23.09.1999
Cezaevindeki mafya savaşının baş aktörü Hakan Çillioğlu, çatışmayı başlatırken arkasındaki ‘eski devlet görevlileri’ne ne kadar dayandı, bilinmiyor. Bu kavga, karşımıza yeni bir ‘baba’ çıkarabilir
Mafyanın devlet denetiminde (cezaevlerinin içinde) başlayan savaşı, çetelerin iç yapılanmasında yeni güç dengeleri oluşturacaktır. Neden mi? Basit; sokakta yeterince beslenemeyen çeteler (bu konuda bir önceki hükümetin verdiği kararlı mücadele nedeniyle), cezaevlerindeki rantın paylaşımı için birbirlerinin gırtlaklarını daha bir farklı sıkacaklar.
Cezaevlerinde kim hâkim olursa, sokakta da onların sözü geçecek. Haraçlar ona göre toplanacak ve dağıtılacak. Yıllık milyarları aşan cezaevi haracının aslan payını da savaşın galibi alacak.
Bu, mafyanın dinamiği. Buna yol açan ve büyüten sebep, cezaevinde denetimi sağlayamayan Adalet Bakanlığı, sokakları mafyaya teslim eden veya mafyayı gizli operasyonlarda kullanan İçişleri Bakanlığı birimleri ve gizli servisler. Bu devlet birimleri mafyanın, çete üyelerinin ‘ahlakı’ olduğunu varsayıyorlar. Onların milliyetçilik türkülerinin, yüreklerinden kopan ezgiler olduğunu sanıyorlar. Böyle düşünenler işte tam bu noktada en büyük yanılgılarını yaşıyor. Çünkü mafyanın, çetenin ahlakı yoktur. Alışkanlıkları vardır. Onlar paraya taparlar. İlkeleri yoktur. Varolan şeyler gelenekleridir. O gelenekleri de en barbarları, kendi korkularına göre şekillendirmiştir. Devletin görev verdiği mafya grupları birbirleri ve devletle ilgili bildiklerinin hepsini satmışlardır. Bildiklerinin çoğunu da yabancı gizli servislere sattılar. Susurluk sonrasında yaşadıklarımız bu söylediklerimin en güzel delilleridir.
İnfaz planı ters tepti
Türkiye’de son dönem çete mücadelesinde gelinen noktayı, hatayı, sorunları irdelemeden önce gelin cezaevlerinde yaşanan çatışmaların gerçek boyutlarını şöyle bir görelim. Yani olayları karmaşadan kurtarıp doğal zeminlerine indirgeyelim.
Bayrampaşa Cezaevi’nde 20 Eylül’de çıkan çatışmada karşı karşıya gelen mafya grupları ‘Karadenizliler’ olarak adlandırılan büyük organize suç çetesinin unsurları. Ölen altı kişi arasında Alaattin Çakıcı adlı çetebaşının üç, Aydın Yıldırım adlı çetebaşının bir adamı bulunuyor.
Bunlara karşı silahlı çatışmaya girişen Hakan Çillioğlu aranmakta iken Ankara’da üst düzey bir emniyet yetkilisinin koruması altında bulunduğu iddia edilen Adem Halim Sarıalioğlu’nun ofisinde ele geçmişti. İfadelerinde Sarıalioğlu ile ilgili ilginç şeyler anlattı. Bu ayrı bir konu.
Hakan Çillioğlu’nun, Cenk Çillioğlu adlı bir mafya üyesi kardeşi bulunuyor. Cenk Çillioğlu, 7 Eylül’de yine bir Karadeniz grubu üyesi olan Seymenler’den Gürol Seymen’i öldürdü. Sürmeneli bu aile Çillioğullarından intikam için fırsat kolluyordu.
Bu olanağı kendilerine Bayrampaşa’da Karadenizli Çakıcı’nın yeğeni ve tetikçisi Kenan Ali Gürsel’in tanıyacağı beklentisi içinde olan Seymenlerin, Bayrampaşa Cezaevi’nde Hakan Çillioğlu’nun öldürülmesini istedikleri belirtiliyor. Ancak buna Gürsel’in, “Çillioğlu’nu başka bir cezaevine göndertin, orada infaz gerçekleşsin” yanıtı verdiği ifade ediliyor. Ancak son gelişmeler bu infaz pazarlıklarının Hakan Çillioğlu tarafından da duyulduğunu ve içerde bir karşı savaş oyununun oynandığını gösteriyor. Hakan Çillioğlu, Gürsel’i ve yanındakileri öldürüyor. Çıkan çatışmada altı kişi öldü. Ölen iki kişinin mafya grupları arasında tanınmışlığı yok.
Hakan Çillioğlu’nun bu saldırıyı başlatırken arkasında bulunan eski devlet görevlilerine ne kadar dayandığı net değil. Böyle bir ihtimal için bulgular elde edilirse, o zaman bu kavga mafya savaşları sonunda karşımıza yeni bir ‘baba’ çıkartacak demektir. Çünkü Türkiye’de arkasında devlet gücü olmadan ne mafya olunabilir, ne de ‘baba’.
Bu arada Çakıcı’ya düşman mafya gruplarının bu işin içinde olup olmadığı yönünde de bir bilgi elde edilemedi daha. Bu grupla geçenlerde ölen Çakıcı düşmanı Dündar Kılıç’ın önemli bağlantıları bulunuyordu. Kılıçların yeraltı dünyasındaki ünü belirli cezaevlerindeki hâkimiyeti ellerinde tutmalarıyla pekişmişti. Kılıç ailesiyle Çakıcı arasındaki kavganın bu işe bulaşmışlığı olasılığı da önemli. Buna da bakmak gerekiyor.
