22.06.2000
Ağca’nın yargılanması gereken cinayet dosyalarından birisi de 23.12.1979 tarihinde öldürülen Haydar Seyrangah’e ait. Dosya, tıpkı Oral Çelik’in cinayet dosyalarında olduğu gibi kayboldu
Tuncay ÖZKAN
Mehmet Ali Ağca… Sıradan bir tetikçi ve soyguncu iken, kendi başını döndürecek kadar gündeme oturan bir adam. Yalanlarını ve kanlı geçmişini bir yana koyun, o kadar sıradan bir
adamla karşılaşırsınız ki, bu gerçek sizi senaryolara inanmaya bile itebilir.
Birazdan ayrıntılarını vereceğim kayıp dosya olayı insana gerçek olamayacak kadar uzak geliyor. Ama gerçek. Devlet, elinde bulunan bir dosyayı, bir cinayet dosyasını kaybediyor. Hayret demeyin, çünkü bu Oral Çelik yargılanırken de yaşandı. Abdi İpekçi suikastında olay yerinde olduğu hâlâ ısrarla dile getirilen Çelik hakkındaki cinayet dosyası kayboldu veya kaybedildi.
Bizim arşivlerimizde yaptığımız incelemede bu kayıp dosyanın bir fotokopi örneğine ulaştık. Bunu adli makamlara ileteceğiz. Onlar ne yapar bilemiyorum. Çünkü şu sıralar herkes Mehmet Ali Ağca denen bu sıradan adamın yalanlarıyla meşgul. Aslında onu büyüten şey, kullananların kafa karıştırmak için sergiledikleri yöntemler.
Antikomünist plan
CIA komünizmi yıkmak amaçlı terör faaliyetlerinde, bazı güçler de Türkiye’yi 12 Eylül askeri darbesine hazırlamak için bu sıradan katillerden çokça kullandılar. Malatya’dan yola çıkarken ‘ben ünlü bir terörist olacağım’ diye elinde tahta bavuluyla Ankara’ya ulaşan Ağca, Roma’ya uzanan kanlı yolculuğunda çocukluk düşünü gerçekleştirdi. Şimdi bu kof böbürlenmesinin dışında, elinde var olan hiçbir şey yok. Ben buna inanıyorum. O, aktarılan senaryoları biliyor. Bunlardan kendine çıkış yolu yaratmaya çalışıyor. Olayların arkasındaki gücü ortaya koyabilmek için bizim Ağca’ya değil, Oral Çelik’e, Mehmet Şener’e, Abdullah Çatlı’ya ve onların etrafındaki grupların girdiği ilişkilere bakmamız gerekiyor.
Mehmet Ali Ağca, Abdi İpekçi suikastını gerçekleştirmeden önce ne yapardı? Bu konuda uzun yıllardır araştırma yaptım. Bulduğum tek şey onun basit bir gaspçı ve çoklukla ülkücü gruplar içinde yer alan bir tetikçi olduğu. Hırsızlık ve gasp onun tutkularından bazıları. Tıpkı adam öldürme eğilimi gibi. Onun için ideoloji ve sonradan sırtına yamanan uluslararası şöhret, ayakta kalmasını sağlayan temel taşları.
CIA tarafından eğitildi
Ağca, bugün Türk cezaevi sistemi, yargı
usul hukuku ve yargıçların olayları ‘öylesine’ değerlendirmeleri yüzünden her şeye yeni baştan başlıyor. Kafa karıştırmaya, olayları birbirine karıştırmaya olanca gücüyle yükleniyor. Çünkü kendisi Papa suikastından sonra CIA tarafından cezaevinde eğitildi. İşe Bulgar ajanları ve dolayısıyla Moskova’nın karıştırılması için kullanıldı. Sonra Vatikan Ağca’yı komünizm karşıtlığında
araç olarak kullandı. Fatima’nın üç sırrıyla ilgili olarak Ağca yıllardır papaz dostlarından eğitim alıyor. İtalyancası gelişiyor, ufku açılıyor. Bırakın daha neler yapacaktır.
