13 Şubat 2002
İstanbul çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. AB ile İslam Kalkınma Örgütü ortak forumu toplandı. Toplantıya terörizm damgasını basıyor. Toplantının ana gündemi de 11 Eylül saldırıları. Terörizm konusunda 11 Eylül bir milat oldu.
Ama terörizm o kadar eski ve köklü bir kavram ki, onu 11 Eylül tarihine veya bu tarihin yarattığı kalıplara sıkıştırabilmek mümkün değil. Çünkü insanlık terör ile birlikte yaşamak diye bir kavram üretmiş durumda. Aslında bunların hiçbiri yeni değil. Ama nedense herkes yeni duyuyor gibi şaşkın. Tıpkı Aleksi Boşkoyev’in dediği gibi: “Sanki yeniymiş gibi dünyayı büyüleyerek ve şaşırtarak ve insanoğlunun doğurganlığa değil de, insanların unutkanlığa tanıklık ederek bu kadar çok ahlak ve politika sistemini birbiri ardına bulması, unutması, yeniden keşfetmesi, kısa bir süre sonra yeniden ortaya çıkmak üzere tekrar bunları unutması inanılır gibi değil.”
Terör ve teröristin kabulü
Terörü yaşamın mücadele değerlerinden biri olarak görmek, aslında onu kabullenmek, terörizm ile mücadelede önemli bir nokta. Burada terörün ve teröristin tanımı da ön plana çıkıyor. Bu konuda nedense medeniyetler arasında bir uzlaşma ve ortak tanım yok. Çünkü terörizm aynı zamanda medeniyetlerin (çoğulcu anlam yükleyerek kullanıyorum) birbirlerine karşı kullandığı bir araç. Savaş aracı. Çünkü para ve yarattığı güçten egemenleşenler “özgür olalım,” derken, “Siz görüşlerinizi bildirin, kararı ben veririm” diyen diktatörler haline dönüşüyorlar. 11 Eylül sonrasında yaşananlar bunun en önemli göstergesi bence.
Medeniyetler arasında bir çatışma, ya da dinler arasında bir terör savaşı tek başına bugün içinde bulunduğumuz büyük kaosu anlatmaya yetebilir mi? Bence yetmez. Usame bin Ladin ya da başka teröristler tarihin akışına sadece öldürerek hükmedebilir mi? Hayır. Tarihi terör ve terörizm karşıtlarının yanlışları belirliyor. İsrail ile Filistin sorununa bakın. Kim terörist, kim değil?
İstanbul toplantısı büyük fırsat
İstanbul toplantısı bu yanlışlardan kurtulmada önemli bir adım. Türkiye’yi kutlamak gerek bu toplantı için. İsmail Cem alkışlanmalı. Ama en önemlisi bu toplantıların devamlılığı olmalı. Bu toplantıları devam ettirir, globalizm karşısında gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerin tanımlarını, tavırlarını, durumlarını netleştirirsek, diyaloğu kesintisiz kılarsak kazanırız.İran Dışişleri Bakanı ne diyor: “Terörizme karşı Birleşmiş Milletler çatısı altında bir ortak mücadele konsepti yaratmalıyız.” Bunu dün ülkesi adına konuşurken söyledi. Amerikan Başkanı Bush’un “İran Kuzey Kore ve Irak” noktasındaki uyarılarının üzerine söylenen bu sözler dikkate alınmalı.
İslam, Hıristiyan çatışması… Veya ekonomik olarak gelişmişler ile gelişmekte olanlar arasındaki sürtüşmelere terörizmi bir araç olarak görmeden bakmayı ancak diyaloglarla öğrenebiliriz. Ama hiçbir şey yeni değil. Bunu iyi bilmeli ve ona göre adım atmalıyız. Her şey eski. Ölümler, savaşlar, yöntemler… Tarihin karanlıklarında bunlarla hep yüz yüzeyiz. Tartışılanlar da, karar verilmesi gerekenler de eski. Burada yeni olan insan uygarlığının bugün ulaştığı noktadır. Bu nokta terörizmi kabullenememektedir. Bu nedenle yeni törer ve terörizm tanımlarını bir an önce yapmalıyız.
Bu tanımın içinde mutlaka dünyanın kaynaklarının eşitlikçi tüketimini ve ortak yararlanmaları etkin kılacak yaklaşımı sağlayacak düzenlemeleri koymalı insanlık. Buna giden yol samimiyettir. Samimiyeti yakalarsa dinler ve medeniyetler arasındaki liderler, barış kapılarını da aşabilirler. İstanbul kan ve gözyaşıyla yoğrulu tarihiyle; samimiyetle yapılacak yeni tanımların karargahı olmaya en çok yakışan şehir bence. Bu fırsat iyi değerlendirilmeli