11.05.2000
Tevhid’in lider kadrosundaki Mezarcı, Mumcu suikastı nedeniyle sorgulanmalı. Üç İranlının, bombanın yerleştirilmesinden bir gün önce geldiği, yerleştirdikten sonra döndüğü anlaşıldı
Tuncay ÖZKAN
Uğur Mumcu suikastının bütün failleri toplu halde düğün yapmışlar. Şimdi bu düğün görüntüleri de gelir yakında. Hepsi kol kola halay çekerken görülür. Alın size bir Susurluk daha. Onların hepsi aynı düğünde olur, kol kola olur bundan sakın kötü bir mana çıkartmayın. Doğan çocuk tarihleri kılı kılına bulur. Bundan da bir kötü sonuç çıkartmayın. Kalbinizi bozmayın. Sanık yakınlarının öyküsü bana gerçeklerden uzak geliyor. Bir de elde bulunan bu grubun
önemli adlarından Hasan Mezarcı ileri fırlıyor. Halen kaçak durumda olan Mezarcı ele geçen örgütün lider kadrosunda bulunuyor.
İpin ucunu yakaladık
Ben bu soruşturmada ele geçen delillerle Uğur Mumcu suikastı soruşturmasında büyük yol alınacağına inanıyorum. Çözüm mü? O bu suikastla ilgili olarak karar verenler, perde arkasındaki kanlı kirli eller ortaya çıktığında ulaşılacak bir nokta. Bugün henüz o noktanın uzağındayız. Ama ipin ucunu yakaladık.
Uğur Mumcu suikastında geçen her gün katillerin katilliklerini bir kez daha yüzlerine vuruyor. Ama onların patronlarına da kaçma, saklanma, yeni muammalar üretme olanağı tanıyor. Bunun için artık çözüldü denilebilecek olay örgüsünün delillendirilmesi aşamasında olabildiğince titiz davranmak gerekiyor. O kadar titiz olunmalı ki bir çapak bulunmamasına dikkat edilmeli.
Ankara’daki sorgulardan gelen bilgiler bize çok önemli gelişmeleri haber veriyor. Önceki gün gece sanıklardan Yusuf Karakuş Ankara’ya geldiğinde kaldığı otele götürüldü ve video çekimleriyle birlikte olayla ilgili anlatımları kayda geçti. Ayrıca Hacıbayram Camii’nde gerçekleşen buluşmalar da kaydedildi. Olayla ilgili ayrıntılar saptandı.
En önemlilerinden biri şu: Suikastta rol alan İranlılardan üçü, bomba yerleştirildikten bir gün önce Türkiye’ye geliyor; bombayı yerleştirdikten hemen sonra da İran’a geri dönüyorlar.
Defalarca yurtdışına çıktılar
Sanıklar Bekir ve Meryem oğlu Ürgüp 1959 doğumlu Mehmet Şahin, Abdullah – Zeynep oğlu Kuşça doğumlu Mehmet Ali Tekin, Tahir – Şaziye oğlu Orta 1963 doğumlu Talip Özçelik, Hasan-Şems oğlu Kızıltepe 1968 doğumlu Abdulhamit Çelik, Salih-Hanife oğlu Bafra 1960 doğumlu Muzaffer Dağdeviren, Nureddin-Ayşe oğlu Artova 1959 doğumlu Hasan Kılıç, Mustafa- Emine oğlu 1957 Tutuş doğumlu Yusuf Karakuş, Mesut – Şahide oğlu 1966 Doğubeyazıt doğumlu Fatih Aydın. Kocaeli-İzmit-Servetiye nüfusuna kayıtlı, Hasan-Emine oğlu 1936-Servetiye doğumlu Arif Tarı ile ilgili yurtdışı giriş-çıkış araştırmasında 1992 ile 1999 yılları arasında bazılarının 20 kereden daha çok, bazılarının ise en az altı kez yurtdışına çıktıkları saptandı.
Bunların büyük bir kısmının İran ile veya Almanya üzerinden İran ile ticaret yaptıkları, Farsça konuştukları biliniyor. Söz konusu bu kişilerin İran’daki ilişkileri noktasında üst düzey yetkililerle sürekli temas halinde olduğu da saptanmış durumda.
Zaten sanıklar da artık olayla ilgili bilgilerini anlatıyorlar. Bu anlatımlardan yola çıkılarak başka eylemlerle ilgili somut delillere ulaşmak mümkün gözüküyor.
Neden beklendi?
