20 Mayıs 2002
İçişleri Bakanlığı Yakupreisoğlu’na İstanbul’da konuşma İzmir’de konuşacaksın talimatını neden verdi?
Komplolar ve siyaset… Aslında bu iki kavrama Türkiye’de oldukça alışığız. Ama bunu olağan karşılamak gibi bir durumun içinde olabilir miyiz? Asla… Siyaset kurumunu ve siyasetçiyi bu alçaklıktan kurtarmalıyız.
Yakın tarihimizde aklıma geliveren en önemli komplolardan biri DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’e dönük olanı.
Siyasi hırs
Şimdi bir başka komplo olayı duruyor önümüzde. Eski ve uslanmaz bir suçluyu kullanarak siyaseti yeniden yapılandırmak için harekete geçen güçler bu organizasyonun içinde. Türkiye’de ilk kez bu noktada komplocuları ele geçirmek durumu var. Çünkü zamanından önce onları ve planlarını deşifre etmiş olduk. Böylece bakanlar, çeşitli partilerden siyasiler, bürokratlar ve işadamlarını büyük bir yolsuzluk ve hırsızlık sarmalının içine katarak zamanı geldiğinde isteklerine ulaşmayı arzulayan bir grup var. Bunların devletin oligarşik hiyerarşisinden beslendikleri kesin. Ellerine geçirdikleri devlet gücünü siyasi hırs ve ihtirasları için kullanma arzusunda oldukları da kesin. Bunu nereden mi çıkartıyorum. Arkalarında bıraktıkları izlerinden.
Bir polis ajanı
Bu komplonun en önemli adlarından biri ve halen organize suç örgütü liderliği sanığı olan Abdurrahman Yakupreisoğlu cezaevinde. Yakupreisoğlu ifadelerini verdiği İzmir DGM’nin sorgu yargıçlığında hakim Ö. Faruk Kara’ya 10 Ocak 2001 tarihinde verdiği ifadede inanılmaz şeyler açıklıyor. Bu sözler olayın şeklini değiştirecek cinsten. Komplonun parçası olan bu adam diyor ki: “Demin de söylediğim gibi bu ifadeler doğrudur, dedi. Sanık devamla, 1988 yılından bu yana ben bilinçli bir şekilde bilgi akışı sağlayarak resmi görevlilere yardımcı oldum. Bu yardımlarım da Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından net olarak bilinmektedir…”
Yani Yakupreisoğlu, bir polis ajanı, elemanı olduğunu beyan ediyor mahkemeye. Bu durumda komplo için neden onun seçildiği sorusuna yanıt bulmak da kolaylaşıyor.
İçişleri talimat vermiş
Ayrıca aynı ifadenin 4. sayfasında Yakupreisoğlu, hakime bir başka olağanüstü gerçeği daha açıklıyor: “İfademe ekleyecek bir husus yoktur. Tüm ifadelerim samimi beyanlarımdır. İstanbul Mali Şube’de ayrıntılı ifade vermedim. Özellikle İzmir’de vermem konusunda İçişleri Bakanlığı’nca bilgilendirildim, İstanbul’da formalite icabı beyanda bulundum. Hiçbir organizasyon içinde savunmamda belirttiğim şekilde bulunmadım, dedi…”
İyi de şimdi bu ne anlama geliyor?
Önce bir polis ajanı bulunuyor. Ondan ülkenin başbakan yardımcısı, bakanlar, bürokratlar, siyasetçiler, işadamlarını kapsayan suçlayıcı ifadeler alınıyor. Bunların içinde gerçekten suçlu olanlar, suça bulaşanlar var. Diğerleri komplonun parçası olarak bunlara ekleniyor. Bu polis ajanı İçişleri Bakanlığı tarafından İstanbul’da değil İzmir’de polise ifade vermesi için uyarılıyor! Neden? Kim veriyor bu bilgiyi yakalanan suçluya? Neden İzmir? İzmir’de ne oluşturulmuş? O kadro orada nasıl toplanmış ve kimler kullanıyor bu kadroyu?
