18.06.1998
Çiller, iktidari sirasinda can düsmani belledigi Alaattin Çakici’yi neden yakalayamamis? Yurtdisina Çakici’nin yakalanmasi için gönderdigi görevlilerin operasyonunu son anda kim, nasil engellemis?
Degisim sözcügü günlük yasamimizin tilsimi haline geldi. Küflü koltuklarin degismez liderleri, seçim meydanlarinda nutuk atma gerekliligini hissettiklerinde, üzerlerindeki agir kokuyu söyle bir silkeledikten sonra ‘Bu düzen degismelidir’ diye bagirmiyorlar mi? Cani sikilan aydin, demokrasi taleplerini numaralandirdigi degisim istegine baglamiyor mu? Birinci Cumhuriyetimiz olmadi, ikincisi lazim: Amasya’nin bardagi, bir olmadi, bir daha.
Türk siyasetinin 40 yildir her türlü nimetini yasayan, alti kez gidip yedinci kez iktidara gelen Süleyman Demirel bile degisim istiyor. Neden? Çünkü sistemin tikaci haline gelenler, gönderilemiyor da ondan. Rant kavgasi politikacinin ekmegi, isadaminin gelecegi, bürokratin rüsveti. Rejimi çalistirmayanlar, degistirmeden yana bagiriyor.
Adaleti isletemeyenler, egitimi düzenleyemeyenler, hastaneleri çalistiramayanlar; koltuk sallaniyor korkusunu bastiramayanlar; ‘Küçük olsun ama benim olsun’ fasizminden kurtulamayanlar; ‘ne zaman adam olacaklarina’ bir türlü karar veremeyen, günlük lafazanliklarla sorunlarina çözümler arayanlar için deniz bitti.
Balik baştan kokuyor
En çok yakinanlar rüsvet dagitmak için Ankara’da bürokrat kapisi asindiriyor. Namuslu adamlarin üstüne çarpi atabilmek için her kabineye bakan sokma kavgasinda ne cinayetler isleniyor! Yurtdisina kaçirdiklari paralarla kendilerine ikinci vatan satin aliyorlar. Olusturduklari tarikatlarla, cemaatlerle Anadolu Islami’nin aydinligini, karanliklarla bulusturmak için söylenmeyen yalan, yapilmayan sahtekârlik kalmiyor. Parlamento kiskaca alinmis. Kokusmayi, beslendikleri çöplükler araciligiyla adim attiklari her kuruma bulastiriyorlar.
Toplumun her kesiminde bu tür olusumlarin faturalari ödeniyor. Özel okullarda üst gelir gruplarindan insanlarin çocuklari bellerinde oyuncak tabancalar, biçaklarla okullarina gidiyor. Mafya, aileyi ve gelecegimizi tehdit ediyor. Çünkü evlerde her türlü derdin çözümü olarak o konusuluyor. Düzenden yakinanlarin yönettigi, sekillendirdigi devlet, basi sikistikça mafya babalarina müracaat etmiyor mu? Yani atasözü gerçek oluyor: Balik bastan kokoyur.”
Demoklesin kilici gibi zenginliklerin basinda dolanip duran mafya babalari, nasil oluyor da bu kadar etkin kiliniyor? Iste iki örnek.
Alaattin Çakici ile Tarik Ümit ayni zamanlarda MIT’e basvuran ve ‘Bizden yararlanilsin’ diyen iki kisi. Tarik Ümit öldürüldügünde MIT’in elemani idi. Kadro derecesi de, diger bilgileri de mahkeme dosyalarinda duruyor. Kaçirilip öldürüldügünde, çetelerle özdeslesmisti. Kendisini kaçirip öldürenlerle birlikte pek çok olaya karistigi biliniyor. Bize göre içinde bulundugu cinayet sebekesinin paylasamadigi paralari ya da sirlari yüzünden öldürüldügü kesin.
Alaattin Çakici ise MIT içinde hep birilerinin korumasinda idi. Ankara’da arandiginda dönemin Emniyet Müdürü Mehmet Agar ile Çiftlik Lokantasi’nda yemek yiyip teslim oldu. Istanbul’a kadar, Ankara’dan gelen MITçiler kendisine refakat etti. Bugün de ayni koruma ve kollamanin ‘agabeylik’ düzeyinde bazi adlarla devam ettigi kesin. Yurtdisindan birkaç telefonla sagladigi bütçe neredeyse 3-4 milyon dolarin altina düsmüyor.
Simdi soralim bakalim; bugünlerde meydanlarda bu düzenden en çok yakinan Sayin Tansu Çiller, iktidari sirasinda can düsmani belledigi Çakici’yi neden yakalayamamis?
Yurtdisina sirf Çakici’nin yakalanmasi için gönderdigi daire baskani düzeyindeki devlet görevlilerinin son dakika operasyonunu kim, nasil engellemis?
Özel görevli memurlar Amerika’da oldugunu saptadiklari; hatta 20 metre yakinina kadar sokulduklari halde Çakici’yi niçin yakalayamamis?
Niçin bu kisilere geri çekilin talimati verilmis?
