kuvvetler arasındaki bağlantı. Bu bağlantı yeni yapılanmaya nasıl taşınacak? Taşınacak mı, gibi sorular Türkiye’nin önünde duruyor. Ayrıca jandarma yapılanmasının son dönemde özellikle terör ile mücadele noktasındaki yeni örgütlenmesinin, değişime hangi ölçülerde ayak uyduracağı da bir sorun. AB normlarına göre yeni yapılamada önemli noktalardan birini de jandarmanın yeni yapılanmaya karşı takınacağı tavır oluşturacak. Böylesine büyük bir teşkilatın yeniden yapılandırılması Türkiye’de de bir ilki oluşturacak. Yeni yapılanma çalışmalarının AB ile ilişkiler düzeyinde 2003 yılı sonuna kadar gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ama bu planlamanın hangi noktalarda, nelerle karşılaşacağı henüz belli değil. Bu değişimin öyle kolay olmayacağı da Türkiye şartları açısından gözle görülür bir gerçek. Hazırlık açısından 2003 yılı saptamasının da yeterli olmayacağı bir başka durum. AB içinde Fransa ve Belçika’da da yeniden yapılandırılması gündemde olan jandarmanın Türkiye ayağında yaşanacak olanlar epey tartışılacaktır. Kendine özgü bir istihbarat birimi olan ama yasası bulunmayan, teşkilatlanması ve yapılanmasıyla organize suçlar noktasında da ileri atılan jandarma, yeni yapılanma aşamasında neler yapacak bunu zaman gösterecek. İçişleri Bakanlığı aracılığıyla geçtiğimiz günlerde İnterpol’e başvuran ve üyelik isteyen jandarmaya olumsuz yanıt verildi. Gerekçe olarak Türk jandarmasının bir polis teşkilatı olmaması gösterildi. İnterpol bir polis teşkilatı olduğunu hatırlattı Türkiye’ye. İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında bir statüsü bulunan bu askeri birimin değişmesi sağlanabilecek mi? AB Türkiye ilişkilerinde yanıt bekleyen sorulardan sadece biri bu. Önümüzdeki günlerde sivil otorite ile askerler arasında bu ve benzeri konularda uzlaşma aranacak. “Beyaz Enerji” ve diğer jandarma atakları da orta yerde dururken bu değişim yeni tartışmalar çıkarırsa hiç şaşırmam.
Komutan görüşü
Jandarma ile ilgili AB düzenlemesini öğrenince, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ile görüştüm. Sayın Yalman, bu konuda AB normlarına göre bir düzenlemenin söz konusu olacağını, ama aynı şeyin Emniyet Genel Müdürlüğü için de gündemde bulunduğunu söyledi. Olayın jandarmanın kaldırılması veya değiştirilmesi olmadığını vurgulayan Yalman, bu olayın jandarmanın yasasında yapılacak düzenleme ile ilgili olduğunu da belirtti. Orgeneral Yalman AB ülkelerinden İtalya’da, Fransa’da, Belçika’da jandarmanın emniyetin direği olduğunu ifade etti. Kendisinin jandarmaya biçilen yeni rollerle ilgili bilgi sahibi olmadığını, “Kır Polisi” gibi uygulama önerilerinden haberdar bulunmadığını da aktaran Yalman, “Yapılacak olan diğer kurumlar gibi jandarmanın da yeniden yapılandırılması” dedi.

Denetimin dokunamadıkları
Türkiye’de bir yandan yolsuzlukla mücadele naraları atılırken, diğer yandan “denetimin elinden ne kaçırsak kar” anlayışı egemen kılınmaya çalışılıyor. Bu anlayış 12 Eylül sonrasında yerleşti. Turgut Özal, “hukuku” önündeki en büyük engel olarak görürdü. 1983 yılından sonra Özal kurduğu hükümetin programına teftiş ve denetleme birimlerinin çalışmalarının önlerindeki en büyük engellerden olduğunu yazmıştı. Köşe dönmeci felsefe bu kafayla Türkiye’ye yerleştirildi. Bugün bu düşüncenin uzantıları hala devam ediyor. Sayıştay ve denetim elemanlarının elinden bütçeden ve diğer gelirlerden ne kadar kaçırılırsa o kadar iyidir diye bakılıyor her şeye. Sayıştay ağlıyor, ben hiçbir konuda tam denetim yapamıyorum diye. Özerk yapılanma modeli adı altında denetim dışı bırakılan pek çok kurum ortaya çıkıyor. Örneğin RTüK, Telekom Üst Kurulu, Enerji Üst Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Merkez Bankası Yönetim Kurulu kararları denetimin dışında buluyor. Kamu bankalarının özelleştirilmeyip de özerkleştirilmesinin altında yatan neden de, denetimden kaçırmak. Yoksa başka bir şey değil. Çünkü artık buralardaki soygunlar ayyuka çıkmış durumda. Özerk dediniz mi, denetimden kaçırıp dilediğinizi yapabiliyorsunuz. Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulu’nu boşa harekete geçirmedi. Ama önemli olan denetim konusunda Türkiye’deki eksikleri giderip, Sayıştay’ı aktif hale getirebilmek. Türkiye denetim yapamazsa, bugünkü gibi biriken yolsuzluklar ve usulsüzlükler yüzünden bir bataklık haline gelir. Türkiye’de birkaç bakanlık teşkilatı dışında hiçbirisinin merkez teşkilatlarının denetimi yapılamıyor. Oysa yolsuzluklar merkez teşkilatların etkisiyle gerçekleşiyor. Yani önemli olan batıklığı görmek değil. Bataklık artık görülecek boyutlarda. Bataklıkta durup nutuk atarken hangi çamur içinde bulunduğunu bilmek. Sonrası, sonra…
Bilgi sahibi olmak
Uğur Mumcu,”Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmayın” derdi. Öyle olmak gerek. Bir Arap özdeyişi geçti elime. İnsanları bilgi ile ilişkisi bakımından dörde ayırıyor:
1- Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen: O bir ahmaktır, uzak dur.
2- Bilmeyen ve bilmediğini bilen: O basit bir insandır, öğret.
3- Bilen ve bildiğini bilmeyen: O uykudadır, uyandır.
4- Bilen ve bilen: O bir bilgedir, peşinden git.