Olayın Çakıcı açısından bir karmaşık tarafı yoktur herhalde. Su testisi su yolunda kırılır. Çakıcı, Fransa’da ‘Şerefimi yitirdim’ diye cezaevi koşullarını eleştirirken, adamları Bayrampaşa Cezaevi’nde müdürün odasının yanında öldürüldü. Fransa’daki ‘şerefsiz’ cezaevleri ile ‘Türkiye’deki şerefli cezaevleri’ arasında işte bu kadar ‘küçük’ bir fark bulunuyor.
Savcı da açıklayamaz
Bayrampaşa Cezaevi’yle ilgili olarak bu köşede yazılanları tekrarlamak istemiyorum. O cezaevinde bomba, silah, uyuşturucu dahil her şey var. Bunları oraya nasıl sokuyorlar sorusunun yanıtını İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ferzan Çitici açıklamalıdır. Ama açıklayamaz. Dün de, bugün de yaptığı açıklamalar havanda su dövmenin ötesine geçmiyor. Geçemiyor. Çünkü artık kontrol diye bir şey söz konusu değil cezaevlerinde. Sadece birincil sorumlu Çitici değil, bu ülkenin başbakanı bile cezaevleriyle ilgili doğru bir şey açıklayamaz.
Bu düzende cezaevleri başlı başına bir rant kapısı çünkü. Bundan bürokratı, gardiyanı, tutuklusu, hükümlüsü yararlanıyor. Çarka çomak sokturmazlar. En iyi cezaevi deyip, örnek olarak topluma sundukları Eskişehir’de yaşanan kepazelikleri gördük. Hücre sisteminin uygulandığı cezaevine güya silah ve uyuşturucu giremeyecekti! Daha 15 Ağustos’ta Susurluk çetesi ile Karagümrük çetesi silahlı çatışmaya giriştiler. Çatışmada tam 38 el ateş edildi. Susurlukçu, uyuşturucu taciri Yaşar Öz açıklama yaptı: “Karagümrükçüleri mermi manyağı yaptık.” Nerede? Eskişehir Cezaevi’nde!
Adalet Bakanı dahil bu sistemin ilgililerinin yüzüne mafyanın fırlattığı bir boş düello eldivenidir bu sözler. Karşılığını devlet yerine getirip, cezaevlerini mafya kontrolünden alsaydı, Bayrampaşa Cezaevi’nde altı kişi ölmezdi. Ama ne bugün, ne de yarın bu gerçekleşecek. Sistemi yönetenler bunu başaramazlar. Mafyanın belini kıramazlar. Çünkü bunun için farklı ve etkin bir reform gerekli.
Tantan’ın eli kolu bağlı
Sokaklarda da yeni yasanın çıkmasına rağmen organize suçlarla mücadele azmi kırılmış durumda. Emniyet’e yeni yasanın uygulanabilirliğini sağlayacak para akmıyor. Hükümeti yürütenler, çete ve mafya mücadelesini yapanların moral değerlerini dahi yukarıda tutacak bir kararlılık içinde değiller. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan yorgun. Valiler kararnamesini çıkartmasına izin verilmeyen bir bakan yorgun olmasın da ne yapsın? Çete ve mafya mücadelesi siyasi desteklerinden ne yazık ki koparılamamış durumda. Mikail Göleli adlı bir eski sabıkalı ve çete üyesinin oğlunun sünnet düğününe katılan milletvekilleri, kapıda gelenlerin plaka numaralarını kontrol eden polislere müdahale ediyor. Yarın Göleli bir suçtan yakalansa neler yapmazlar, gelin düşünün. Bu milletvekilleri kime ne diye sahip çıktıklarını, kimi nasıl temsil ettiklerini biliyorlar mı sizce? Her şeyden ve herkesten çok siyaset ve siyasetçiler ahlaklı olmak zorundadır. Geçmiş bağları veya bağlantıları bu kuralı değiştirmez. Bunu onlara öğretmek de toplumun görevidir.
“Efendim kirlilik her yerde var. Bu toplum böyle. Meclis’te 25 tane sabıkalı milletvekili var” diyenleri duyuyorum. Yanıtım şu: Kirlilik her yerde yok. Toplum kirli değil. Kirliliği arayanlar yöneticilere baksınlar.
Verilen temizlik mücadelesi binlerce yıldır devam ediyor, binlerce yıl daha devam edecek. Yılgınlık bu savaşta kimseye yakışmaz. Üstelik bir sorunlar sadece bize özgü şeyler de değil.
Mafya ve çete mücadelesinde siyasi destekçiler, ekonomik besleyenler ortaya çıkartılmalı. Bunun için de gerekirse Susurluk sonrası operasyonların hepsi yeniden ele alınmalı. Çareyi cezaevlerini boşaltmakta bulanlara sakın aldanmayın. Sorun mafyanın köküne inmekle ve onu yok etmekle çözümlenir.
Alaattin Çakıcı ve diğerlerinin mali ve siyasi destekçilerine, Türkiye’deki banka sistemine bakalım, mafyanın canını yakalım.
Türkiye’yi yönetenler ne dersiniz? Var mısınız?