26 Haziran 2001
İstanbul’un çeşitli yerlerinde 5 ayrı binada arama yapan maliye uzmanları Türkiye’nin en büyük mali dolandırıcılık organizasyonuyla karşılaştılar. Barbaros Holding. Orhan Aslıtürk, Muhammet Ciğer, Argun Kızılırmak. Bu kişiler 1986 yılından bu yana hayali ihracatın vergi şampiyonlarına naylon faturalarla olmayan ticaretin parasını aktardı durdular. Bu baskınlar sonrasında devlet bir de baktı ki holding görüntüsü altında çalışan sahte fatura düzenleme ve fiktif ihracat işlemleri yapma organizasyonu atı da, mülkü de alıp sınırları çoktan aşmış.
Maliye’nin 1996, 1997 ve 1998 yıllarını kapsayan incelemesinde ele alınan şirket sayısı 286. İncelenen fiktif ihracat tutarı 1 milyar 730 milyon dolar. İncelenen sahte fatura tutarı ise 2 katrilyona yakın. Soruşturmayı yürüten savcılık sayısı sekiz. Orhan Aslıtürk ve Muhammet Ciğer’in tespit edilen mal varlıkları üzerine haciz konuldu. Kaçırdıkları, başkalarının üzerine aktardıkları bilinmiyor. Aslıtürk muamması çözülsün istenmiyor.
Şimdi böyle bir organizasyonun siyasi ayağı olmadan bu işlerin yapılması mümkün müdür? Değildir. Maliyeci ayağı olmadan, polis ve mafya bağlantıları olmadan bu işlerin yürümesi mümkün müdür? Değildir. İyi de naylon faturacıların siyasi, maliyeci ve diğer destekçileri nerededir? Bunlar neden soruşturulmuyor? Kimse Argun Kızılırmak’a, kardeşim seçim döneminde Ankara’ya gönderdiğin paraları, kime nasıl yolladın diye sormuyor? Oturup Maliye Bakanı olması için dua ettikleri kişinin adı neydi diye de sormuyor. Savcılarımıza buradan duyuruyorum: Bu adamların arkasında müthiş bir siyasetçi desteği var. Koruma var. İslami finans kuruluşları konusunda İsa Soylu’ya sorulması gerekenler soruldu mu? Faiz haram da naylon fatura, hayali ihracat helal mi? O kesimde bu işlere kim bakıyordu?
Naylon fatura imparatorluğunun içerideki destek ayakları ortaya tam çıkartılamayınca, bu işler de durmuyor. Yeni naylon fatura holdinglerinin kurumlaşmaları sürüyor. Pazar yerinin çığırtkanları gibi herkes bağırmaya devam ediyor: Naylon faturam var almaya gelin. Hırsız çaldıktan sonra peşine düşmeyi ilke edinenler, öylece seyrediyor. Neden acaba?
MASAK mı?…
Maliye Bakanlığı bünyesinde bulunan MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) oluşturulurken epey umudum vardı. Ama sonra çalışmaya başlayınca bütün umutlarım bitti. Bu kurul uyutma ve oyalama dışında hiçbir şey yapmıyor çünkü. Bu kurula ne sorsanız yanıtı için yıllarca beklemeniz gerekir. Bunlar hala Alaattin Çakıcı, Sedat Peker, Ömer Lütfü Topal, Sudi Özkan hakkında inceleme yapacaklar, mahkemelere veya istenen birimlere iletecekler de biz göreceğiz. ömür yetmez. MASAK bu çalışma yöntemi ve biçimiyle mücadele değil, teşvik kurulu olabilir. Buranın acilen ele alınması şart. Yoksa halimize tokatçılar değil, kargalar bile gülmeye başlayacak.
Topal ve Özkan: 3.5 milyar doların davası
Bu iki kumar derebeyinin adamları şimdilerde 5. Vergi Mahkemesi’nde görülmekte olan davaları nedeniyle pek bir faaller. Bu davalardan yırttılar mı Danıştay için bile önlemler almak konusunda çalışmalarını harıl harıl sürdürüyorlar. Maaşa bağladıkları milletvekilleri (eskiden beri maaş almaktalar), iş takipçileri ve organizasyonlarının paralı diğer adamları devleti dövüp 3.5 milyar doların ellerinde kalmasına çaba gösteriyorlar.
Bunlarla ilgili öyle akıl almaz işler oluyor ki tarifsiz. Maliye hesap uzmanları incelemeleri sırasında yurtdışına kara para çıkışında kullanılan bir hesapla ilgili olarak Hazine’den belge istediler, devletin Hazine’si böyle bir belge bulunamıyor diye yanıt verdi. Ama mahkeme aşamasında bu belgeyi Sudi Özkan’ın avukatı getirip dosyaya koydu. Bunun ne anlama geldiği malum. Paranın satın alma gücü nerelere kadar uzanıyor, gelin de siz ölçün. İstanbul’daki noterlere ifade aldırtmayı bile başardılar.
İstanbul 5. Vergi Mahkemesi’nden gözlerinizi bir an olsun ayırmayın.