Ancak olay araştırıldıkça ortaya bambaşka gerçekler de çıkıyor. Yukarıda adlarını verdiğim sanıkların tamamı 1993’ten sonra en az bir kere gözaltına alınmış. Hatta mahkemeye çıkmışlar. Mahkemelerde İran gizli servisi ile ilişkili oldukları noktasında itirafları bulunmalarına karşın, nedense salıverilmişler. Şimdi bu adamların hepsininen az bir kere olsun gözaltına alınmaları demek bütün arşiv kayıtlarının gözden geçirilmesi demek. Yani bu sanıkların İran gizli servisiyle ilgili bilgileri hep polisin gözü önünde bulunuyordu. Peki ama neden bunlara hiç bakılmadı? Neden bu olayla ilgili olarak Hizbullah belgesi ele geçene kadar beklendi? Acaba İran gizli servisi ile ilişkide olmak Türk adliyeleri açısından suç sayılmayacak kadar vakayı adliyeden bir olgu mudur?
Türkiye İran kaynaklı terör hareketlerinden çok çekti. Polis elinin altında tuttuğu pek çok kişiyi zamanında üzerine gidip,
iyice sorgulayamadığı için ne yazık ki elinden kaçırdı. Veya engellendi. Bugüne kadar olayla ilgili ilerleyememenin engellenmek veya iç destekçiler sayesinde olayla ilgili hatalı yerlere gitmek dışında bir nedeni olabilir mi? Bütün sanıklar elde ama ne yazık ki sonuç alınamıyor? Neden?
Mezarcı liderlerden
Tevhid grubu? Tevhid dergisinin içerisinde faaliyet gösteren grup, daha sonra Selam gazetesi etrafında toplandı. İran ve Lübnan Hizbullahı’nın etkisi altında bulunuyorlar. İran devriminin açık etkisi gözleniyor üzerlerinde. Mehmet Ali Tekin ve Hasan Kılıç önde gelen adları. Doğu sporlarının yapıldığı salonlarda etkinlik kazanmak istemekteler. Tevhid ve Selam Vakfı bu grubun etkin olduğu kurumlar. Şimdi ilginç bir ad daha çıkıyor ön plana: Hasan Mezarcı. Mezarcı da bu grubun önemli adlarındandı. Uğur Mumcu ile tartışmalarıyla ünlüydü. Her seferinde yenilgiyle terk ettiği bu tartışmalar sonucunda etkisi altında olduğu gruba neler söylediği şimdi daha da önemli. Tevhid grubunun dönemin Refah Partisi içinde milletvekili elde edebilecek düzeyde bir etkinlik sağlaması da dikkate değer. Bu noktada Mezarcı adının altını çizmekte fayda var. Mezarcı bu grup içinde Mumcu cinayeti nedeniyle yeniden sorgulanmalıdır. Almanya’da olduğu sanılan Mezarcı’nın iadesi işlemlerine hız verilmeli diye düşünüyorum.
Emniyet de kendi içine bakmalı
Uğur Mumcu cinayetinin perde arkasına bakarken Tevhidçilerin ilişkilerini ve parasal kaynaklarını da izleyerek pek çok noktaya ulaşmak mümkün olacaktır.
Şimdi olayla ilgili olarak emniyet birimlerinin de kendi içlerine dönüp bakma zamanları gelmedi mi? Emniyetin içinde yıllardır varolduğu tartışılan tarikat ve şeriatçı örgütlenme acaba bu işlemlerin ortaya çıkmasını engelleyen unsurlardan biri değil midir?
Örneğin, Hamdi Ardalı zamanında İstanbul Emniyeti’nde başlatılan soruşturmalar sırasında elde edilen bilgi ve bulgular hep kayıtlara geçmiş midir? Acaba Çetin Emeç soruşturması cinayet sırasında çözümlenemez miydi? Emeç soruşturması doğru dürüst mü yapıldı?
Bir an önce yeni düzenleme
Bugün Uğur Mumcu suikastında gelinen noktanın ilerisine gidebilmek için polisin içinde bulunan bu kadroları da elden geçirmek gerekmez mi? Gerekir elbet. Ama bunların hepsinin bugünkü düzenlemelerle gerçekleştirilebilmesi mümkün değildir. Bugün yapılması gereken şey poliste siyasetin ve kayırmacılığın geçerli olamayacağı bir sistemi kurmaktır.
Bugün yapılacaklar yarının teminatı olur. Artık polisi kendine getirmişken bütün bu düzenlemeler için daha fazla beklemenin bir anlamı olmasa gerekir.
Hasan Mezarcı kimdir?
Hasan Mezarcı, 1991 seçimleriyle kapatılan RP’den milletvekili seçildi. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu olan Mezarcı, TBMM’de sert çıkışları ile dikkat çekti. Her fırsatta Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkilaplarına karşı çıkan Mezarcı, hakaretlerini basın toplantılarıyla sürdürdü. Tepkiler üzerine, kendi partisi RP’den de dışlanan Mezarcı’nın Atatürk’e hakaret nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması istendi. Mezarcı’nın dokunulmazlığı DEP milletvekilleri ile birlikte kaldırıldı. Hakkında çok sayıda dava açılan Mezarcı, bir süre hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra ise mahkemelere katılmayarak yurt dışına kaçtı. (Radikal)