08 Ağustos 2003
Türkiye’yi yolsuzluklardan kurtaracak olan meşhur komisyonumuzun raporu açıklandı. Teşhis dehşet: ‘Yolsuzluk dini olmaktan çok, laik ahlakla ilgili bir sorun’ muş…
İşte o kadar. Gördünüz mü nedeni. Bunca zaman yolsuzluk deyip durdunuz ama bu komisyonun raporu ortaya çıkmadan anlamadınız, şimdi anlayın artık, sorun laiklikte! Laik olan yolsuzluğa meyilli olandır, denmek istenmiş herhalde!. Oysa bakın Müslüman dünyaya, bakın Hıristiyanlar’a hiç yolsuzluk oluyor mu? Siz hiç şeriatçıların yolsuzluk yaptığını gördünüz mü? Siz hiç din ile devlet düzeninin birlikte işlediği toplumlarda rüşvete, yolsuzluğa rastladınız mı? Olmaz kardeşim, olmaz. Yolsuzluk İran’da olmaz, yolsuzluk Suudi Arabistan’da olmaz…
Yolsuzluk laik hastalığı! Getir şeriat ahlakını, bak nasıl bitiyor yolsuzluk!
Zırva
Zırva tevil götürmez derler. Yani bazılarının bu tür açıklama yapma özgürlüğü olur da, bunun bir anlamı olmaz. Olamaz. Çünkü aklıselim hiç kimseye bir rapora böyle şeyler koyma hakkı tanımaz. Bu yazılanlar saçmalıktan öteye bir anlam taşımaz. Tersini düşünelim. Biri kalkıp raporlardan birine ‘yolsuzluklar dinidir, İslam veya Hıristiyan ahlakı nedeniyle olmaktadır’ gibi bir saçmalığı yazdırabilir mi? Yazdıramaz. Saçmalamanın daniskası olur. Ama bazıları laiklikle ilgili olarak bu tür zırvaları raporlara yazıyor. Ne anlam taşıdığı ileride ortaya çıkacaktır. Ama şimdiden belirtelim bu kafa doğru değil.
İmam hırsız olursa
İmam hırsız olursa bunun İslam ile ilgisi ne? Papaz homoseksüel ve hırsız olursa bunun Hıristiyanlığı bağlayan yanı olur mu? Din ve inançla yolsuzluğun alakası kurulabilir mi ki, inançsızlıkla veya din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı olmasıyla bir ilişki kurulabilsin.
Din adamları bugüne kadar ‘hırsızlık, yolsuzluk yapın çalın çırpın mı’ dediler? Hangi laik yönetici hırsızlığı mübah gördü? Müslüman toplumlarda da, diğer dinlerde de bazen en üst düzeydeki din adamları, siyasetçiler yolsuzluk batağının tam ortasında yer almıştır. Halen de yer almaktadır. Tıpkı laik devlet adamlarının yolsuzluk veya hırsızlık içinde bulunabilecekleri gibi. Komisyon raporuna bu tanımlamayı koyanlar hata etmiştir…
Rejim-sistem-düzen
Türkiye’de bir rejim var. O hukuk devleti ilkelerinin geçerli olması için çabalıyor. Cumhuriyet, adı. Cumhuriyet laik bir rejim. Çok hukuklu, çok dinli değil. Herkese hukuku ve hukukun üstünlüğü ilkesini savunuyor. Din ve vicdan özgürlüğünü savunuyor. Bir de sistem var. Sistem oligarşiden besleniyor. Oligarşinin içinde kirli siyasetçi, kirli işadamı ve kirli bürokrat yer alıyor. Bunlar İslam’ı da, laikliği de kullanıyorlar. Sistem bir düzen oluşturmuş. Düzen Cumhuriyet ve laiklikle savaşıyor. Hukuku yok etmeye, teslim almaya uğraşıyor. Sistemin yarattığı düzenin adı; ‘Hırsızlar demokrasisi, katiller düzeni’.
Mafya
Türkiye’de yolsuzluğu sistem ve onunla kol kola giren mafya düzeni yapıyor. Yurttaş rahatsız. Türkiye ayakta. Cumhuriyet rejimini yani hukukun üstünlüğünü korumaya çalışıyor. Sistemi ve düzeni elinde bulunduranlara karşı amansız bir savaş var. İşte bu mafyaya karşı savaşın adı ‘Temiz toplum’ mücadelesi.
Yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, cinayet ve torpil sisteminin sağcısı, solcusu, İslamcısı, muhafazakarı, demokratı, muhafazakar veya Müslüman demokratı olmaz. Hırsız hırsızdır, katil katil, düzenbaz da düzenbaz. Üstelik senin hırsızın iyi, benim hırsızım kötü olmaz. Bu sistemi ve düzeni yıkıp; rejimi, Cumhuriyet’i, hukukun üstünlüğünü esas kılmak gerekiyor. Bu kavgada en önemli pozisyon Türk halkının yüreği Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Yüce Meclis kendi ilan ettiği laiklik ilkesinin ahlakını savunmakla mükelleftir. Hiç kimse laikleri veya laikliği yolsuzluk, ahlaksızlık üretmekle suçlayamaz. Suçlarsa düzenin adamı olur. O zaman da Meclis ve hukuk gerekeni yapmalıdır. Meclis’i o cümleyi rapordan atmaya davet ediyorum.