27.04.2000
MHP, Bahçeli liderliğinde yakaladığı büyük çıkışı devam ettirmek istiyorsa, genel başkanının yerleştirmeye çaba gösterdiği ‘demokrasi kültürü’nü kabullenip, yaşama geçirmek zorunda
Tuncay ÖZKAN
Demokrasi kültürü ile geleneklerin çatışmasıdır dün Meclis kapısında ve koridorlarında yaşanan kavga. MHP içinde töre uygulamaları ile demokrasinin kuralları arasında gel gitler görülüyor. MHP’nin geniş kitleleri kavrayan, sorunları çözen ve Türkiye’yi evrensel ölçütlerde dünya devletleriyle bir araya getiren yeni bir çizginin partisi olduğu imajı zedelenmiştir. MHP, dün Şevket Bülent Yahnici aracılığıyla yaptığı açıklamada olayları Fazilet Partisi’nin bir provokasyonu olarak değerlendiriyor. Ama bence bundan çok, iç dünyalarındaki gelgitleri iyi tahlil etmelerinde fayda var. Fazilet Partisi bu gelgit noktasındaki zaafları iyi gözlediği için ‘erkek-ürkek’ sloganıyla MHP içinde olabildiğince geniş yaralar açıyor. MHP’liler ise buna tam da Fazilet Partisi’nin istediği biçimde yanıt veriyorlar. Şimdi kim daha başarılı dersiniz?
MHP Devlet Bahçeli liderliğinde yakaladığı büyük çıkışı devam ettirmek istiyorsa, Bahçeli’nin yerleştirmeye çaba gösterdiği demokrasi kültürünü kabullenmeli ve yaşama geçirmelidir. Kavga ve çatışmadan kaçınarak, uzlaşan, karşı çıkan ama dövmeden, kırmadan bunu yapan bir parti olmalıdır. Aksi halde MHP ile kitleler arasında büyük kopmalar yaşanacaktır. Türk siyasi yaşamı da bundan olabildiğince olumsuz etkilenecektir. Uzlaşma kültürünü MHP’nin içinde yerleştirmek, siyaset dünyamıza büyük katkı olur. MHP içinde Somuncuoğlu olayı yeni bir olgu değildir. Sadi Somuncuoğlu, parti içinde Devlet Bahçeli’ye karşı bir grup oluşturmuştu zaten. Bu grup zaman zaman aldığı desteklerle en fazla 15 kişiye ulaştı. O da Anayasa değişikliği oylaması sırasında. Bir partinin içinde muhalefet elbette olur. Bunun ölçüsünü demokratik kuralların belirlemesi o partinin gücünü ve etkinliğini artırır. Ama töre ve sokak alışkanlıkları ile olaya müdahale edilirse, parti içi muhalefet bastırılmak istenirken ortaya partinin kendisinin ve imajının ağır yara alması durumu çıkar. Bu bir partinin başına gelebilecek en kötü şeydir. CHP’nin bugünkü durumunda iç çatışma en üst etkenlerden biridir.
MHP bu tür olayları Devlet Bahçeli’yi seçerken kurultay salonunda da yaşamıştır. Ama Bahçeli uzlaşan, demokrasiye bağlı ve saygılı kimliğiyle bu yaraları sarmayı başarmıştı. Şimdi yeniden bu görüntülerin yaşanması en çok Devlet Bahçeli için üzücü olsa gerektir.
Çare ‘takım oyunu’
Sadi Somuncuoğlu parti içi muhalefet noktasını MHP içinde Alpaslan Türkeş döneminden bu yana sürüp getiren bir isim. Bugün ortaya çıkan bir unsur değil. Cumhurbaşkanlığı yarışı ile ilgili olarak Süleyman Demirel’in görev süresinin uzatılmasına ilişkin oylama sırasında görüldü ki parlamentoda liderlerin getirdiği öneriler karşısında milletvekillerinin karşı tezleri güçlü, hatta liderinkinden daha etkili olabiliyor. Şimdi önümüzde duran bu soruna bakarken gene dikkatli olmamız gerektiğini vurgulamak istiyorum. O zaman da yazmıştım, parlamento bir değişim ve dönüşümü yaşıyor.
