15.05.2000
Sincan’daki silahların sahibi olan Necdet Yüksel, Kışlalı suikastına katıldığını söyledi. Kışlalı suikastçıları da İran destekli Tevhid-Selam grubu içinden çıktı. Sıra, gerideki gücü bulmada
Tuncay ÖZKAN
Uğur Mumcu suikastıyla ilgili soruşturma genişledikçe yeni bulgulara ulaşılıyor. Bunların içinde en önemlilerden biri Ahmet Taner Kışlalı suikastıyla ilgili olanı.
Mumcu suikastının zanlılarından Avukat Hasan Kılıç sorgusu sırasında pek çok eylemcinin adını veriyor. Bunlar arasında bazılarının da çok önemli olduğunu vurguluyor. İşte bunlardan birisi olan Necdet Yüksel, İstanbul polisi tarafından yakalanıp surgulanıyor. Sonra Ankara’ya gönderiliyor. Ankara’daki sorgusu devam ederken, Sincan’da köylülerin jandarmaya ihbarı sonucu son yılların en büyük bomba ve otomatik silah cephaneliği öylece tarlaların ortasında atılmış dururken bulunuyor. Sincan, radikal İslamcı güçlerin kalesi haline getirilmiş bir bölge, Sincan’ın Peçenek Köyü’nde boş bir tarlada 750’şer gramlık kutular haline getirilmiş 47 adet C-4 plastik patlayıcı, 300’er gramlık 47 adet TNT kalıbı, otomatik tabancalar ve mermiler bulunuyor. Bu bulunma olayından 13 saat sonra sorguda Necdet Yüksel elindeki cephaneliği Sincan’da boş bir tarlaya attığını itiraf ediyor. Yani bulunan cephaneliğin sahibi olan örgüt veya örgütler bunu Yüksel’e bırakmış. O da sıkıştıklarını anlayınca yakayı ele vermeden cephanelikten kurtulmak istemiş.
Necdet Yüksel, İstanbul ve Ankara’daki sorgularında kendisinin de içinde bulundu ğu ve İran yanlılarından destek gören bir grubun Ahmet Taner Kışlalı suikastına karıştıklarını söylüyor. Hatta kendisinin istihbarat çalışması yaptığını, bombayı koyanları da tanıdığını iddia ediyor. Yüksel’in ortaya attığı bu iddia, olaydan hemen sonra bizim resmi çevrelerimizde, özellikle de askeri kanatta oluşan düşünceleri doğrular nitelikte. Kışlalı suikastında İBDA-C’li diye tanınan ve bilinen adların Tevhid-Selam grubu içinde olmaları ilginç. Ama öyle veya böyle cinayetlerde radikal İslamcı parmağı bulunduğu kesin gibiydi. İstihbarat ve Genelkurmay kaynakları bunu dile getiriyorlardı.
Gerçi bomba üzerinde yapılan incelemeler, özellikle bomba düzeneğini çalıştıran pil ve üzerindeki renklerin PKK görüntüsü vermek için özellikle seçildiği izlenimini yaratıyordu. Ayrıca bu eylemin kontrgerilla, daha net bir tanımlamayla tıpkı eski İHD Başkanı Akın Birdal örneğindeki gibi derin devletin memurlarınca konulduğu iddiaları da vardı. Teknik adamlar bombaya baktığında, elimizdeki bilgilerle karşılaştırınca iki şeyi net olarak söylüyorlardı. Birincisi İran kaynaklı malzeme, ikincisi ise derin devlet destekli işbirlikçiler, taşeronlar.
Olaylar göründükleri gibi değil
Bunları kavram olarak açmakta fayda görüyorum. Türkiye faili meçhul cinayetler kavramının ön temizliğini yapıyor. Bunlar ancak cinayetlerin ortaya çıkartılmasında ön çalışma olabilecek bulgular. Bunların Türkiye ayakları konusunda ise daha dikkatli ve duyarlı olmak lazım. Olayları ilk göründükleri şekilde algılamamakta fayda var. İran kavramı ve yapageldiklerinin nedenleri üzerinde ayrıntılı olarak çok şey anlatılabilir. Stratejik olarak yaptıklarının ve amacın ne olduğu da ortadadır. Peki ama içerdeki güçleri, İran ile ilişkide olanları nasıl açıklayacağız?
Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı veya diğerleri… Fark eder mi? Etmez. Hukuk önünde de, vicdanen de fark etmez. Bu olaylara aktif olarak karışanları bulup yakalamak, yargıç önüne çıkartmak da yetmez. Neden yetmez? Çünkü bu ancak olayların gerçek faillerinin yakalanmaması için, birilerinin korunması için soruşturma yapılıyor izlenimini doğurur. Olayların arkasındaki gerçek güçler gündemimiz olmalıdır.
