17 Haziran 2002
Recep Tayip Erdoğan’ın açıklamalarını okudunuz değil mi? Kendisini yargılayan, sorgulayan, denetleyen ve adaletin karşısına çıkaranlarla ilgili “hesap sorulacağı” tehdidinde bulunuyor. Kendi hesabını vermekten acz içinde bulunan bir siyasetçinin bu tehditleri yargıyı ne kadar etkiler bilemiyorum. Hele davaların seyrini görünce, bu tehditlerin yargı aşamasında ne kadar etkin olabileceğini kestirmek zor. Hele Altunizade İslam komünü içinde yer alan yargıç ve savcılarımızı düşünürsek bu konuda siyasetin müdahalelerini göğüsleyecek adalet mekanizmasına ihtiyaç var.
Başsavcılık kurumu şart
Türkiye’de bir Türkiye Cumhuriyet Başsavcılığı kurumu olmadığı için, bu aşamada siyasetçinin müdahalelerine yanıt verecek, adliyeyi koruyacak bir mekanizma da ne yazık ki yok. Oysa bu kurum olsa Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki iddialar bugünlere kalmadan daha 1999 yılında yargıda ele alınabilirdi. Ama o zamanlarda çok yazdım, ne yazık ki savcılık mekanizmasında ortaya çıkan sıkıntılar, etkilenmeler yüzünden davalar bugünlere sarktı.
Şimdi Tayyip Erdoğan diyor ki; iktidara ben geliyorum, hesap soracağım. Bu siyasi despotizmin narasıdır. Türkiye’yi ellerine geçirdiklerinde ne yapmak isteyeceklerinin göstergesidir.
Oysa ne dünya onların küçük ufuklarının dünyası ne de Türkiye onların despotizmine pabuç bırakacak bir ülke. Allah’a şükür hâlâ yargıçlar ve savcılar var ve hukukun üstünlüğü karşısında kimsenin kafası diğerinden bir parmak bile yukarıda olamıyor.
Hesabı siyaset yoluyla sormadan önce herkes aklanacak. Mal varlığının, siyasetinin finansmanının kaynaklarını bir bir açıklayacak. Bunların nasıl elde edildiklerinin hesabını verecek. Götürdüklerini örtmek için siyaset yapmak, iktidarı elde etmek için kamu kaynaklarını talan etmiş olmak kimsenin yanına kalmayacak.
Hesabı şaşırmayalım
Kamu arazilerini peşkeş çektiği işadamlarının finansmanıyla ofisler açan, yurttaşa yalan söyleyen özürlü siyasetçilerin de maskesi düşecek yakında. Kimsenin ettiği yanına kalmaz. Hukuk öyle veya böyle mutlaka yakalarına yapışır. Siyasetçi yalanlarıyla, saçmalarıyla halkı etkileyebilir. Ama hukuk başkadır. Kimin kimden nasıl hesap soracağına hukuk karar verir. Despotlar, hırsızlar, yalancılar değil.
Bu nedenle hukuk önünde bir sanık olan, eski hükümlü Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi hesabını vermeden hukuku ve denetim organlarını böylesine fütursuzca tehdidinin yargılamaları etkilemesine asla izin verilmemelidir.
Kuzey Irak’ta ne olacak?
Türkiye’de birilerinin siyasi ve ekonomik istikrarsızlık istediğinden artık adım gibi eminim. Çünkü Amerika Kuzey Irak operasyonunu Türkiye’de bu kararlılık ve hükümetin siyasi duruşu olduğu sürece istediği gibi yapamayacağını anladı. Büyük bir olasılıkla seçimleri kasım ayında yaptırabilmek için önümüzdeki günlerde ekonomik istikrara dönük operasyonlar gerçekleştirilecektir. Kemal Derviş’in de buna hayır diyeceğini, direneceğini sanmıyorum.
Bunun için Sayın Bülent Ecevit’in bir an önce bir formül geliştirerek Başbakanlık sorununu çözmesi lazım.
Amerika ve Kürt gruplar
Kürt gruplardan bir lider, Saddam sonrasının Irak yöneticisini arayan Amerika, Araplarla Kürtlere diyor ki; Kerkük dahil bölgenin ekonomik kaynakları sizindir. Türkmen falan aldırmayın, biz sorunu çözeriz. Oysa bu Türkiye için asla kabul edilemez bir durumdur. Böylesi bir oldu bittiye Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tepkisinin ne olacağı bilinmektedir. Böyle bir duruma katlanacak Türk siyasetçisi de, askeri de yoktur.
Irak’ta yönetimin Şiilerin eline geçmesi durumunda İran ile birlikte bütün Körfez Şii olacaktır. Bu durumda Amerika ne yapmayı planlıyor? Amerika da ekim gibi Irak harekatının başlamasını isteyen büyük bir lobi var. Başkanları Bush bunu yapamazsa Cumhuriyetçiler onu aday bile göstermezler. Yani ekim ayı gibi Türkiye için Irak krizi başlayacak. Biz içeride buna hazırlıklı olmazsak, Kuzey Irak’ta yaşananlar konusunda dikkatli, atak ve çözüm üretici olamazsak, bölgesel inisiyatifimizi biz idare etmezsek sıkıntı çekeceğiz.
Burada görev büyük ölçüde Bülent Ecevit’in. Artık tekerlekli sandalyeyle veya evinden bu görevi ne kadar sürdürebilecekse o kadar süre içinde Türkiye’nin yönetiminde ortaklarıyla bir karara varmalıdır. Bu karar uzar ve Türkiye yeniden hastalık sendromu yaşarsa, bundan tarihi sonuçlar ve büyük yanılgılar çıkmasından endişe ederim.