23 Kasım 2001
Türkiye’nin başına kumarhaneleri yeniden bela etmek isteyen lobi kendine geçit arıyor. Turizm Bakanlığını saflarına çekmek için yapmadıkları numara yok. Ömer Lütfü Topal ile Sudi özkan’ın devlete olan borçlarını da mahkemede indirtmek için ellerinden geleni yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar. Davanın temyizinin yapıldığı Danıştay’da da istedikleri oldu mu göbek atacaklar, zil takıp oynayacaklar. Devlet kumar baronlarından 2.5 milyar dolar istiyordu, istediğiyle kaldı. Kumarhaneciler işlerini biliyorlar… Sıkı da takip ediyorlar.
Ankara’da kumarcıların işlerini takip eden büyük ve güçlü bir lobi var. Bunların arasında milletvekilleri bile bulunuyor. Bu milletvekilleri kumarcıların eskiden beri maaşlı adamları. Bordrosuz maaş alanlar var ya onlardan. Ömer Lütfü Topal ile Sudi özkan’ın en etkin olduğu yer Ankara. Bir de görünmez kahramanlar var. Ankara’da kumar için maaşlı politikacı besleyen. Onlar yana döne kumarın iyiliklerini anlatıyorlar Ankara’ya. Ankara’da bunlara kim kanıyor, kim kanmıyor göreceğiz.
Şimdi bir de kumarı cep telefonu ile aşma yoluna gidiyorlardı, önleri kesildi Allah’tan. İnternet, deniz yolları, cep telefonu derken kumar yeniden başımıza bela olacaktı. Şimdilik durduruldular. Geçici olarak önleri kesildi. Ama yılmıyorlar. Kumarhaneleri yeniden açabilmek için akla gelecek her yolu deniyorlar. Çünkü bundan önceki örnekleri bize gösterdi ki kumarhane oldu mu, çete oluyor, uyuşturucu oluyor, karapara ve rüşvet çarkı fırıl fırıl dönüyor. Karaparalar aklanıyor, göz göre göre. Kumarhaneleri açmak için siyasiler çalışıyor göz göre göre. Hukuk alt ediliyor göz göre göre. Ama kazanacaklarını sanan kumarcılar ve lobileri kaybedecekler. Kargaşa var, kaos var, kriz var biz kumarhaneleri açarız, cep telefonuyla oynatırız, internete koyarız, yasağı deleriz; sonrası Allah kerim diyorlar ya, yanılıyorlar. Bunu siyasilere rüşvet olarak yedirirler de halka asla…
Deprem değil kıyamet kopsa bu kafalar tınmıyor
Yalova’da bir depo. Ağzına kadar depremzede yardımıyla dolu. Paltolar, battaniyeler, sobalar, diğer beyaz eşya ürünleri. Yurttaş, yurttaşın yaralarını sarmak, acıları paylaşmak için elinden geleni yapmış, devlete bunları dağıt diye yollamış. Ama bölgecilik, koordinasyonsuzluk, cahillik, sahipsizlik bir araya gelince ortaya çıkan tablo insanın kanını donduruyor. Yalova’da olan Kocaeli’de yok, Düzce’de yok ama oralara yollanmayıp, çürütülüyor ya da yağmalanıyor.
Kanal D’de Haber Özel’in çekimlerini izleyince, Kerimcan Kamal’ın Yalova valisi ile yaptığı röportajı dinleyince kanım dondu. Depoda tutulan ve halka verilmeyen mallar parasızlık, yersizlik gerekçesiyle doğru düzgün istif bile edilmemiş. Fareler doysun diye yığılmış. Deprem bölgesindeki bütün illerde durum aynıdır. Biri birinden farklı değil. Bu ülkede yurttaşla paylaşılmayan ne varsa mafya ile, eş dost, hısım ve cep ortakları ile paylaşılıyor. Gözyaşını dindirmek için örgütlenen devlet, uygulamalarıyla insanı gözyaşına boğuyor.
Şimdi bir soruşturma açar, salak depo görevlisi ile hırsız üç – beş küçük memura ceza verirler. Sorun ne olur? Katlanarak büyür. Devletin organizasyondan uzak, halkından kopuk, ekonomi bilmeyen kafası oligarşik iktidarını sürdürmeye devam eder. Anneannem kızdı mı “Toprak deli başınıza” diye küfrederdi. Haksız mı?