Yaşadıkça görülmeyecek bir şey yok. Çünkü her şey insan için. Yalan, çarpıtma, ikiyüzlülük, samimiyetsizlik hepsi insanoğlunun yarattığı kavramlar. Türk basınında bazı ‘patronların her şeyi söylemeye ve her ilkeyi ayaklar altına almaya’ hakları olduğunu, buna karşı ‘marabalaşmış’ çalışanların mevki ve makamları, kişilikleri ne olursa olsun susmak, sinmek ve patrona uygun davranmak durumunda kaldıklarını da görmüş bulundum. Onlara hayırlı olsun. Kartallar kartallarla, kargalar kargalarla…
Hayatta her şeylerini satanlar, patron tarafından alınıp, satılanlar, benim 1 Şubat tarihli yazımdan sonra pazarlıklarına yeni malzemeler de yarattılar. Her ne kadar ağabeyleri bu tür adamların yazdıklarının hata olduğunu bana söylese de, hepsini artık ihtiyatla karşılıyorum. Çünkü bunların üzerinden ne gibi pazarlıkların yapıldığını da kestirmiyor değilim. Değişim böyle bir şeydir.
Gürültülü olur.
Aslında bu konuda bir daha hiç mi hiç yazmak istemiyordum. Çünkü dedim ya ‘zımpara taşlarıyla yıkanıp, kalbimdeki kötü kanı akıtmaya çalışıyorum’ hala.
Ama iki açıklama geldi. Birincisi Sayın Devlet Bahçeli’nin avukatı Mehmet Nacar’dan. Nacar 3 Şubat tarihli açıklamasında diyor ki:
‘Müvekkilim Sayın Devlet Bahçeli kişiliği ve siyasi kimliği ile kamuoyunun yakından tanıdığı bir şahsiyettir. Kendisi Türk siyasi hayatında ilkeli, seviyeli ve dürüst siyasetin timsali olmuştur. Yetki ve sorumluluğu altında yapılan işler devletin ve kamuoyunun bilgisi ve takibi altındadır.
Kaldı ki 57. Cumhuriyet Hükümeti içinde Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde, Sayın Devlet Bahçeli, Devlet adamı bilinci ve sorumluluğu ile temayüz etmiştir. Müvekkilim bu sorumlulukla hareket eder iken hiçbir kişi ve ticari kuruluşa yakın olmadığı gibi hiçbir kişi ve ticari kuruluşa hasmane davranış içinde de bulunmamıştır.
Değişik tarihlerde medya savaşları adı ile yaşanan kavgalara şahit olunmaktadır. Son günlerde yeni bir iftira, karalama ve sindirme amaçlı medya savaşının başladığı gözlenmektedir. Sayın Devlet Bahçeli’ nin hiçbir surette tarafı olmadığı bu kavganın konusu veya aracı yapılmak istenmesi; yasa, ahlak ve toplum vicdanını zedelemiştir. Bu suretle müvekkilim Sayın Devlet Bahçeli’yi ve lideri olduğu Milliyetçi Hareket Partisi’ni zan altında bırakmaya hiçbir kişi ve kurumun hakkı olmadığı gibi buna gücü de yetmeyecektir. Bugüne kadar böyle bir çatışmanın içinde yer almayan müvekkilimin bundan sonra da yer almayacağının bilinmesi gerekmektedir.’
* * *
Bir açıklama da Aydın Doğan’dan geldi, 4 Şubat tarihli açıklamada diyor ki:
‘Söz konusu yazının Tuncay Özkan ile yaptığım konuşmalara ilişkin kısımları, tamamen hayal mahsulü ve gerçek dışıdır.
Sayın Bahçeli çok saygı duyduğum dürüst bir siyasetçi ve devlet adamıdır. Kendisi hakkında hiç kimseye ne böyle bir şey söyledim, ne de bu anlama gelecek ifadem oldu. Aynı şekilde Kemal Çevik’in para aldığına dair bir ifadem de olmamıştır.
Esasen yazıda adı geçen kişilerin de benim böyle bir isnatta bulunduğuma inanacaklarına ihtimal vermiyorum. Zira Tuncay Özkan’ın bir süredir izlediği yayıncılık çizgisi ve anlayışı artık herkesin malumudur. Bu çizginin eseri olduğu açık olan bu yazı ile bir dönem devlet ve hükümette söz sahibi olmuş bazı siyasi kişileri ve onların temsil ettiği siyasi görüş sahiplerini, şahsım ve Doğan Grubu aleyhine kışkırtmak amaçlanmaktadır.
Tuncay Özkan, benimle ilgili yazısında birçok olayı tahrif etmiştir. Benim, Sayın Mehmet Emin Karamehmet’in kurtarılması konusunda bazı endişelerimin bulunduğu bütün kamuoyunca bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla hem Türkiye’ye zararı olacak hem de sektörümüzde haksız rekabete yol açacak gelişmeleri yakından izlemem kadar doğal bir şey olamaz. Ayrıca bu çapta bir kurtarma girişimini bütün Türk basınının da yakından izlemesi normaldir. Benim konuştuğum kişilere bunun yanlış bir şey olacağını söylediğim de doğrudur.
Tuncay Özkan her türlü ahlak ve meslek kurallarını bir yana bırakıp, şahsım ve grubumu kamuoyu nezdinde küçük düşürmeyi mesleğinin ve varlığının temeli haline getirmiştir.’
Farklılaşma bu demek zaten. Şahsi kin ve husumet sahiplerinin kimler olduğu belli kamuoyunda. Ama yaşanılanları inkar, gerçeği değiştiremez. Gerçek su gibidir. Mutlaka bir yol bulur ve ortaya çıkar.

05 Şubat 2003