25 Kasım 2003
Bugün bayram. Bugün babamın elinden tutup sıkı, sımsıkı yollara çıkacağım. Annemin giydirdiği en güzel çocuk ben olacağım. Ayağımda Sümerbank iskarpinler, gıcır mı gıcır, kar yağdığında onlarla kaç bayram daha yapacağım, kayacağım. İki ayağımın üstünde, hiç bir yere tutunmadan, tıpkı buzlar üstünde paten yapar gibi, öylece yokuşlardan aşağıya bırakacağım kendimi özgürlüğe, rüzgara, soğuğa, cesaretin kollarına… Bayramda başka mutlulukların düşünü kuracağım.
Çıkrıkçıkılar Yokuşu’ndan alınmış en güzel mavi kazağı giyeceğim. Anafartalar Caddesi’nden alınmış en güzel pantolonu. Camide üşürsün diye ısrarına rağmen almayacağım üzerime siyah, uçlarını kemirip durduğum paltomu. Babamın elinden tutup yollara çıkacağım. Ona sıkı sıkı sarılıp ısınacağım. Elini hiç bırakmayacağım. O benimkini bırakmış olsa da, ben onun elini tutmaya devam edeceğim. Dedeme, anneanneme, Akman’a, diğer dostlara, beni bırakmış gitmiş herkese onunla beraber uğrayacağım. Bugün bayram, babamın öldüğü yaşlardayım. O mu çocuk, ben mi, o mu daha gerçek, ben mi ölüyüm bu İstanbul sisinde seçemiyorum. Ama bayramda onunla olduğumu, beraber olduğumu hissediyorum. Bayram ne güzel…
Bana çıkmaz
Sokağın köşesinde, Solmaz Teyze’nin penceresinin altında, bütün çocuklar onun önünde. Şaban dokuz yaşının gür sesiyle bağırıyor:
‘Kader, kısmet beş kuruş… Boş yok…’
Yaldızlı bir kağıtla kaplı kutunun üzerinde daireler var. Yaldızlı kağıdı kazıyorsunuz altından numaralar çıkıyor. Tıpkı ışıltılı suratları kazır gibi. O numaraların üzerine yapıştırıldığı hediyeler ayrı bir kutuda. Bakkal Kemal Amca bunları satıyor. Alacak param yok. Ama alanlar beş kuruşa kazıtıyorlar.
‘Kader, kısmet beş kuruş, boş yok!’
Kazıyorum, kazıyorum, kazıyorum param bitene kadar, kazıyorum. Boş yok.Yalan, bana hep boş çıkıyor. Çünkü o rezil, tahta tatlı; samandan yapıldığına şimdi bile yemin edebileceğim gofretlerden başka hiçbir şey çıkmıyor bana. Bayram mutluluğum kırıldı içimde. Üzgünüm, ama imdadıma babam yetişiyor. Bayram çocuk oluyorum yine, artık benim de bir ‘Kader, kısmet beş kuruş… Boş yok…’ kutum var. Artık onun sahibi benim.
Baht ile taht çelişkisi
Ama babalar, anneler çocuklarına taht bırakır da, baht bırakamazlar sözünü doğrularcasına, kendi kutumu kazıyorum, kazıyorum, kazıyorum…. Hep o iğrenç gofretler çıkıyor. Kaderime küfredip kutuyu fırlatıp, atıyorum. O bayram sabahından bu yana talih oyunlarına elimi sürmüyorum. Bana hep boş çıkıyor…
Bugün bayram. Bugün sevdiklerim uzakta, ben uzaktayım… Elimi uzatsam değecek kadar yakın, ama aramızda kıtalar varmışçasına ırağım. Ailem, dostlarım, aşkım uzakta. Kalabalıklar içinde yalnızım. İnsanın paylaşamadığı o duygudan, yalnızlıktan mustaribim. Düşler içinden çıkıp gelen sevdalar olmasa, anılar olmasa, yanımda babamın düşü olmasa, elinin sıcağını hissetmesem, ondan utanmasam oturup bir güzel ağlardım. Ağlamak da ayrılıklar gibi sevdaya dahil. İnsan bayram da olsa ağlar, insansa. Yüreğin ne zaman taşacağı belli mi olur… Bugün bayram. Düşler içinde bir çocuk görüyorum sevinçli, mağrur, deli delişmen, mutlu… Hala gönlümün derinlerinde oynamakta kendisiyle. Çocukluğum. İçinizdeki çocuk, çocuklarınız ve asla büyüyemeyen ve büyüyemeyecek çocuklar için, bugün bayram…
Bayram mesajı
Son bir mesaj, tıpkı gölgeler içinden gelen sevdalılarımın anlattıklarını anlatıyor. Dostum Hüseyin diyor ki: ‘Hiçbir zaman hayat bayram olmadı. Ya da her nefes alışımız bayramdı. Mutlu ve umutlu bayramlar adına…’
Biliyorsunuz, en son umutlar ölüyor
hayatta…