Ağca aslında biraz da biz basın mensuplarının canavarlaştırdığı bir tip. Onunla ilgili her saçmalık haber olunca, karşımıza bir sürü açmaz çıkıyor. Onun egosu okşanıyor ve Ağca yalanlarına yalan katıyor. Yarın büyük babaların korumasında adının ve şöhretinin getirdiği paraları yemeye başlar. Oral Çelik’te böyle olmadı mı?
Türkiye, Abdi İpekçi suikastında gerçeklere ulaşmıştır. Ama bu gerçekleri sorgulayamamıştır. Örneğin Ağca’ya silahı veren Mehmet Şener bir türlü İsviçre’den Türkiye’ye getirtilip konuşturulamamıştır. Şimdi ceza zamanaşımı süresi dolduğu için Şener de Türkiye’ye gelir. Elini kolunu sallayarak gider askerliğini yapar. Sonrası malum. Şener İpekçi suikastında silahı veren kişidir. Ağca’nın patronu konumundadır. Onun üstünde kimler vardır? Şener silahı verirken
İpekçi işinde kullanılacağını bilmemekte midir? Şener başka hangi cinayetlerde veya uluslararası operasyonlarda kullanılmıştır?
Sezer’in teklifi çok önemli
Bu soruların yanıtları İpekçi suikastının katillerini değil, ama perde arkasındaki güçleri ortaya çıkartmakta kullanılmalıdır.
Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ceza zamanaşımıyla ilgili teklifleri çok ama çok önemlidir. Hükümet bu teklifin üzerinde durmalı ve bu süreleri uzatacak formülleri bulmalıdır. Bulmalıdır ki gerçeklerin ortaya çıkması bakımından yol alınabilsin. Bu konuda cumhurbaşkanının sesine ve öngörülerine kulaklarımız açık olmalı. Onun hukukçu kimliğinin ve ulus sorunlarına yaklaşımının ortaya çıkaracağı enerji iyi değerlendirilmelidir. Eğer zamanaşımı süreleri ortadan kalkarsa, Mehmet Şener konuşturulursa gerçeklere bir adım daha yaklaşabiliriz.
Ağca bugün kendisine Bulgaristan’a çıkma olanağı sağlayan pasaportu edinmesine yardımcı olan kaçakçı Abuzer Uğurlu ile aynı cezaevinde. Bekir Çelenk ise öldü. O, mezar taşlarına sırları ve suçları yükleyerek kurtulmak istiyor. CIA’nın Bulgaristan operasyonuna neden olan kişi Abuzer Uğurlu. Ben, Uğurlu’nun bu işlerde başlangıçta birinci derecede bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. Araştırmalarım daha çok bir kaçakçının cezaevinde ve sokakta terör ortamındaki korunma ihtiyacının gündeme getirdiği ilişkileri gösteriyor.
Şimdi devlet neden Uğurlu ile Ağca’yı bir araya getirip de sormuyor olayları? Çünkü mevzuat hazretleri ellerini bağlıyor. Ama bunu da aşmak gerekmiyor mu? Uğurlu ile Ağca’yı aynı cezaevine koyup, sonra onlara soru sormamak ne anlama geliyor?
Uğurlu’nun bildikleri
Bir Bulgaristan bağlantısı varsa, bunu en iyi Abuzer Uğurlu biliyor. Şimdi her şey elde iken birileri helva yapılmaması için mi uğraş veriyor?
Soralım bakalım Uğurlu’ya (ben inanıyorum ki, beni sorgulayın der), bu Bulgaristan hikâyesi nedir? İlla Ağca’nın yalanlarına mı teslim olmamız gerekiyor?
