25 Eylül 2003
Adli Tıp Enstitüsü’nün uluslararası bir başarıya imza atarak Türkiye’ye topladığı bin 800’den fazla uzman, 140 kuruluş ve 58 ülke, suç ve suçlularla mücadelede işbirliğini, elde edilen delillerin incelenmesinde ortak standart geliştirilmesini ve yeni teknikleri konuşmak üzere dün İstanbul’da bir araya geldiler. Bu devasa organizasyonun gerçekleşmesinde enstitü müdürü Sevil Atasoy’un ve ekibinin inanılmaz başarısı var. Suç ve suçlularla mücadele dünyanın en önemli konularından biri. Bu noktada Türkiye’nin karnesi ise kırıklarla dolu. Bireysel etkinliklerin kurumsallaştırılamadığı Türkiye’de işler yarım yamalak ilerliyor. Düzeltmek için planlama, koordinasyon ve eğitim şart.
Aile; eğitim
Türkiye’de en yaygın ve tehlikeli suç kadın ve çocuklara karşı şiddet uygulanması. Ama bu konuda ne eğitim sistemimiz içinde, ne de ailelerde bir özel ilgi ve alaka var. İlgisizlik ve alakasızlığın sonucu olarak şiddet sokakta, okulda, ailede olağanüstü bir hızla yayılarak ilerliyor. Bununla ilgili olarak hiçbir çalışma yapamıyoruz. Pilot bölgelerde yürütülen uygulamalar ise ne yazık ki yaygınlaştırılamıyor.
Türkiye’de suç ve suçluyla mücadeleyi asalım, keselim, cezaevine atalım mantığıyla çözmeye çalışan bir ilkellik egemen. Bu tür mücadele anlayışı da olayları büyütmekten ve yaygınlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Uyuşturucu kullanımı okullarda, sokak aralarında yaygınlaşıyor. Uyuşturucu işi yapanların eskiden güzergah olarak kullandıkları Türkiye, artık tüketici bir ülke konumuna geliyor. Çünkü bu konuda verilen mücadelede eğitim devreye sokulamıyor, sosyal programlar geliştirilemiyor.
Terör
Türkiye’nin terör ile sorunları belli ama bu konuda yapılan yeterli hiçbir bilimsel çalışma yok. Üniversitelerimizde terör kürsüsü yok. Üniversitelerimizde Türkiye’nin kanını emen yolsuzluk ekonomisini irdeleyen, inceleyen, ders olarak ele alan bölüm yok. Bazı özel üniversiteler örneğin Yeditepe dışında bu konunun yüksek lisans derslerinde dahi ele alındığını duymadım. Bilmiyorum. Oysa üniversitelerin bu tür sosyolojik çalışmalar yapması lazım. Ortaya çıkacak tezlerin yayınlanması, bunların kuruluşlar ve kurumlarca projelendirtilip uygulamalarının izlenmesi lazım. Bilimsel olmayan bir terör çözümü, bilimsel olmayan bir yolsuzluk mücadelesi yürütülebilir mi? Yürümediği ortada. Biz sorunlarımızı zamana yayıp, halı altında biriktirip, kendimizi yaralıyoruz o kadar.
Etik değer yoksunluğu
Hayatımızın her alanını saran etik değer yoksunluğu, ilkesizlik, bilimden uzak kafa bizi yönetiyor, yönlendiriyor. Bilimsel olmak sanki suç. Böyle bir Türkiye’nin yarınlarını inşası mümkün mü? Hayır. Korumamız gereken çocuklarımızı da şiddete kurban ediyoruz.
Önceki gün Sevil Atasoy ile konuşurken terör karşısında bundan 5 yıl önce yaptığım bir uygulamayı anlattım. Terörizmin beslendiği en önemli kaynak medyadır. Medya terör propagandası yapmaktan uzak durmalıdır. Ama bunun için gazetecilerin eğitilmesi gerekiyor. Medyanın bir ilkeler deklarasyonuna sahip olması gerekiyor. Çıkıp televizyona terör olaylarını haber yapmayacağımı, diğer medya kuruluşlarının da bunu desteklemesini ve biraraya gelip etik bir anlaşmayla bunu kamuoyuna açıklamamız gerektiğini söyledim. Yalnız kaldım. O zaman çalıştığım televizyonun haber merkezine bomba attılar. Terörist arayıp, ‘Haydi bunu da haber yapma bakalım’ dedi. Bunu da haber yapmadım. Ama bizim dışımızda bütün medyada haber olduk.
Kamuoyuna çağrı
Şimdi diyorum ki kadın ve çocuklara dönük şiddet olgusu konusunda Sevil Atasoy bir çağrı yapsın medyaya. Toplanıp bu konuda kararlar alalım ve bunlara uyalım. Medya bu yolla toplumsal kaliteye bir katkı sağlasın. Bu toplantının bütün maliyetini ben üstlenmeyi taahhüt ediyorum.Yeter ki bir araya gelinsin ve çocuklarımızı, kadınlarımızı şiddetten korumanın bir adımı atılsın. Medya toplam kaliteye bir katkıda bulunsun. Sevil Atasoy’un çağrısını ya da bu konuda görev üstlenecek bir medya dışı otoriteyi göreve çağırıyorum. Çünkü medya içinden bireysel sorunlarımız nedeniyle bu tür organizasyonlara çağrılara bir yanıt almak mümkün olmuyor. Buna katılmayanları da katılanları da açıklayalım. Hatta Adalet Bakanlığı veya RTÜK üstlensin bu işi. Artık bir şeyler yapalım. Zaman su gibi akıp gidiyor.