Birilerinin elini kolunu tutan sey, sakin ola ki Çakici’nin sag ele geçirilip konusturulmasi korkusu olmasin?
Düzen yerine önce su kafalari degistirmeye ne dersiniz?
Politikacilarimiz, bugün çok üst düzey makamlarda oturan siyasi liderlerinin adlarini da verdikleri telefon konusmalarinda, mafya gruplarinin liderlerine selam ve saygida kusur etmiyorlar:
“Aman kendine dikkat etsin. Yakalanmasin” demekten kendilerini alamiyorlar. Sonra da o telefon konusmalarinin kasetleriyle yapilan santajlara boyun egiyorlar.
Korkunun kralliği
Korkunun kralligi Ankara’yi esir aliyor, Istanbul’da taht kuruyor. Banka alinip satilmasindan adalet dagitmaya kadar her sey babalardan soruluyor. Babalarin iktidari pekisiyor. Adalet can çekisiyor.
Babalar ve politikacilar arasindaki iliskiler asla birbirine karismiyor. Bir Baba’nin, bir diger Baba ile sorunu müzakereler, olmazsa alt düzeydeki tetikçiler arasinda düellolarla hallediliyor. Her Baba’nin yaninda gizli servisten, polisten, politikacidan ‘ortaklar’ bulunuyor. Mafya köklerini devletin derinliklerine sariyor. Alaturka sermayemiz kendi cellatlarini beslemekte oldugunun farkinda olmadan, cülus dagitir gibi mafya organizasyonlarina dolarlar yagdiriyor. Mafya babalari yoksul Anadolu çocuklarini yasamlarinda görmeyecekleri zenginliklerle tanistiriyor.
Cezaevleri mafya üssü gibi kullaniliyor. Telefonlar, silahlar, kadinlar, özel odalar, özel ziyaretçiler, uyusturucular, içerde gözüküp disarda eglence yerlerinde dolasmalar cezaevi raconundan sayiliyor.
Bir çikolata fabrikasini alan isadami, cezaevinde bulunan Kürsat Yilmaz’in telefonuna yanit verdiginde, sasiriyor. Yilmaz, “Neden malini aldigin adamin hakkini tam vermiyorsun?” diye soruyor.
Araya girenler Kürsat Yilmaz ile son on yilda devlet ihaleleri ve politikaci dostlari sayesinde holding sahibi olan isadaminin, birkaç milyon dolara anlasmasini sagliyorlar.
O sirada cezaevinde bulunan Kürsat Yilmaz’i politikacilar, polisler, askerler, sanatçilar ziyaret ediyor. Ziyaretçilerin arasinda Cumhurbaskani Demirel’in çok eski korumalarindan, yeni danismanlarindan Hayrettin Gökdemirde var. Gökdemir’in Yilmaz’i ziyareti üzerine su iddialar ortaya atiliyor:
Halen Mercedes kaçakçiligi suçundan tutuklu olan, hatta ‘giyabinda’ yargilanan oglu Arif Gökdemir (Çünkü ogul Gökdemir Bolu Cezaevi’nden Ankara’daki 1. Agir Ceza Mahkemesi’ne bir türlü getirilemiyor. Tipki yillar yili yakalanamadigi gibi) için bir ricada bulunmaya gitmistir. Ya da Çankaya tepelerinde çok sevilen bir holding patronunu Yilmaz’in elinden kurtarmaya.
Sira İçişleri Bakani’nda
Cumhurbaskanligi, Hayrettin Gökdemir hakkinda cezaevinde böyle bir mahkûmu ziyaretten sorusturma açmis olsa gerektir. Bu sorusturmanin sonucu kamuoyuna açiklandiginda biz de gerçegi ögrenmis oluruz. Adalet Bakanligi, üzerlerine baski kurularak cezaevini yolgeçen hanina çeviren yöneticiler için bir sorusturma açip, onlari görevden almis. Bir de Içisleri Bakani görevlerini hatirlarsa…
Mafya diye, çete diye ünlenenlerin hepsine bakin. Ya ortaya çikislarinda ya da ün yapmalarinda yeraltinda yildiz üretme fabrikasi gibi çalisan devletin büyük payi, destegi vardir.
Bu isi temizlemek de devletin görevidir. Daha demokratik, gelismis bir Türkiye için, önce Ulusal Kurtulus Savasi’yla elde ettiklerimizi korumaliyiz. Demokrasiye sahip çikmaliyiz. Düzeni yönetenler, sloganlastirdiklari degisim sözcügünün, tilsimini öncelikle mafya ile mücadelede göstermelidir. Bizim degisimini istedigimiz sey Kemalist düzen degildir. Onu uygar dünya ile bütünlestirip Türkiye’yi yüceltmektir. 75 yillik Cumhuriyetimizi, halkin katildigi demokrasiyle bulusturmaktir. Dedelerimizin yaktigi özgürlük ve bagimsizlik atesinin korunu ne sart altinda olursa olsun torunlarimiza emanet etmektir. Degisimi arzulayan devlet büyüklerimiz kararlilarsa ise kendi koltuklarini yeniden düzenlemek yerine mafyayi ezmekle baslasinlar.