23 Mayıs 2002
Komplo haberi bazı çevrelerde nedense derin bir sarsıntıya yol açtı. Oysa olay basit. Bir eski polis ajanı İstanbul polisince aranırken 2001 yılında Ankara’da yakalanmış. Sonra İstanbul’a getirilmiş. İstanbul’a gelirken İçişleri Bakanlığı (Bakan Sadettin Tantan) “Sakın İstanbul’da konuşma, seni İzmir’e göndereceğiz, orada konuşacaksın” diye uyarmış.
Bu polis ajanı hayali ihracat, naylon fatura, seks malzemeleri, gazete sahipliği konularından yüzlerce defa mahkemelik olmuş. Hakkında 600’den fazla arama, yakalama, tutuklama karaları olan Abdurrahman Yakupreisoğlu. Yakupreisoğlu İçişleri Bakanlığı’nın sözünü dinlemiş İstanbul’da susmuş, İzmir’de konuşmuş. Ama ne konuşmak. Toplam 27 sayfalık ifadesinde tam 115 kişi hakkında suç itirafı var. Bunlar arasında yolsuzluk ve çete oluşturmakla suçladığı Mesut Yılmaz, Sümer Oral, Hayri Kozakçıoğlu, Akif Hazmaçebi, Alper Kuş, Nevzat Saygılı gibi siyasiler ve bürokratlar ile Turgut Yılmaz (Mesut Yılmaz’ın kardeşi), Özer Çiller (Tansu Çiller’in eşi), emekli general Veli Küçük gibi işadamları da var.
Şimdi bu ifadeler konusunda Yakupreisoğlu, İstanbul’da tekrar polis tarafından yakalandığında 20 gün önce, bilgi vermek istemiş. Aslında dile getirdikleri İzmir’de mahkemelerde söylediklerinden farklı değil. “Bana bunları zorla söylettiler, kabul etmiyorum” diyor. Artık ortaya çıkan belgeler Yakupreisoğlu’nun bugüne kadar anlattıklarının da, anlatacaklarının da ötesinde. Olay bu noktayı çoktan aştı zaten.
Linç kampanyası
Şimdi gelelim ısrarla yazılan ve gerçekleşmediği için neredeyse çatlanacak hale gelinen bir duyarlı noktaya. Bazı çevreler İstanbul’da polis içinde değişiklik yapmak istiyorlar. Özellikle İstanbul’u mafya mücadelesiyle yaşanır kılan, sokaklarda 1998 sonrasında insanların huzur ve güvenlik içinde dolaşmasını sağlayan, operasyonlarıyla devlet kasasına 8.5 milyon dolar nakit para sokan Organize Şubenin Müdürü Adil Serdar Saçan ile Recep Tayip Erdoğan ve Albayrak operasyonlarını gerçekleştiren Mali Şube Müdürü Ayhan Mimaroğlu’nu görevden aldırmak istiyorlar.
Her gün yazılar yazılıyor, bunlar niye görevde diye. Yerlerine adayları var. Onları getirecekler demek ki. Devlet iyi atama yapamıyor ya, arkadaşlar kendi adamlarıyla açıklarını kapatacaklar.
Komploda üç ana mesele
Yazılar üzerine ben de merak edip araştırdım. Üç ana unsur çıkıyor ön plana. Birincisi, komplo olayını sanki Ankara ve İstanbul polisi arasındaki bir çekişme ve kavga havasına sokarak, küçültme arzusu var. Bu durumda olayın siyasi ayağına ulaşılmasını, bürokratik destekçilerinin ortaya çıkmasını engelleyecekler.
Ayrıca hayallerini süsleyen İstanbul’daki polis müdürlerini yıpratma operasyonlarını layıkıyla yapmış olacaklar. Sanıyorlar ki mahkeme kadıya mülktür. Değildir. Bu iki polis müdürü de elbet başka bir yerde çalışacaklar ve işlerine devam edecekler. Ama mafya veya onlardan rahatsız olanlar istedi diye görevden alınmaları söz konusu olabilir mi? Olamaz. Son dönemde bazı gruplar onları görevden aldırabilmek için epey para döküyorlarmış etrafa, kulaktan kulağa fısıldanıyor bunlar.
İkinci unsur, Balina ve Örümcek Ağı soruşturması. Bu iki soruşturma ile ilgili savcılık iddianameleri, mahkeme tutanakları, belgeler ortada. Soruşturmalar devam ediyor. Balina Operasyonu’nda tutuklu sanık yok. Yargılama sürüyor. Burada yolsuzluk belgeleri açık. Tıpkı bu yolsuzluk belgelerine eklenmeye çalışılan komplo belgeleri gibi. Örümcek Ağı Operasyonu’nda ise daha ilk duruşma yapılmadı bile. Yargılama başlayacak.
Operasyoncular sanık
Ama Ankara’da DGM savcılığına ifade veren ve bu operasyonun başlamasına neden olan yakalamaları gerçekleştiren, belgeleri toplayıp Ankara’ya gönderen iki polis müdürü Saçan ve Mimaroğlu mahkum edilmişlercesine eleştiriliyorlar. Onlar büyük suçlu ve derhal görevden alınmalılar! Suçları baş sanık Erol Kohen’i tanımak. Büyük suç. Adamı yakalayan ve bugün kendilerinin suçlanmasına neden olan belgeleri toplayan da bu iki müdür. Yargıya gerek yok, linçi hak ediyorlar!
Ayrıca Ankara DGM bu iki müdür ile Kohen arasındaki ilişkiyi inceledi. Mahkemenin kararı bu iki müdür hakkında suçlama ve suça ilişkin bir belgenin bulunmadığı. Bu nedenle de “takipsizlik” kararı verildi. Şimdi birileri bu takipsizlik kararı ve mahkemenin inancı yetmiyormuşçasına yükleniyorlar, bu iki müdürü görevden alın diye. Ayrıca mülkiye müfettişleri olayla ilgili soruşturma yapıyorlar. Bu soruşturmada da bu iki müdür hakkında suç unsuruna rastlanmıyor. Ama linç kampanyası sürüyor.
Temiz toplum rantı
Üçüncü unsur ise, Türkiye’de temiz toplum mücadelesini, yolsuzluk ve hırsızlığa karşı oluşan hassasiyeti bazı uyanıklar kendi siyasi amaçlarına araç yapmaya kalktılar. Bunlar komplo olayı ortaya çıkınca şimdi soruşturmaların gerçek olan boyutları ile, kendi ürettikleri yönünü karıştırarak aklanma çabasındalar. Bunun için de basından, siyasilerden ve eski bürokratik kadrolardan yandaşları ile birlikte komployu sürdürüyorlar. Yapacaklar, yapmalılar. Başka çareleri yok çünkü. Onlar kafa karıştırarak, ayak kaydırarak bundan sıyrılacaklarını mı umuyorlar. Hukuk bu işin peşini bırakır mı sanıyorlar? Komplo skandalını kapatma kumpanyası tutmayacak. Göreceğiz.