Herkesi ve her şeyi bilen
Bunlar alınan ifadelerle ilgili neden hiçbir şey yapmamışlar? Bu ifadeler neden şifreli kasalarda saklanmış? Neden bazı adlar saklanarak gazetelerde yayımlatılmış? Neden?
Bu polis ajanı ifadesinde tam 155 kişinin adını veriyor. Cezaevinden gelip gidip tam 18 kez ek vermiş. Örneğin İstanbul Esenler’de Belediye Başkanı Gürbüz Çapan gözaltına alınmış, bu polis ajanı cezaevinden “Ülkemi çok seviyorum, söyleyeceklerim var” deyip gelip ifade vermiş. Çünkü o her şeyi ve herkesi biliyor. 12 Nisan 2001 tarihinde İzmir DGM’de verdiği ifadede Yakupreisoğlu diyor ki: “Basından dün öğrendiğim Çapan ailesine yönelik soruşturma nedeniyle de bazı bilgiler vermek istiyorum. Bu kardeşlere (Çapan ailesini sayıyor) Trabzonspor’un eski başkanı Mehmet Ali Yılmaz ile İstanbul, Antalya ve Sakarya’da arazi mafyası olarak bilinen Sedat ve Reşat Çolak yardım ettiler. Birlikte organize şekilde belediye imkanlarını kullandılar. Çapanlar’ın Almanya’da da büyük miktarda malları ve şirketleri vardır. Bu organizasyon sayesinde Mehmet Ali Yılmaz ve Çolak kardeşler Esenyurt’ta kamu arazilerini gasp ettiler. Yukarıdaki organizasyonun bir ayağı da eski DİSK başkanı ve adamlarından oluşur. Şu anda isimlerini hatırlamıyorum. Bunu Günay Çapan bilir…”
Sonra da hüküm konusunda fikir beyan ediyor: “Şahısların büyük maddi varlıkları bulunduğundan, ihtiyati tedbir konulmasında da yarar vardır, dedi.”
Nasıl, hiç böyle şey duydunuz mu?
Şimdi bu bilgilerin ışığında komplo olayını değerlendirdiğimizde karşımıza devlet gücünü siyasi gelecek için kullananların çıktığını görmemek mümkün mü?
Akif Hamzaçebi
Abdurrahman Yakupreisoğlu’nun, ifadelerinde suçladığı bürokratlardan Gelirler Genel Müdürü Akif Hamzaçebi bana olaylarla ilgili bir açıklama yolladı. Açıklama şöyle:
“Benimle ilgili olarak dile getirilen iddialar tümüyle gerçek dışıdır. Şöyle ki: 1997 Eylül -1999 Şubat tarihleri arasında İstanbul Defterdarlığı görevlerini yürüttüm. 1999 Mart ayından itibaren Gelirler Genel Müdürlüğü görevini yürütüyorum. İddialarda yer alan şirketlerin tam adı bilgisayar kayıtlarına göre GSD Dış Ticaret AŞ ve Delta Deri Giyim Sanayi AŞ’dir. (Mesut Yılmaz’ın kardeşi Turgut Yılmaz’ın ticari ilişkisinin bulunduğu şirketler. Mesut Yılmaz, Sümer Oral, Akif Hamzaçebi, Alper Kuş gibi adların bunları hayali ihracat yapmalarına karşın koruyup kolladığı iddiası vardı Yakupreisoğlu’nun ifadelerinde. T.Ö.)
Yine bugün bilgisayardan aldığım bilgilere göre:
1. GSD 1996 yılından bu yana Dış Ticaret Vergi Dairesi’nin mükellefidir.
2. Delta Deri Giyim Saniyi AŞ 1987 yılından 28.2.1999 tarihine kadar Küçükyalı Vergi Dairesi’nin, 1.3.1999 tarihinden beride Anadolu Kurumlar Vergi Dairesi’nin mükellefidir.
Görüldüğü gibi anılan şirketler Mecidiyeköy Vergi Dairesi’nin mükellefi değildir (Yakupreisoğlu işlemlerin Mecidiyeköy’de halledildiğini söylüyor). Adı geçen şirketlerin İstanbul Defterdarlığı görevim sırasında KDV iadesine veya KDV iadesi dışında vergiye yönelik herhangi bir sorunu tarafıma intikal etmemiştir.”