Uzunca bir süredir siyasette bu denli etkileşimler gözlenmiyordu. Bugün ortaya çıkan enerjinin yapıcı olması için liderlerin takım oyununa dönmeleri gerekmektedir. Liderin bencil, milletvekilini dışlayan, toplumdan kopuk olan yaklaşımlarının Meclis’te kabul görmeyeceği ortada. Bu noktada yapılması gerekenlerin başında milletvekillerine danışmak, onları iyi algılayacak kadroları parti ve Meclis yönetimlerine taşımak gerekiyor. Ayrıca TBMM Başkanlığı da bu gelişmeler nedeniyle artık bir sembol makam olamaz. Meclis Başkanları milletvekillerini iyi anlamak ve onların tepkilerini ülke sorunlarına iyi kanalize etmek durumundadır. Yoksa koltuklarının hakkını veremezler. Lider sultası altındaki uygulamalarda Meclis başkanlarına klasik bürokratik işlemler dışında hemen hemen hiç iş düşmüyordu. Şimdi Meclis başkanları ortaya çıkan yeni durumu iyi kavramak zorundalar. Yoksa Meclis’te bu enerjinin kötü sonuçlar doğurması kaçınılmaz olur. Türkiye, cumhurbaşkanını seçerken bu yeni durumu çok iyi tahlil etmelidir. Yoksa değişim ve dönüşüm adına çıkılan yolda, ‘gelen gideni aratır’ olur. Öncelikle kavga kültürü Meclis çatısı altında yok edilmelidir. Kastım tartışma değil, çatışmadır. Yani dünkü görüntülerin bir daha yaşanmaması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
TBMM Genel Sekreteri dün sabah 05.00 sularında Kanunlar ve Kararlar Dairesi’yle kendi odasını basan, işgal eden milletvekillerini sakinleştirebilmiştir. Bundan sonra da yırtılan adaylık başvurularını tutanağa bağlamıştır. Yasaları uygulayan Meclis personeli, yasa yapıcılar tarafından dövülmüş, sövülmüş, baskı altına alınmıştır. Şimdi kim daha ayıplı diye herkesin diğerini göstermesine gerek yoktur. Bu ayıp baskına katılsın katılmasın bütün milletvekillerinin ve saygı kültürünü kurumlaştıramayan Meclis’indir.
Türkiye ilginç bir ülke. Ahmet Necdet Sezer, Anayasa Mahkemesi’ne başkan oluyor, görevinde ikinci yılını tamamlıyor, ama “Biz bu adamı tanımıyoruz” diyebiliyoruz. Çünkü sistem şeffaf ve açık değil. Kulisler ve kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar koltukların sahibini belirliyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı olmak, cumhurbaşkanı olmaktan daha az bir görev değil ki. Protokolde Anayasa Mahkemesi Başkanı, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakan’dan sonra gelen ve o anlı şanlı kırmızı plaka numarası üç olan kişidir. Meclis’in yasama faaliyetlerinin denetimini yapan kurumun başıdır. Şimdi aday olduğu
açıklanır açıklanmaz bir kampanyadır sürüyor. Her yere konuşmaları fakslanıyor. Konuşmaların altı çiziliyor. Anlamları tartışılıyor. Bu konuşmaları kendisinin yazmadığı, aslında okumayı da pek sevmediğinden bahsediliyor. Muhafazakârların desteğiyle Yargıtay’dan Anayasa Mahkemesi’ne gelmiş. Daha pek çok şey söyleniyor. Demek ki bazı makamlara Türkiye tanımadığı kişileri getiriyor. O zaman dönüp dolaşıp sisteme geliyoruz. Sistem insanları sınamadan, denemeden nasıl oluyor da karar veriyor? Sınayıp deniyorsa o zaman neden sonra sahip çıkmıyor? En önemlisi eğer aday kötüyse kurumlar ve kurallar neden hemen o an devreye girmiyor?
