21 Ekim 2003
Türkiye’de iş dünyası asla uzak görüşlü ve planlayıcı olamıyor. Genel hareket tarzını intikam ve rakip yok etme üzerine kuruyor. Bir fıkra vardır hani, melek, Yahudi tüccarın kapısını çalıp ‘Ne istersen iste gerçekleşecek, ama sen ne istersen onun iki katını komşun Moris’e de vereceğiz’ demiş. Bunun üzerine adam’ tek gözümü kör edin ‘ diye yanıt vermiş. Türk işadamları pastayı büyütmek, yeni iş ve etki alanları yaratmak yerine öne çıkan rakiplerini batırmak için her şeyini ortaya koyuyor. Öyle şeyler yapıyor ki, devir değişip az bir zaman sonra kendi kapısı çalındığında kurduğu tuzağın kurbanı oluyor. Men dakka dukka; çalma kapımı çalarlar kapını, sözündeki gibi.
Kurumsal olamıyoruz
Türk iş dünyası bu kısır anlayışı nedeniyle sürekli yükselen ve yok olan işadamlarıyla doludur. Bunlar genellikle siyasilerle gelip giderler. Burada etkin olanlar genellikle siyasilerdir. Çünkü onlar da finansmanlarını, yarattıkları işadamları aracılığıyla yapma tercihindeler. Sonuç kurumsal olmayan yapılanmalar ve yönetilemeyen Türkiye gerçeğidir. Yolsuzluk ve yoksulluktur.
Zenginlik ve hukuk
Siyaset ekonomi dünyasının belirleyeni oldu mu, ortaya iş yapmayan, üretmeyen , sadece rakipleri üzerine çalışan iş dünyasının talimatlarını yerine getiren ekonomi politikaları kalıyor. O zaman da rakip batırmada en ucuz ve zahmetsiz yol kullanılıyor. Siyasetçiyi ve elinde tuttuğu kamu erkini kullanarak rakip yok ettirmek. Bu Türkiye’de öyle yaygın kullanılan bir yöntem ki, kimi hırsız ve arsızlara karşı girişilen operasyonlar da toplumda böyle algılanıyor. O zaman da hukuka ve kamu yönetimine inanç sarsılıyor.
Türkiye’de bu anlayışları ortadan kaldırmak için Türkiye’nin üretimini, zenginini arttıracak, çalışanların yaşam ve iş kalitelerini yükseltecek yasal düzenlemelere ihtiyacı var. Bugün kamuoyunda tartışılmaya başlanan yolsuzluk ve bankalarla ilgili yasal düzenlemelerin kaynaklarının tepki olduğuna inanıyorum. Okuduğum metinler birilerinin bugünkü tepkilerini yatıştırabilir, ama gelecekte sorunlara sorun ekler. Bunlardan kurtulmanın yolu hukukun bağımsız ve güçlü olmasını sağlamaktır. Kimse yatkın tarihi göz önüne almadan adım atmasın. Bakın Sadettin Tantan’a ve yaptıklarına. O zamanlar popülist bir biçimde alkışlanıyordu. Oysa şimdi kimse böyle bakmıyor. Halk da olayları popüler pencerelerden görmediğini seçimlerde ortaya koydu.
Yolsuzluk mücadelesi
Yolsuzluk mücadelesini tekrar tekrar yazıyorum ancak şeffaf devlet, hesap veren bürokrat, bağımsız yargı yaratarak aşabiliriz. Türkiye’de parlamento toplumu sağlıklı işler hale getirir. Hukukun üstünlüğüne önce yasama organı inanacak. Hukuku önce yasama organı savunacak. Sonra hakimler onu uygulayacaklar. Siyasetçiler intikam alma veya rakip batırma amaçlı oyunların içinde olmayacaklar. Çünkü iktidarlar gelip geçiyor, yasalar kalıyor. Sonra o yasalarla mücadele etmek durumunda hazırlayanlar kalabiliyor. Böyle pek çok örnek var Türkiye’de.
Tepki yasalarıyla finans kesiminin sorunlarını büyütür, içinden çıkılmaz hale getiririz. Yolsuzluk mücadelesini idam cezasıyla dahi önleyemeyiz. Bunların yerine işi kökünden çözecek değişimleri yaratmalıyız. Bunu yapacak tek irade TBMM’de bulunuyor. Meclis bu ulusun yüreği ve aklı olarak olayları şunun bunun penceresinden değil, Türkiye’nin penceresinden görmelidir.