16.11.2000
Ünlü hukukçular, bürokratlar ve ekonomistlerden kurulu ekipler ‘yanlarına çektikleri’ güvenlik mensuplarıyla birlikte dosyalar hazırlıyor. İddialar şaşırtıcı; ‘Kasırga operasyonu’ tersine dönebilir
Tuncay ÖZKAN
Ankara’da çok önemli bir dostumla sohbet ederken söyledikleri yüreğimi burktu. Son dönem operasyonlarda etkili olan bu dostum dedi ki:
“Bugün yapılanlar sonucunda, yarın bu işleri başlatanlara dönen pek çok silah bulunacaktır. Göreceksin hırsızları tutar, bizlerin üzerine yürürler. İşin içindeki adam olarak söylüyorum bunları. İşini iyi yapmaktan başka kaygısı olmayan kişileri başka olaylarla irtibatlandırıp yarın yerden yere vururlar.”
“Haksızsın, olur mu hiç öyle” diyemedim. Tecrübelerimiz olayların dürüst insanların
üzerinden silindir gibi geçirildiğinin göstergesidir. Bugün DGM’lerde yargılanmak durumunda olanların suçları ile, yarın karşımıza çıkış şekilleri arasında inanılmaz uçurumlar doğacaktır. Bugün yaptıkları talanı, soygunu ‘ekonomik suç’ gibi göstermeye çalışanların en önemli kozu polisiye olgunun olayların bütün boyutlarını örtüyor olmasından başka bir şey değil. Yoksa sorguya alınanlar da, tutuklananlar da biliyorlar ki yaptıklarının ekonomik bir yanı bulunmuyor.
Yahya ve Murat’ın buluşma yeri
Suçun menşeinin ekonomiyle bir alakası yok. Adam bankayı almış, sonrada silahlı bir soyguncunun yapacağını yapmış. Çetesini kurup bankanın içini boşaltmış. Bunun ekonomik suçla alakası ne? O yüzden savcıların DGM noktasındaki açılımları yerinde ve uygun bir çözüm. Ama burası Türkiye. Ankara’daki dostun söylediği gibi. Bugün soyguna dur diyenler, yarın suçlanan kişiler olur.
Neden mi? Çünkü sistematik olarak işleyen bir mekanizma bulunmuyor. Sistemin kendi içindeki kontrol noktaları tıkalı. Hem kendi iç sorunları var mevzuattan kaynaklanan, hem de insan malzemesindeki kalitesizlik denetime büyük bir engel.
Denetim tam olsa, aksaklıkların üzerine gidilse, siyasi baskı olmasa bu işler buraya kadar uzanır mıydı? Hayali ihracatın büyük uygulayıcılarından Yahya Demirel ile Murat Demirel’in bugün aynı yöntem ve çizgide buluşmasına ne demeli? Ya operasyonların, Demirellerin amcası 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel görevden uzaklaştıktan sonra başlamasını nasıl yorumlamalı?
Yahya’yı zamanaşımı kurtardı. Murat Demirel’i kim veya ne kurtarır dersiniz? Yoksa bütün bunlar için bir af mı çıkartmalı?
Sistemin iyi çalışmadığının örnekleri yıllardır göz önünde duruyordu. Aydoğan Semizer bankacılık işlerini en iyi bilen avukat. Banka mı alacaksın, banka ile bir problem mi var, doğru Aydoğan Semizer’e gitmek gerekiyor. Türk Ticaret Bankası’ndan tutun, Nesim Malki cinayetine kadar her yerde o bulunuyor. Daha önce yazdım. Şimdi o tekrarlara girmeden hemen elime geçen bir belgeden bahsedeyim. Semizer avukat olarak herkesçe malum. Ama 1994/137 karar numaralı İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi kararını okuyunca onun ne kadar maharetli bir avukat olduğunu bir kez daha anladım. Semizer ‘avukatlık görevini kötüye kullanmaktan’ mahkûm olmuş. Evet avukatlık mesleğini kötüye kullanmaktan mahkûm
olan Semizer Türkiye’de nasıl olmuş da daha sonra avukatlık yapmıştır dersiniz?
İşin bu tarafı hukuk kurumlarının sorunu. Ama bizi ilgilendiren boyutuyla olaya bakmakta yarar yok mudur? Soyulan tüm bankalarda görev yapan Şükrü Karahasanoğlu’yla görüşmek için randevu istiyorsunuz, verdiği adres Semizer’in Taksim’deki bürosu. Ancak olayın basit bir rastlantı olmadığı bu günleri görmeden anlaşılmıyor.
Aydoğan Semizer, savunduğu şirketin hacizli fabrikasını, muvazalı olarak kurduğu şirkete devredivermiş. Mahkeme de bunu saptayıp cezayı kesmiş.