Geç kalmış bir karar
Sezer de kendisinin tanınmamışlığından yakınmış çevresine. Yarın oylamadan başarıyla çıkarsa koltuğa oturacağı 16 Mayıs tarihine kadar kendisini tanıtacak bir programı yürürlüğe koyacak. Bence geç kalmış bir karar. Parlamentoda kendisine karşı gelişen tavrın arkasında tanınmaması en önemli etken. Cumhurbaşkanlığı makamını halka açık tutacak, halkla kucaklaşacak, sosyal yönü güçlü bir kişilik olmalıdır Çankaya’da oturacak Sezer. Seçilir ve bunu başaramazsa sıkıntılı bir dönem geçireceğiz demektir.
Şimdi gelelim Ahmet Necdet Sezer’in nasıl ortaya çıktığı sorusunun yanıtına. Mesut Yılmaz ilk liderler zirvesinde altı yedi kişilik bir liste sayarken Sezer’in adını da ortaya atmış. Ama öğrendiklerim çok ilginç bir noktaya getirdi beni. Sezer ile ilgili olarak Başbakan Bülent Ecevit daha bir hafta öncesinden nabız yoklama çalışmalarına başlamış. Bunu Anayasa Mahkemesi üyeleri açıkça dile getiriyorlar. Başkanlarına elçilerin gelip gittiğini, kendilerinin bunu bir hafta öncesinden bildiğini söylüyorlar. Demek ki Bülent Ecevit hazırlık yapmış. Ama o zaman diğer adaylar niye ortaya
atıldı? Sanki ölümü gösterip sıtmaya razı etme durumuyla karşı karşıyayız gibi geliyor bana.
Muhalif tavırlar
Meclis içinde Sezer’in beş liderden destek alarak aday gösterilmiş olmasına rağmen bir dizi rahatsızlık yaşanıyor. Sezer’in Kürtçeye serbesti isteyen geçen yıl yaptığı konuşmadan tutun da, Meclis dışından tanınmayan ve siyaseti hiç bilmeyen bir kişinin adaylığına kadar hemen her noktada muhalif tavırlar sergileniyor. MHP içinde ilk tur konusunda Sadi Somuncuoğlu ile Yıldırım Akbulut’un yüksek oy alacağı beklentisi var. Bu beklenti ilk tur oylamada gerçekleşir ve Sezer’e karşı tutum başarılı olma eğilimi gösterirse, Meclis’te liderler zora girecektir. Eğer liderler adaylarını seçtirtemezse koltukları sallanıyor. Bu Meclis sanki böyle bir şeyi de istiyor gibi geldi bana. Bunun nedeni de ortaya çıkan enerjiyi liderlerin de Meclis’i ve partileri yönetenlerin de kontrol edemez olmaları. Bugün yapılacak oylamada Sezer seçilemezse ve sinir savaşından galip çıkar da direnci ile Fazilet Partisi’nden alacağı oylara bir şey olmazsa üçüncü veya son turda seçilme olasılığı da var. Ama Fazilet Partisi tercihini Sadi Somuncuoğlu veya Yıldırım Akbulut’tan yana kaydırırsa, Türkiye değişim ve dönüşüm yolunca epey gergin günler geçirecektir. Liderler buna izin vermemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Orta yerde duran birikim, yeni anlayışlar ve arayışlar ile oportünizme kayma eğilimi her zaman bulunan bir değiştirme rüzgârı ile karşı karşıyayız. Bakalım geleceğimize ışık tutacak bugün de hangi farkların altını çizecek. Nelerin üstü karalanacak. Hep beraber göreceğiz.