19 Nisan 2003
Türkiye’de eskiden susmak maharetti. Şimdi konuşmak. Boş konuşulsa da herkes her şeyi söylüyor. Üstelik bunlar devlet adamı koltuğunda oturuyor. Ağızlarından çıkan lafı duymayacak kadar, duygu sarhoşu bu yöneticiler. Aralarında bakanlar var.
Oysa ne demiş atalarımız , ‘Gırtlak dokuz boğum, sekiz yut, bir söyle.’ Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, değişen dünyada oturduğu koltuğu algılamakta zorluk çeken bir politikacı. Duyguları ön planda. Öğretisi ona bambaşka şeyler söyletiyor. Ama oturduğu koltuğun gereği öyle düşünmemesi gerek. Çünkü gerçekler daha başka. Oturup Türk müteahhitlerin Irak pazarından pay alma kavgasını vereceğine, ‘Gitmesin müteahhitler, olmaz olsun o para’ demeye gelen açıklamalar yapıyor. İyi de o zaman o koltukta nasıl oturuyor? O işleri nasıl yapacak? Bu sadece benim görüşüm değil. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da aynı şeyleri düşünüyor Ergezen için. Bakana rağmen, ya da onun gibi düşünenlere rağmen Türkiye’nin müteşebbisleri asla vazgeçmemeli.
Türk müteahhitleri bu pazarı ne yapıp edip zorlamalı. Oradan kim ne derse desin iş almalı ve bu pazarın en önemli şirketleri bizim şirketlerimiz olmalı. Bunu sadece para kazanalım diye söylemiyorum; sıkışmış, etkisizleşmiş Türkiye’nin açılımı, çıkışı için söylüyorum. Bu sadece ekonomik değil Türkiye için stratejik bir önceliktir. Bunu anlamayana ne anlatabilirsiniz ki? İşimiz çok zor. Yani; akıl akıl gel peşime takıl.
* * *
Dünyada Osmanlı dahil ekonomik ve askeri gücü eline geçirenler hep aynı rüyayla uyurlar: Her şeyi yönetmek. Almanlar ‘Draht Nach Osten’ ‘Büyük Doğu Politika’sı olarak adlandırdıkları stratejilerini uygulamaya koyduklarında amaçları; Türkiye, Irak, Suriye, İran, Afganistan koridorunda enerji yataklarını ve Ortadoğu’yu kontrol etmekti. Ortadoğu’ya ilk Yahudi kolonilerini getirip yerleştiren de Almanlar’dı. Bu söylediklerim 1800’lü yılların başında yaşanıyordu. Stratejilerini uygulamaya koydukları başlangıç noktası Osmanlı İmparatorluğu’ydu. Bu politikaları doğrultusunda Osmanlı’nın içine girdiler. Almanlar’ın en büyük amacı kendilerine rakip olabilecek ne kadar askeri güç varsa elimine etmek ve dünyanın yöneticisi olmaktı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları bu yüzden yaşandı. Osmanlı’yı öylesine esir almışlardı ki Goben ve Breaslaw zırhlıları sıkışınca Osmanlı bayrağı çekip, Türk karasularına girip, savaşmaya bile başladılar. Osmanlı’yı yöneten İttihat ve Terakki liderleri itildikleri bu zoraki savaşların sonrasında Alman U2 denizaltısına binip kaçmak durumunda kaldılar İstanbul’dan.
* * *
Alman İmparatoru Wilhelm, Araplar’a Müslüman dostu ‘Hacı Wilhelm’ olarak tanıtıldı. Almanlar’dan sonra İngilizler, Fransızlar, Araplar, Arnavutlar ve Osmanlı bitti. Nerdeyse Anadolu bile elimizden gitmişti Atatürk ve bir avuç arkadaşları olmasaydı. Bugün de orta yerde duran gerçeklere bakmalıyız. Bunun için ne olduğunu anlamakta yarar var. Bilmeyenler okuyup öğrenmeli. Bugün Amerika’nın Ortadoğu ve enerji politikalarının ana amacı, Amerikan imparatorluğunu yaratmaya dönük.
Bush, West Point askeri akademisinde 2 Temmuz’da yaptığı konuşmada ABD’nin askeri güç açısından tekel olacağı yönündeki vizyonunu ortaya koydu. Buna göre ABD olası tehditleri engellemek için askeri güç kullanmaktan çekinmeyecekti. Washington Times yazarlarından Ton Lindberg, Başkan’ın konuşmasını şu şekilde yorumladı: ‘Bush, ABD’nin bir daha kendisine eş güçte bir rakibin ortaya çıkmasına izin vermeyeceğini söyledi. Bir daha başka bir süper güç ABD’ye rakip olamayacak.’
Michael Lind gibi birçok yazar Bush doktrininin aslında, Wolfowitz’e ait olduğunun onun da arkasında bambaşka isimlerin bulunduğunun altını çiziyorlar (Bu konuda ayrıntılı bilgi Bush ve Saddam’ın gölgesinde Entrikalar Savaşı’ adlı kitabımda mevcut. Aslında baba Bush döneminde 1992 yılında güncel anlamda temelleri atılan, Almanlar’ın ‘Büyük Doğu Politikası’ adını verdikleri stratejiye uygun bir Amerikan stratejisi çıktı ortaya. Bunun yaratıcılarından biri Paul Wolfowitz’di. Onun stratejisinin adı da ‘Büyük Strateji’ (Grand Strategy). O dönemlerde daha masum kelimelerle adlandırılıyordu. Buna stratejiye göre dünyanın her yerindeki güç alanları Amerikan askeri gücü ile doldurulacak ve Avrupa, Rusya, Çin, Japonya ve Hindistan gibi olası eşit rakip güçlerin yükselmesi engellenecekti. Bu ülkeler, askeri güçlerini belirli bir düzeyin üstüne çıkarmalarına veya bağımsız bir dış politika izlemeleri konusunda ikna edilecekti. Bu ülkelere düşen misyon ise ekonomik anlamda güçlenmek, güvenliğin bedelini ödemek ve Amerika için istikrarlı bir pazar olmak…
* * *
Sayın Ergezen açıklamalarında dile getirdikleriyle, Türkiye’nin hangi alanda varolabileceğini biraz daha düşünsün bakalım. Türkiye yeni dünyada nasıl yaşayacak, ne yapacak?
Sayın Ergezen ve onun gibi düşünenlere sesleniyorum. Dünya dönüyor. Siz olduğunuz yerde dursanız da, dünya dönmeye devam edecek. Durduğunuz zaman kaybedeceğinizi unutmayın. Hızla değişen ve gelişen dünyada yerinizde durdukça, hiçbir şey yapmadıkça bile, geri kalacağınızdan şüpheniz olmasın. Diğer ülkeler bize tur bindirirler. Yani durumdan vazife çıkartmak gerekirse, bakan beye rağmen, Türk müteahhitler Irak pazarına girmeli, ısrar etmeli, mutlaka oralardan iş almalılar. Savaşta olmadık, iyi hoş, güzel. Yüzümüzün akı bu. Şimdi barışı biz inşa edelim. İnşaat yapalım; varolmayı sürdürelim. Yoksa halimiz kötüdür.