20 Temmuz 2001
Türkiye değişiyor. Değişimden beklentimiz yüksek. Ama ya bedeli? Ödemeye hazır mıyız? Halk, evet. Ama bürokrasinin oluşturduğu oligarşi direniyor. Buna bir de kayıt dışılık ve hukuksuzluk eklenince değişimin maliyeti yükseliyor.
Türkiye’de kamu binalarının devasalığından tutun, yöneticilerin kullandıkları odalara ve mobilyalara kadar her şey savurganlığın ve kayıt dışılığın göstergesi. Geçmişte Başbakan Bülent Ecevit Ankara’da yapılmakta olan kamu binalarını eleştirip, Türkiye’yi kötü noktalara götüreceğini belirtmişti. Bugün o binalar bitti. Kötü yola düştük.
Ankara’da bütün kamu çalışanlarını saltanat sürdükleri binalardan çıkartıp, küçük ama işlerin sağlıklı yürütülebileceği mekanlara taşısak ve o binaları satsak, IMF kredileri kadar paramız olur. Kamudan başlayarak küçülemezsek, değişemeyeceğiz. Çünkü milli gelirimiz 200 milyar dolardan 120 milyar dolara geriledi.
Artık bu sistemi taşıyamaz olduk. Küçülmeliyiz. Hem de süratle. Örneğin Ankara’da Eskişehir yolu üzerindeki Enerji Bakanlığı’nın, Çalışma Bakanlığı’nın, Turizm Bakanlığı’nın, Tekel’in, Diyanet’in, Sayıştay’ın, Hazine’nin binalarını boşaltıp satsak, olmaz mı? Bal gibi olur. Odacı, kapıcı, çaycı kadrolarını boşaltıp yerlerine doktor, savcı, yargıç, öğretmen koysak. Ama kamu oligarşisi buna izin verir mi? Vermez. Karısını pazara gönderdiği makam arabasını satılsın diye Maliye’ye teslim etmeyenler, binalarını bırakır mı?
Almanya’da her memurun oturacağı odanın ve içine konulan mobilyanın satandardı var. Bunların belirtildiği yazılı kurallar var. Bizde bürokrasi hükümdarlığı var. Bir de bunlardan teknokratlar hükümeti kurup ülke yönettirmeye hevesleniyorlar. Öncekilerde olduğu gibi sonu hüsranla bitecek senaryolar. Değişimi önce kendi içimizde halletmedikçe, çatlattığımız bu kabuğu kırıp çıkamayız. Bunu da mevcut hükümetle yapamayız.
Katiller ve hırsızlara kıyak
Af yasasıyla ilgili tartışmalar Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla daha bir acı verici hale geldi. Bu affın çıkartılması inanılmazdı. Şimdi uygulama alanının genişletilmesiyle iyice sarsıcı bir noktaya geldi. Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca dahi dün açıklanan kararla serbest kalabilecek. Buna inanmak istemiyorum. Katiller, soyguncular, rüşvetçiler serbest kalacaklar! Bu kadarı fazla. Şeffaflık Enstitüsü Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele notunu 3.8’den, 3.6’ya düşürdü. 2001 yılı değerlendirmesinde Türkiye 99 ülke arasında yolsuzluk konusunda en kötüler arasında, 54. sırada bulunuyor. Hırsızı bulup yargılayamayan, katili bilip yakalayamayan, ceza veremeyen Türkiye, yakaladıklarını da afla salıyor. Bu hukuk vicdan yakmaz da, ne yakar? Katiller ve hırsızlara çekilen bu kıyakların sonunda birileri ayakçı durumuna düşüyor. Allah hukukumuzu korusun. Ne hukukçuların ne de siyasilerin böyle bir kaygısı yok çünkü.
Yabancı bankalara müfettiş
Yabancı bankacılar bunu çoktan hak etmişti. Türkiye’yi şamar oğlanı gibi bir oyana bir bu yana savurup durdular. Hükümetin aklı nihayet başına geldi. Önündeki verileri okuyan ama ne yapacağını bilemeyen Ankara, yerli bankacıları dinleyince aklı başına geldi. Şimdi yabancı bankacıların spekülasyonları ve yaptıkları işlemler konusunda (bunlar arasında yurtdışına para transferleri de var) inceleme başlatıldı. Bu bankalara murakıplar ve müfettişler yoluyla ulaşılacak. Ayrıca hükümet bu bankalara yapılan işlemlerden duyduğu rahatsızlığı dün iletti. Hükümet sopayı gösterince havuç yemeye alışan yabancı bankacılar duruldu. Bu yüzden bir gün önce uçan piyasalar dünü rahat geçirdi.
Ankara’da Avrupalı bankaların oluşturulmaya çalışılan “Avrupa ordusu” konusunda Türkiye’nin gösterdiği karşı tutum ve ısrarı kırmak için spekülatif davrandıkları konuşuluyor. Belçikalı dönem başkanının “Avrupa ordusu konusunda Türkiye’nin karşı tezleri için sabrımız kalmadı” açıklamasının ardından gelen ekonomik dalgalanmalar mercek altında. Avrupalı bankalar ekonomiyle oynayarak siyasete müdahale etmeye başlarlarsa nerede dururlar dersiniz? Ya da dururlar mı?