18 Temmuz 2001
O zamanlar Ankara’daydım, 1994’tü yanılmıyorsam… Hürriyet’in Ankara Bürosu’ndaki odamda telefon çaldı. Açtım. Bir erkek sesi. Kısık ve derinden adeta inliyordu:
“Tuncay bey… Be – ni i – yi – din – le – yin. Ben Kad – ri Ba – ba – nın ada – mı – yım… Çoook bü – yük bir kat – li – am ya – pa – cak… Çoook kan a – ka – cak çoook…”
Ben biraz patavatsızımdır. Hemen yapıştırdım:
“Haydi lan oradan, manyak mısın? Dalga mı geçiyorsun? Kadri Baba kim be? Haydi kardeşim işimiz var, rahatsız etme.”
Telefondaki ses aceleyle:
“Bana inanın çoook kan akacak çook. Kadri Baba geliyor ben kapatmak zorundayım…”
Adam telefonu kapattı. Birlikte çalıştığımız Zeki Saral’a dönüp, “Birileri bizi işletiyor ama hayırlısı” dedim. Komik gelmişti. Birkaç saat sonra “Kadri Baba”nın adamı olduğunu iddia eden telefon sapığımız yine aramış. Zeki Saral ile işi iyice derinleştirmişler. Kadri Baba bir gelecek, pir gelecek. Ortalık kan gölüne dönecek. Bütün babalar sinecek. Şiddet kol gezecek. En vahşi baba Kadri Baba. Peki ne yapacağız? Bu kan gölünü nasıl durduracağız? Ancak Kadri Baba ile ilgili haberler yaparak engelleyebilirmişiz!
Zeki Saral ile epey dalga geçtik. Medyatik babalar döneminde bir hıyar, mafya olmak için aklı sıra bizi kullanmak istiyordu. Bu telefonlar devam etti durdu. Kadri Baba şunu yapacak, bunu yapacak “çooook kan akacak, çooook” diye.
Ben, suratımız ne zaman asılsa, işten bitap düşsek; sesimi kısar, boğuk bir tonda başlardım söylenmeye, “Kadri Baba çooooook kan akıtacak çooooook”… Basardık kahkahayı.
Kulakları çınlasın Kurthan Fişek hocamız bir gün fişek gibi girdi odaya:
“Tuncay… Herifin biri telefonda çoook kan akacak çoook diyor. Kadri Baba diye bir herif bir yerleri basacakmış… Şuna bir bak” dedi. Gülerek gittim telefona. Aynı terane.”Kadri Baba çoook kan akıtacak çoook.”
Hoca bu telefon sapığıyla arayı iyiden iyiye koyulaştırdı. Makarayı severdi çünkü. Bir gün herif elinde viski şişesiyle hocayı ziyarete bile geldi. Sonra anladık ki, bu bizim meşhur Kadri Baba. Telefon eden de bu. Beyefendide her numara var. Kendini bizimkilere “Dev Solcu” baba olarak tanıtıyordu. Solcu mafya babası! O zamanlar komikti. Eğlendiriciydi. Sonra adını sanını öğrendim. Kadri Ergin. Modern zamanların hastalıklı dolandırıcılarından biri. Hayal satıyordu. Mühim adam olmak için çabalıyordu. Gırgırdı. Şeceresini Tekirdağlılar, Trakyalılar çok iyi biliyordu. Bana anlattılar. Bir ara yazarım gene.
Yıllar sonra Sabah gazetesinde bir yazı okudum. Sevgili arkadaşım Can Dündar’ın imzasını taşıyordu. Hemen telefona sarıldım. Yazıda ASALA operasyonlarını bitiren bir ekipten bahsediliyordu. Koltuk altlarına siyanür tabletleri yerleştiren, trenler arasında 007 vari koşturan kahramanlar. Yanlıştı, yalandı. Birileri çarpıtıyordu, tarihe ve belgelere karşı cinayet işleniyordu. Dostumu uyarmalıydım. Yaptım da. Can inanmıştı. İnanan her insan gibi olayları aktardı. Referans olarak Yalçın Bayer’i de gösterdi. Yalçın Ağabey benim ilk gazetecilik yıllarımdan itibaren çok şey öğrendiğim bir gazeteci. Onu da aradım. O da olayları anlatan adamın inandırıcılığından bahsetti. “Şu adam beni bir arasın ne olur” dedim.
Arattı. Ses tanıdık. Ama bir türlü çıkartamıyorum. Hele bir “Tuncay Bey” diyor, hafızam bir gidiyor, bir geliyor. Boş şeyler konuşup duruyor. Sorularıma yanıt vermiyor.
Sonra bakıyorum anlatılanlarını bizim Soner Yalçın kitap yapmış: Teşkilatın İki Silahşorü. Soner’i en az 15 yıldır tanırım. Neden yaptı bu işi anlamadım. Çünkü ASALA ile yasadışı operasyonlarla mücadele konusunda olağanüstü bilgi sahibi birisi. Kitapları var bu konuda. Daha önce yazdıkları ile çatışıyor son yazdığı. Hayret. Bana sordular, yazılanların yalan, yanlış ve uydurma olduğunu, bunları anlatan ve kendisinin Yakup Cemil’in torunu olduğunu iddia eden kişinin tarihi tahrif ettiğini söyledim. Anlatıcı sahtekardı. Apaçık belliydi.
Bunları söyledim diye Soner’e karşı kampanya açtığımı bile iddia edecek kadar zavallılaşan ufak tefek adamlar çıktı. Oysa derdim tarihe yanlış not düşmemekten başka bir şey değil. Bir deli saçmalayınca bunlar doğru mu olacak? Hani belge? Hani tanık? Haydi ben yanlışım, Soner Yalçın; Behçet Cantürk’ün anılarında, Reis kitabında, Bay Pipo’da, Can Dündar Ergenekon’da yalan mı yazdılar daha önce? Hayır. Ama bu sefer dolandırıldılar.
Geçenlerde Ankara’dan bir arkadaşım aradı:
– Torun Yakup Cemil kim bil bakalım?
– Kim?
– “Çoook kan akacak çooook, Kadri Baba ortalığı kan gölüne çevirecek” Hahahha…
İnanamadım. Sesim, soluğum kesildi. Torun Yakup Cemil kimliğiyle beni arayan ses geldi aklıma. Kendime kahrettim. Bizim Kadri Baba’yı, Kadri Ergin’i nasıl da tanıyamamıştım. “Olmaz, olamaz” dedim. “O vallahi” dedi arkadaşım.
Sonra baktım Mehmet Eymür (ki ASALA operasyonlarını en iyi bilen kişilerin başında gelir) o da yazmış Kadri Ergin’in kendisini torun Yakup Cemil diye satmaya kalktığını.
Allah’ım aklımı koru diye dua ettim. Bir delinin meşhur olmak için yediği naneye bakar mısınız? Bizim medyatik mafya babası olmak için kılıktan kılığa giren Kadri Babamız, eğlence kaynağımız, solcu mafya babalığı kendini meşhur etmeyince masal yazmaya başlamış. Buna bir de inananlar olmuş. Akıl akıl, gel peşime takıl.
Kadri Baba bizimkileri çarpmış ki ne çarpış. Kurthan Hocam, seninki bu sefer yıktı perdeyi eyledi viran, şuna dersini veriver ne olur heman.