04 Nisan 2003
Gerçekler acıdır. Ekonomimizi hemen düze çıkaracak, hepimizin cebine milyarlar koyacak bir çözüm yok. Türkiye’nin ekonomik olarak büyümesinin, sorunlarından kurtulmasının kısa sürede, hatta hemen olmasını isteyenler ‘Amok koşucusu’na döndü. Köşe dönmeciliğin uyanıklığı bile bir kenara atıldı. Herkes Deli Dumrul projelerin, uygulamaların peşinde. Kimisi savaş bile istiyor, gözünü kan bürüdü. Kimisi 1930’ların ekonomisini bugüne taşıyor. Kifayetsiz muhterislik, diye eskilerin tanımladığı bir çılgınlığın ekonomisini yaşıyoruz. Her şeyi bilen ama hiçbir şey yapamayan, kocaman gövdelerinin üstünde mercimek kadar başları olan adamlar gibiyiz. Daha doğrusu ucuzluğun girdabı oluşuyor. Aman dikkat.
* * *
Yoksul devleti büyütme kampanyaları, devlete para yardımında bulunmak gibi işler, sözde kalırsa iyidir. İşin dozunu kaçırıp, ortalığı allak bullak edecekler yoksa. Buradan sivil toplum kuruluşlarına, baskı gruplarına sesleniyorum, bu tür kampanyalarla ilgilerini kessinler. Türkiye devleti gecekonduda yaşayan açın, işini büyütemeyen, yeni iş olanakları yaratamayan müflis işadamının bağışıyla yoksulluktan kurtulacak!!!
Bıraksınlar bu ucuz halk ve devlet goygoyculuğunu. Vatandaşın cebinden devletin elini çekebilmek için geçti bunca zaman. Şimdi yoksul devlet, yoksul milletin cebinde ne varsa yarısını alacak! Olur mu? Yapmayın, bu goygoyculuğun sonu felaket olur. Sistemdeki para da kaçar. Sivil toplum kuruluşu veya baskı grubu olmanın anlamsızlaştırıldığı projeler bunlar. Bunlara destek vermeyin.
* * *
Türkiye’nin hemen, derhal, şimdi çözüm bekleyen ekonomik sorunlarının sayısı çok. Ama bunların bir sihirli değnek dahi olsa hemen çözümü mümkün değil. Bu hükümetin suçu değil içinde bulunduğumuz dönem. Ama bu hükümet gözü kara bir biçimde gelişmekte olan boş ekonomik kampanyalara karşı çıkmaz, biraz daha pirim verirse, bundan sonrasından sorumlu olur. Hükümetin bu tür yaklaşımlara karşı durması gerek.
Zaman zaman halktan devlete diye kampanyalarla toplanan paralarla oluşturulan eserlerimiz var. Örneğin Ankara’daki yüzük evleri. 1960 sonrasında alyanslarını götürüp devlete bağışlayanların vatanperverliklerinin anıtıdır o evler. Yeni kampanyacılara gidip onları görmesini salık veririm. Ya da diğer kampanya ürünlerini…
Türkiye’de gerçekten üretim yapamayan, ekonomi için laf dışında bir şeyler geliştiremeyenlerin çözümsüzlüklerinin dışa vurumu bunlar. Bunlara halkın uymaması lazım. Halkın parası devletin zenginliği demek. Sorun,Türkiye’deki zengin sayısını, üretimi ve tüketimi artırarak, yaşam standardını yukarıya çekerek çoğaltma sorunudur. Fukaralığın, yoksulluğun azaltılması sorunudur. Yoksulluğun, sefaletin paylaşılması sorunu değil. Halkın yükseltileceği yer zenginliktir.
* * *
Almanya’da yüz yıllar önce Goethe’ye gidip sormuşlar; ‘Ey ünlü filozofumuz, biz nasıl kurtuluruz’ diye. O da ‘Eğitime yatırım yapın, düzeltin’ demiş. Bunun üzerine ‘Yahu sen de bilemedin, o dediğin en az 25 yıl sürer’ demişler. Goethe de, ‘Zaten 25 yıldan önce kurtuluşunuz mümkün değil’ demiş.
Bugün boş işler ve kampanyalarla uğraşanlara duyurulur:
‘Türkiye’yi hemence, acil elden kurtaracak bir formül yok. Çalışmadan, emek vermeden, üretmeden, satmadan, tüketmeden kısa yoldan çözüm yok.’
* * *
Türkiye zaman içinde kalkınacak, büyüyecek, ekonomisini düzeltecek. Ama bir yerden başlaması lazım. Dağınıklıkla, bilgisizlikle, iradesizlikle, çaresizlikle ortadan kalkacak bir sorun değil Türkiye’nin yaşadığı. Türkiye için kısa, orta, uzun vadeli birbiriyle örtüşen projeler ve planlar uygulanmalı. Bugünkü hükümetin bunu başaracak siyasi desteği ve çoğunluğu var. Bu şansı Recep Tayyip Erdoğan iyi kullanmalı. Soğukkanlılık ve bilenleri bulmak sorunu çözer. Türkiye ekonomik ve sosyal yaralarını ancak 30 yıllık bir programla düzeltebilir. Geleceğini inşa edebilir. Kanuni’den bu yana enflasyonu çözemeyen bizler, bugün kim sihirli formülüm var dese koşuyoruz. Yapmayın. Artık gerçeklerden kaçamayız.