10 Eylül 2001
Ey zalimler, zebaniler, egzoz nefesli hainler… Bitliler kentinin yavru konaklıları…
Parlak bakışlılar, mat duruşlular, şıkırtılı elbisesine kelepçeli jigololar, çok ve hoş konuşup boş konuşanlar, bilmeden bilenler, bilgiyi silenler, gerdan liposakşınlılar, hiçbir şey yapmayıp, her işi yapar duranlar…
Keçiboynuzu akıllarını ballı badem diye satanlar. Bıraktınız mı kaldırımlarda, bir ayaklık yer arıyorum: Kirletmediğiniz yer var mı? Kir değmemiş. Var mı? Kirletilmemiş… Kaldı mı? Gölgenizin geçmediği bir köşe başı…
Bütün renkler arasında en temiz olan. Kiri emip sindirmemiş. Işıldamayan… Sade, sessiz, gösterişsiz… İşini yapan…
Gerçeği arıyorum, gerçeği. Çanak, çömlek patlatan cinsten… 13 yaşında kızları, oğlanları sokaklarda fahişe olmayan bir ülke. Bilen var mı?
Çocuklar… Çocuklar… Fareli köyün kavalcısı geldi, kurtarın kendinizi çocuklar…
Kimler yatıyor bu çocuklarla gören var mı? Erkek müsvetteleri, kadın suretleri… Zevk denizinin histerik köleleri. Yıkanarak kurtulamazsınız günahlarınızdan. Çocukların gözyaşları çıkar mı sanıyorsunuz derinizden. Kaç para bir damlası ağıtın? Bir can versem, çocukları ağlatmasanız, olmaz mı?
Hocalar ey hocalar, gerçeği kaybettik aranızda gören var mı? Bir okka kirletilmemiş gerçek, bir dirhem utanma duygusu, eser miktar ar. Parası benden, Lokman olup ilaç yapanınız çıkar mı? Yalansız, riyasız, deney tüpü bulunur mu laboratuvarınızda. Para kiri temizleme enstitüsü kurdum, çalışanınız çıkar mı?
Ufo gördüm gökyüzünde… Yalansız yaşamak istiyorum, doğruları şırınga edecekse buralara da uğrar mı? Kediler parçalıyor bağlı aslanı, “Alis Harikalar Diyarında” bir rüyalık mutluluk kaldı mı? Yalandan, iftiradan nefret ediyorum, öyle bir yer var mı?
İnternet lağımları dışarıdan akıyor, okudukça, gördükçe artık midem kalkıyor. Sığındığım sayfalar tarih oluyor. Tarihi de alıp satacaklar çocuklar gibi… Saklanacak yer kaldı mı?
Dudakları kan kırmızı, benzi bronz. Tunçtan olsa kalbi olur, yemin billah et ve kemik hammaddesi. Karbon utançtan saklanıyor bedeninde. Marangozluk değil, kimya hatası; süslü lafları, boşlukları saman ve kusmuk doldurulmuş, iğdiş bakışlı, 60’lık süt delikanlıların, kifayetsiz hırslarını durduracak Adem kaldı mı?
Sarhoşken uzandıkları bar hülyalarını, madenci titizliğiyle işleyen periler… Perilerin hanı kusmuk tükanı, sizde hiç ahde vefa var mı?
Her hançer bir ihanet belgesi sırtımda kanıyor yüreğim, sırtlanlar pusuda, kent köpekleri gülüyor mu ağlıyor mu belli değil.
Cadılar bayramının boş kabağı, korkunun ahmak ışıldağı, sana bu cinnet hücresinden başka yerde iş veren çıkar mı? Salaklığa sövgü suskun kalışım, suskunluğumu anlamayan var mı?
Top sakallı katiller , imaj fukarası eleştirmenler, gerçekleri konuşmak, yazmak bu kadar zarar mı? Kokuşmuş salaklık para ediyor sizin camekan cennette, cehennemi arıyorum, yol gösteren çıkar mı?
Korkunuz krallığınızın tacı olsun depresif menopozlular, andropozlular ve gençlerden nefret eden ülkem. Adamlık parayla satın alınmıyor. Akıl yaşta değil başta oluyor. Bezirgan pazarda boşa bağırıyor.
Selam olsun bütün açlara, yoksullara… Aşk olsun zaman ustaya. Yaşlanmayı bilen, barışık kalanlara.
Bütün küçük fahişelere, travestilere, ibnelere, sokak çocuklarına, ayakkabı boyacılarına, mezarlık selvilerine, gece konaklarına, baykuşlara, evsizlere, mekansızlara, tinercilere, balicilere, varoşun açlarına, kentin ekmek kovalayanlarına…
Selam olsun çığlık çığlığa çöplükler üzerinde hiç dinmeyen acısını bağıran beyaz martıya.
“Ah edip çırptıkça kanat”, acılarım diniyor… Kayıp bir ülkenin kayıp çocuklarına ninniler söylüyor.
Hayaletlerle gezeceğim sokaklarında bu yalancı ülkemin. En gerçek dostlarım onlar benim. Kambur Kerim, Kara Yılan, Laz İsmail, Kartallı Bahçıvan Kazım. Bir de ölmüş anneannemin şarkısını söyleyeceğim:
“Asil azmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandandır.”