05 Kasım 2003
Türkiye’de kirli bir psikolojik yıpratma mekanizması çalıştırılıyor medyada…Tekel olmuş medya, bir sanal algı yaratmaya çabalıyor. ‘Ben iyiyim herkes kötü’ diye imaj çalışmalarıyla karşısındaki herkesi çamur içinde bırakıyor. Bu kapkaççı medya anlayışı nereye kadar sürecek?
Doğan Grubu adına ‘Biz bir daha Ankara’dan hiç bir şey istemeyeceğiz’ diye yazmıştı Ertuğrul Özkök iki yıl önce. Bakıyorum da hiçbir şey istemiyorlar! Sadece birkaç yüz trilyonluk ihaleler, borç erteletmeler, SPK’dan yaptıkları küçük yatırımcı yağmasına ses çıkartmamasını beklemeler… Özelleştirme idaresinde kamp kurmalar…
Dün hortumcu idi bugün ortak
Zaman geliyor BDDK’dan düne kadar kefil oldukları, zamana yayın diye taahhütte bulundukları borçların hemen tahsilini istiyorlar. Rakip batıracaklar.
‘Onlar işadamı. BDDK ve diğer kurumlar müteşebbisleri yıldırıyor, herkesi hortumcu, namussuz yaptınız bu bir paranoyadır’ diye savundukları işadamlarının, şimdi hapse girmesini arzuluyorlar. Ayrıca bazı ‘hortumcu’ diye niteledikleri, devleti batırmakla suçladıkları işadamlarıyla, ortaklık gündeme gelince, hemen söylediklerini unutup onlarla dost oluyorlar.
Örneğin İktisat Bankası nedeniyle ‘hortumcu’ diye yayın yaptıkları işadamı Erol Aksoy, CINE 5’i paylaşınca birden kötü adamlar listesinden çıkıyor. Onun borçlarına kefil olunuyor. CINE 5’i almak için BDDK ile pazarlığa oturuluyor. Hatta yeniden teklif tadilatı istemeseler alacaklar bile. Ama durmadan yeni şeyler istiyorlar.
İnsafları olmadığı için, bir de Ankara’dan küçücük bir şey daha istiyorlar. ‘Rekabetten bunaldık, Allah aşkına şu bizim rakipleri batırın’ diyorlar. Örneğin Digiturk. Başlarına dert. Gelişmesinden, kalitesinden, pazar payının büyümesinden rahatsızlar. İstiyorlar ki Turkcell gibi bir dünya devi ile Digiturk gibi bir bölgesel dev birleşmesin. Ortak olmasın. Haydi bastır Ankara’ya. Bir Internet sitesinde okudum, Başbakan’a mektup yazmışlar, kıymetli yazar Taha Akyol’a vermişler, o da gitmiş elden teslim etmiş mektubu. İçerik ilginç, ‘Aman bu Çukurova Grubu’nu durdurun.’ Daha sonra gazetelerinin ekonomi sayfalarını bu linç girişiminin merkezi haline getirdiler.
İş takibi
Hani Ankara baskıları, gidip gelmeler, iş takipleri durmuştu. Hani sabah sabah Ankara’da Türk Telekom kapılarında, SPK’da, maliyede, adalette, ulaştırmada rakip batırma kulisleri olmayacaktı? Hani iş takibi yapmak gazetecilikte ayıptı! Hani her yıl ilkeleri yenilenen etik deklarasyonlara uygunluk? Nerede kaldı namuslu olma gayreti? Kendisi ‘hayali ihracatçı’ denilince gocunanlar, keçi kılı deyince alınanlar, karşısındakilere hortumcu diye saldırırken vicdanları sızlar mı? Gerçi vicdanları olsa böyle olur mu?
Digiturk olayı
Şimdi dert Turkcell’i yıpratmak. İstedikleri kadar reklam alamıyorlarmış. Reklam haraç gibi alınıyor ya! Yabancı ortak ile aylar öncesinden bir anlaşmaya varılmış yönetim kurulunda.Turkcell, Digiturk ortak olacak. Sonra bambaşka şeylerden sorun çıkmış. Doğan Grubu yanlarına aldıkları Global Menkul Değerler’in sahibi Mehmet Kutman ile önce hisse senedi aldırıp olaya müdahil olma yolu açmışlar, sonra yabancı ortakları arayıp olayla ilgili mektuplar yazdırmışlar. Bu mektuplar Başbakan’a yollanmış.
Niye Başbakan?
Gazeteci misiniz? Siz nesiniz?
Bu rakip batırma, entrikalar kurma hastalığı tamamen bir ticari kimlik kartı olmuş bazılarının elinde. Medyayı bir silah gibi kullanma, taviz aldıkça teslim olma, alamayınca vur gitsin anlayışı Türkiye’de gazeteciliği bitiriyor. Sonra oturup ‘bir medya devinin kararı’ diye yazı yazılıyor. Haydut deniliyor bir Türk şirketine. Yazının içine bakınca bizim o ünlü söz geldi aklıma: ‘Şecaat arz ederken merd-i kıpti, sirkatin söylermiş.’