Çetin Altan’ın yorumu
Kimlerdir Uğur Mumcu’nun, Kışlalı’nın, Bahriye Üçok ve Turan Dursun’un, daha adlarını buraya sığdıramayacağımız tam 1779 kişinin katline karar verenler? Türkiye’de hangi güçler böylesi bir kanlı karanlık, bataklık yaratma derdindeler? Neden? Bu soruya Çetin Altan’ın ilginç bir yaklaşımı var:
“Muammer Aksoy neden öldürüldü? Aksoy’un siyasal eğilimlerinde, Uğur Mumcu’nunkiyle paralellik gösteren bir özellik var mıydı? Örneğin o da, Washington’a karşı bağımsız ve Kemalist bir askeri darbe için gizli sempati duyuyor muydu? Bazı militerler ve Muammer Aksoy ile Uğur Mumcu benzeri aydınlar, 27 Mayıs darbesine benzer askeri bir darbeyle Türkiye’nin hem daha çok bağımsızlaşacağına, hem de daha çok çağdaşlaşacağına inanıyorlardı. Aynı zamanda kendileri de, tuttukları yeni bir iktadarla bütünleşmiş olacaklardı. Globalleşme ve Avrupa vatandaşlığı sürecinin başlama sürecini; Türkiye, yine tam kavrayamamıştı. Washington’ın da, yeni Türkiye politikalarını tam anlayamıyordu. Oysa Washington, öncelikle de Clinton; Türkiye’nin artık askeri harcamalarını kısarak, halkını zenginleştirmesini ve ‘insan haklarının evrensel ilkelerini’ benimsemesini istiyordu… Şimdi beş aşağı beş yukarı, 55 yıllık bir gelişim ve değişim içinde Türkiye neden faili meçhul cinayetlere, Susurluk benzeri mafyalaşmalara ve eroinle silah kaçakçılığı batağına battı? Washington bütün bunlara neden göz yumdu? (13.5.2000. Sabah)”
Uğur Mumcu Türkiye için demokrasi, özgürlük ve barış isterdi. Uzun yıllar boyunca militer yaklaşımına hiç tanık olmadım. Askerliğini ‘Sakıncılı piyade’ olarak yapacaksın, sonra militer olacaksın!
Washington neden göz yumdu?
Aksaçlı Hoca Muammer Aksoy da öyle. Bahriye Hanım da, Turan Dursun da. Ve daha pek çokları Türkiye için böyle düşler görmeleri yüzünden öldürüldüler. Türkiye’de Kemalistlerin öldürülüşünün ardında, kanlı bir tasfiye planı varsa, bu, olayları daha da ilginç hale getirir. Bunları bilenlerin de daha açık ve net konuşmaları gereklidir. Aydınlanma ve olayların arkasını görmede bu bilgiler çok önemli. “Washington bütün bunlara neden göz yumdu?” diye soruyor Çetin Altan. Yanıtını da verecektir umarım.
Ben, Türkiye’ye neredeyse bütün özelleştirmeden beklediği gelirden daha çok paraya mal olacak kara helikopteri alım ihalesini hangi ülkenin kazanacağını merak etmeye başladım bile bu yazıdan sonra. Acaba PKK ve yarattığı terör ortamından yararlanan silah tekelleri hangi ülkelerin damgasını taşıyorlar? Türkiye son 20 yılda silah alımına kaç para ödedi? Bu silahlar hangi ülkelerden alındı? Susurluk’ta ortaya çıkan devlet destekli çete ne zaman ve ne için kuruldu? PKK terörü nasıl ve neden büyütüldü? Washington buna nasıl göz yumdu?’ Eroincilerle devlet içi içe neden geçti? Abdullah Öcalan neden beş ya da on yıl önce değil de bugün teslim edildi? Ve bundan sonra daha ne kadar Kemalist aydın öldürülecek? Amerika, İsrail, Yunanistan, İran, Almanya, Fransa, Rusya, Çin, Türkiye arasındaki gelgitlerde yaşananların üstü hep kanla mı örtülecek?
İran gerçeği, bizim gerçeğimiz
Görmek, bakmak değildir; farkında olmak lazım. Farkında olmak için görünene değil arkasına bakmak lazım. Verilen işaretleri doğru algılamalıyız. Etrafta olan bitene iyi bakmalıyız. Evrenin küçük, ama en önemli parçalarından birisi olduğumuzu unutmamalıyız. Gücümüzü önemimizden alıyoruz. Gücümüzü kavramalıyız. Değiştirmek ve dönüştürmek için gücümüzü kullanmalıyız. Hani bir çizgi kahraman vardı. ‘Gölgelerin gücü adına’ diye bağırıyordu. Etrafımızda karanlıklardan, gölgelerden güç alanları iyi tanımalıyız. Türkiye üzerine başkalarının hayalleri ve senaryoları var da, bu ülkenin çocuklarının gelecek hayalleri ve öngörüleri yok mu? Var elbette. Birileri o hayalleri engellemek için faili meçhulleri yaratıyor, uyuşturucuyu başımıza bela ediyor, karanlıkları çoğaltıyor. Politikacılar, hukukçular, askerler, güvenlik görevlileri ve aydınlar; Türkiye’de elde edilen faili meçhul cinayetlerle ilgili bulguları çok iyi değerlendirmelidirler.
İran bağlantısı nedeniyle birilerinin aklından İran ile savaş geçiyorsa, bu aptallık olur. İran bu konuda diplomatik olarak, ekonomik olarak bin kere mağlup edilir. İran gerçeği, bizim gerçeğimiz. Başkalarının elinde bir koz olarak gelişmesine izin vermemeliyiz. Bu sorunu kendimiz halledebiliriz. Diplomatlarımız da göstersinler hünerlerini.
Yeni Türkiye oluşuyor. Kabuklar kırılıyor. Yeni oluşum içinde herkes, rolünü oynamaya hazırlanıyor. Halkı bilgilendirmek ve olaylar karşısında hazırlıklı hale getirmek çok önemli. Ya faili meçhul siyasi cinayetler? Onların arkalarındaki güçlerle kavgaya bundan sonra nasıl devam edilecek?