İyi de bu olaydan sonra Semizer’in katılmadığı kaç banka alım-satım olayı var? Bundan daha vahim bir olay var. Avukatlık görevini kötüye kullanmaktan mahkûm olan Semizer, Egebank’ın yönetim kurulu üyesi yapılmış. Şimdi soruyorum, bu ülkenin hazinesi, bu üykenin maliyesi, bu ülkenin adliyesi, bu ülkenin barosu, bu ülkenin banka denetlemekle ilgili birimleri ne işe yarar? Neden bu olaya müdahil olmazlar? Neden soygunlar seyredilir, sineye çekilir? Neden?
Yanıt sadece sistem eleştirisinde mi saklı? Bence hayır. Kurumlarımız ve insanlarımız açısından etik bir eleştiri yapmanın zamanı gelmedi mi dersiniz?
Soygunun yeni tanımı, talanın yeni tanımı, ekonominin, işadamlığının yeni ve global tanımları var da, ahlaklı olmanın ve kalmanın yeni tanımına ihtiyaç yok mudur?
Vardır, ve mutlaka olmalıdır.
Bugün Semizer hakkındaki yakalama emrini, kendisi savcılığa teslim olarak düşürdü.
Dün Semizer’i yeğenleri banka sahibi olmak isterken yüksek rakımlı tepelerden
arayıp yardım isteyen büyükler, bugün ne hissediyordur acaba?
Semizer dün içinde olduğu dünyayı bugün nasıl değerlendiriyordur acaba?
‘Derin’ bir kavga var
Bugün ifade verenler, gözaltına alınanlar, tutuklananlar içerde kendilerini kurtaracak planlar yapmak yerine, Türkiye’nin ve kendilerinin çekildiği bataklığı düşünseler ve
ona göre bir tavır takınsalar aslında bambaşka bir Türkiye’nin temelini atmış olmazlar mı? Olurlar. Ama onları böyle düşündürmemek ve itiraflarını, yeni ahlak tartışmalarını kesmek için siyasiler, bürokratlar arasında şimdi inanılmaz bir derin kavga veriliyor.
Ünlü hukukçular, bürokratlar ve ekonomistlerden kurulu ekipler yanlarına çektikleri güvenlik birimleri mensuplarıyla birlikte dosyalar hazırlıyorlar. Bunlarla ilgili Ankara kulislerinde, İstanbul sokaklarında duyduklarım beni şaşkınlığa düşürüyor.
Mücadele siyasetçi ve bürokrat destekleri bakımından yürütülemediği için ortaya çıkan tablo, dün ortaya çıkanlarla özdeşleşiyor. Oysa bunları 10 yıl önceki banka operasyonlarından ayırmak gerek. Türkiye’yi bir çıkılmaz döngünün içinde durmadan mücadele eden insanların ülkesi yapmamak lazım. Türkiye çetelerden birinin tasfiye edildiği yerine bir başkasının konulduğu ülke olmamalıdır.
Hep beraber neyi nasıl yaptığımıza iyice baksak ve eleştiride bulunsak. Hem birbirimizi hem de kendimizi eleştirsek. Eleştirirken yeni bir Türkiye kurmanın temellerini atmayı başarsak, bakın önümüz nasıl açılır. O zaman sadece Dünya Bankası ve IMF’nin dayattığı, birkaç iyi insanın da özveriyle yüklendiği bir hareket olmaz temiz toplum mücadelesi.
Şimdi Türk Ticaret Bankası davasının sanıkları arasında bulunan, özelleştirmeden alınan bankalar ile yeni kurulanların danışmanı veya avukatı olan Aydoğan Semizer’in 1994’te aldığı ‘avukatlık görevini kötüye kullanmak’ suçunu ne yapacağız?
Affedip unutsak mı iyi olur, üstüne gidip gerçekleri ortaya çıkarsak mı?
Yani yeni senaryolarla işi kapatalım mı?
Yoksa gerçeği arayalım mı?
Bu ülkenin ekonomik bürokrasisi, adliye sistemi ve barolar, buna ne der?
Kanı kan ile yumazlar. Kanı tuz temizler. Tuz kokunca da hukuk devreye girer. Ama ya hukuk kokuşmuşsa?
İşte bulunduğumuz noktanın önemi buradan geliyor. Farkında mısınız, Türkiye gibi ülkelerin bundan daha dibe vurma durumları olamaz. O zaman batarız. Bu geminin filikasının olmadığını en iyi namussuzlar kadar cesur olduklarını bir türlü gösteremeyen, namuslu Türk yurttaşları biliyor.
Filikasına, yani dışarıya kaçırdıkları paralarına güvenenlerin yürekleri hiç mi sızlamıyor? Merkez Bankası’nın kayıtlarından son 10 yılda yurtdışına şahsi para transferi 49 bin 500 dolar olanların listesini çıkartalım. Sahte adları ayıklayalım, bakalım ne çıkacak?
Mezarlıktan korkup ıslık çalmanın bize faydası yok. Gelin şu Semizer örneğinden yola çıkıp, aynalara korkusuzca bakabilmek için, özeleştiri yapalım. Birgün silahın bize döneceğine de aldırmadan.