Bekir Çelenk öldü diye her şeyi mezar taşına yükleyip, Ağca’nın yakınlarına verdiği korkmayın, ben hala sessiz kalacağım mesajını algılamamak mümkün müdür? Bugün Ağca gerçeğine en yakın olduğumuz zamandır. Tanıkları, sanıkları, dosyasıyla her şey eldedir. Bunu illa bir savcının söylemesine gerek yoktur: “Devlet isterse çözer” anlayışı geçerli olmamalıdır. Devlet çözmek istemeli ve çözmelidir. Ağca gibi bir katilin sadece Abdi İpekçi’yi katletmediğini de ortaya atılan iddialardan çok iyi biliyoruz.
Fotoğraf teşhis tutanağı
Ağca’nın yargılanması gereken cinayet dosyalarından birisi 23.12.1979 yılında öldürülen Haydar Seyrangah adlı öğrenciye ait olanı. Bu dosya tıpkı Oral Çelik’in cinayet dosyalarının başına gelen felakete uğradı. Kayboldu. Ama arkadaşlarımız arşivlerinde yaptıkları çalışmalarda bu dosyanın bir fotokopisinin bizim arşivimizde bulunduğunu saptadılar. Evet Ağca’nın bu cinayet olayıyla ilgili arşivlerde bir anda yok
olan dosyasının bir fotokopisi bizim arşivlerimizde çıktı. Devlet kaybetse de, unutsa da arşivler cinayetleri unutmuyor. Çünkü Nüket İpekçi’nin dediği gibi “zaman katillerin katilliklerinden bir şey eksiltmiyor ki.”
Bu dosyada ilginç saptamalar var. Bunlardan bir tanesi fotoğraf teşhis tutanağı. Şöyle yazılı:
23.12.1973 günü saat 19.00 sıralarında Şişli Okmeydanı S.S.Kurumu hastanesi
önünde kimliği meçhul şahıs ve şahıslar tarafından tabanca kurşunu ile vurularak öldürülen Haydar Seyrangah isimli şahsın
olayının görgü tanığı olan Ahmet oğlu 1961 D.lu Halen Fatih Kınalızade sokak 26 sayılı yerde ikamet eder, Cağaloğlu Molla feneri sokak Kavrak iş hanı 27/1 de terzilik yaptığını beyan eden EYÜP ÇARDAK 24.12.1979 gün ve Şişli Merkez Başkomiserliğinin A.1976/876 sayılı yazıları ile öldürme olayını meydana getiren şahısların tespiti için yaptırılan fotoğraf teşhisinde,
Soruldu:
Tetkik etmiş olduğum fotoğraf albümleri içinde, 7752 sıra numarasına kayıtlı ve 10792 sıra numarasına kayıtlı şahısların fotoğraflarını teşhis etmesi üzerine yapılan tetkikatta,
7752 sıra numarasına kayıtlı şahsın Cuma-Gülistan oğlu 1957 Hekimhan/Malatya doğumlu İktisat Fakültesi 2. sınıf 9993 nolu öğrencisi, Kadırga Öğrenci Yurdu’nda
ikamet eder Nevzat Onaran 10792 sıra numarasına kayıtlı olan şahsın 1.2.1979 günü Milliyet Gazetesi Abdi İpekçi’yi öldürmek suçundan hakında kanuni işlem yapılıp Maltepe Askeri Ceza evinden firar eden MEHMET ALİ AĞCA olduğu tespit edilmiştir.
Sanık Eyüp Çardak’tan tekrar soruldu, fotoğraflarını teşhis etmiş olduğum şahısları yüz yapısı bakımından teşhis ettim, yakalanıp bana gösterilecek olursa daha iyi ve katii bir teşhiste bulunabilirim demesi üzerine iş bu fotoğraf teşhis tutanağı yapılarak tahkikata esas olmak üzere tanzimle imza altına alındı. 24.12.1979″
O günden bu yana Ağca’yı bekleyen daha nice olaylar var kim bilir. Artık Ağca’nın da, Türkiye’nin de gerçeklerle yüzleşme ve karanlıkları aydınlatma zamanı gelmedi mi sizce de?