27 şubat 2001
Ankara’da herkes aynı şeyi söylüyor: “İstikrar programı uygulanırken eksikler vardı. Bünyesel sorunlar giderilemedi”. Dinledikçe, “Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olurmuş” atasözünü anımsadım. Gerçi araba devrilmeden önce söylenenleri dinleyen var mıydı ki?.. Ankara her olay sonrası olduğu gibi işi çok iyi bilen adamların kenti olmuştur diye düşünüyordum. Yanılmışım. Boşalan koltuklara hiç de öyle fazla bir rağbet yok. Herkes koltukların ateşten gömlek olduğunun farkında. Şimdi boşalan Merkez Bankası Başkanlığı ile Hazine Müsteşarlığı için adlar değil de hükümet üyeleri kendi aralarında tartışıyorlar. Bir de düzeltme yapalım hem Merkez Bankası Başkanı hem de Hazine Müsteşarı, görevlerinden istifa etmiş değil. Her ikisi de emeklilik taleplerini belirterek koltuklarını bırakmışlar. İstifa yok, emeklilik var. Merkez Bankası Başkanlığı’na Ercan Kumcu’nun getirilmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Ercan Kumcu olmadı. Şimdi eski SPK Başkanı Ali İhsan Karacan dahil olmak üzere pek çok kişinin adı geçiyor. Hazine için ise IMF ve dış mali piyasalarla ilişkileri çok iyi bilen bir kişi aranıyor. Bu konuda Hazine Müsteşarlığı’nın içinden bir atama bekleniyor. Çünkü IMF ile ilişkilerde etkin olunması isteniyor. Kur politikalarında başarı için Merkez Bankası ile Hazine’nin başına hemen atama yapılması gerekiyor. Gecikilirse piyasalar bundan olumsuz etkilenecek. Ama Ankara’da ya teklif götürülenler işi istemiyor, ya da adlar üzerinde hükümet bir türlü uzlaşamıyor. Paraya patron bulmakta bu kadar zorlanan hükümet bir daha zor gelir Türkiye’ye.
MERKEZ BANKASININ SUÇU NE
Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel neden suçlu? Niye görevden gitmek durumunda kaldı? Aklı başında birkaç önemli eleştiri dile getirildi bana. Bunların en çarpıcısı Ziraat Bankası ile Halk Bankası’nın kriz sırasında içine girdiği nakit darlığının Merkez Bankası’nca karşılanmaması. Kriz sırasında her iki banka da öz kaynaklarından bir bölümünü hortumculara kaptırmanın verdiği sıkıntı içinde bulunuyorlar. Bu iki bankaya borç veren özel bankalar paralarını istiyor, ama nafile. Ziraat ve Halk bankaları nakit paraya sıkışınca doğruca Merkez Bankası’na başvurup para verin diyorlar. İşte tam bu noktada Gazi Erçel devreye girip, bu bankalara para verilmesini durduruyor. Bunun para politikalarını olumsuz etkileyeceğini düşünüyor. Ama Ziraat ve Halk bankaları para alamayıp, para da veremeyince alacağı olan özel bankalar sıkıntılı saatler yaşıyor. Bu durum açık pozisyonlarının kapatılamaması durumuyla da desteklenince, bir anda bankacılık sektörü kriz içinde kalıyor. Merkez Bankası, bankaların ve piyasanın durumu bu denli abartacağını hesaplayamıyor. Saatler sonra Merkez Bankası gerekli ödemeleri yapıyor, bankalar sıkıntılarını gideriyorlar. Ama iş işten geçmiş oluyor. Bu sırada Ziraat ve Halk bankalarının içine düştüğü durumu değerlendirmemek de bir başka açmazı oluşturuyor.
Şimdi Ankara’da kamu bankaları ile ilgili sıkıntıların nasıl giderileceği konuşuluyor. Çünkü bu bankaların görev zararlarının katrilyonlara ulaşmış olması en önemli açmaz. Kamu bankaları – siyaset ilişkisi Ankara’da önümüzdeki günlerde çok can yakacak gibi gözüküyor.
ALIN SİZE COTTARELLI
Krizden buyana Ankara’dayım. Kaldığım otelde IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Coterelli de kalıyor. Adamlarıyla birlikte. Akşam yemeğini önlü arkalı masalarda yedik. Sabah kahvaltı ettik. Dünya Bankası Cottarelli’nin üstüne bir ekip daha göndermiş. Onlar da bir başka masada yediler yemeklerini. İki heyet arasındaki soğukluk hissediliyor. Cottarelli ve ekibi, üstüne kuma gelmiş gibi duruyor. Cottarelli iki kez yemek sırasında karşı masayı ziyaret etti, ama iki ekip birbirinden uzak. Adamlar nasıl batırdık ülkeyi diye birbirlerini denetliyorlar. Bizim garsonlarla konuştum, Cottarelli’ye veryansın etttiler. Hepsi, “Öncelikle sıktığımız bir kemer vardı, bu adam sayesinde o da kalmadı”, diye yakındılar. Sonra Cottarelli’yi değerlendirmeye başladılar. En çok onlarla muhatap oluyor ya…
“Abi… Sabah hep aynı şeyleri yer. Adam bir donuk sorma. Yürürken de öyle . Yaşama dair bir acelesi yok. Rahat. Son zamanlarda yüzü asık. Ama çok da keyifsiz değil. Biz çarpım tablosunu iyi bilmediğini biliyoruz. Ekonomiyi nasıl bilir, bilmeyiz. Ama bu adamın eline kalırsak, ekonomi bundan da öteye gitmez.”