26 Nisan 2002
Türkiye 200 milyarlık borç sepetini bir elinde taşıyor ya, diğer elinde ne olduğunu Sakıp Sabancı açıkladı: Üçün biri. Buna yanıtı Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu verdi: O üçün birinden, biri de Sabancı.
Bu renkli tartışma, aslında uzunca yıllardır devam ediyor. Buna enflasyon ile mücadele diyoruz.
Hükümetlere göre sanayiciler Türkiye’de enflasyonun düşmesini istemiyorlar. Çünkü enflasyonla kazanıyorlar. Tatlı karlardan vazgeçemiyorlar. Bunun için de enflasyon lobisi kurmuş durumdalar. İşadamları ise her zaman hükümetlerin ve devlet yönetiminin beceriksizliğinden, yetersizliğinden yakınıyor.
Aslında bu çekişme, Türkiye’nin bu kafalar değişmedikçe iki elinde var olanın değişmeyeceğini gösteriyor. Bir elde borç, bir elde üçün biri. Yani halkın deyimiyle, “ne kadar sallarsan salla” ya da “salla salla vur duvara”.
Mehmet Ali Bayar ve Morison Süleyman
Mehmet Ali Bayar eski mi, yeni mi? Eskiliği yeni düşünceler üretmesine, yeni olması eski düşünceleri savunmasına engel mi? İnsan, Amerika’dan gelince yeni olmuyor. Türkiye’de kaldığı için de eski. Bayar, Türkiye’ye gelince bu kadar çabuk eskiyemeyeceğine göre, Amerika öncesinde neyse, şimdi de o. Bayraklı, Kuran’lı, namazlı gösteriler. Konuşma ve üslup açısından siyasetin en eskisi ayağını kaldırmış, Bayar basıyor; sanki bir küçük Süleyman Demirel karşımızdaki.
Kötü mü? Kişiye göre değişir. Ama yeni değil. 40 yıldır bildiğimiz yönetim anlayışının yeni siyasi savunucusu. Hariciye mensubiyeti taşımak ayrıcalık ya, ilk konuşmasında en çok vurguladığı şey o. Bu da yeni siyasetçinin, yeni kast anlayışı demek ki.
Bayar’ın Sabah gazetesine verdiği demecini okuduğumda bir Turgut Özal ile karşı karşıya olmadığımı gördüm. O daha şimdiden Demirel savunmasında. Hürriyet’i okuyunca “makul çoğunluğun” sesi olarak, “azgın azınlığın” canına okumak üzere geldiğini öğrenmiş bulundum. Oysa insanlara böyle sıfatlar yakıştırmanın ne kadar yanlış olduğunu, Ertuğrul Özkök’ün yazılarını okusa, bilirdi Bayar. Kapılar erken açıldığına göre şimdi bakın ne sıfatlar yakıştırılacak Bayar’a.
Bayar Türkiye’yi Demirel’in gözünden değil de idare etmeye geldiği halkın içinden görse, üzerindeki o eski görüntüyü atabilir diye düşünüyorum. Atınca geriye ne kalır?
O söylem, o cümleler, o duruş; sanki Morison Süleyman’ın gelişi. Değişir diye umuyorum. Tansu Çiller aynı yollardan geçip değişmedi mi? Çünkü yeni siyasetçilerin en azından söylemlerinde yeni olmalarında büyük yarar var. Eski ağzın, yeni sözcüsü olmanın bile bir bedeli var çünkü.
Recep Tayyip Erdoğan
Zaman, Recep Tayyip Erdoğan’ı yeniledi. Bu mutlak bir doğru. Çünkü hedeflediği iktidar modeline, eski kafasıyla ulaşamayacağını, Türkiye’yi bu yönde değiştiremeyeceğini gördü. Ama zaman bu eski düşünceli adamın, siyasi hedeflerinde bir değişime neden olmadı. Değişen söylemine aldırmayın, o hala eski Tayyip. Ama artık öyle konuşmuyor. Aslında yüreğine, aklına sakin ol demeseler, ilk meydan konuşmasında şarkısıyla, şiiriyle, sözleriyle halkı öyle bir irşad eder ki, herkes parmak ısırır. Şimdi zamana sığınıyor Erdoğan. Konuşma kasetleri kaç yıllıksa o kadar bir zaman geriye gidiyor, “O günler de söylendi, şimdi söylenmez” diyor. Oysa böyle konuşmasa, halkı bu denli tahrik etmese şimdi ne bu kadar zengindi, ne de bu kadar şöhretli. Olsa olsa Kasımpaşa’da mahalle imamı olurdu.
Tayyip Erdoğan, zamanın kendisine açtığı şans kapılarından koşarak geçti. Hiç düşünmedi; Allah bu kapıları açıyor ama, acaba hangi kapılarım kapanıyor, demedi. Şimdi o hızlı günlerin muhasebe defteri ile yüzleşiyor. Korkmasına gerek yok. Ektiğini biçiyor.