15.12.1999
Alaattin Çakıcı sorgulanmadan apar topar cezaevine konuldu. Suçluların iadesi anlaşmasının bu denli kötü uygulanmasında eğer art niyet yoksa ‘skandal düzeyinde’ bir hata yapılmıştır
Tuncay ÖZKAN
Mafya büyük yalanların, söylencelerin, uydurulan kahramanlık öykülerinin beslediği psikolojik durumdan yararlanarak etkisini büyütür. Ne kadar mücadele ederseniz edin bu sosyal durumu gideremezseniz, babalardan biri gider, diğeri gelir. Ama etkileri hep artarak devam eder. Yalan ve abartı mafyanın gıdasıdır. Mafyanın ahlakı olduğu, kurtarıcı olduğu, hayırsever ve yardım edici olduğu yalandır. Mafyanın ahlakı yoktur, alışkanlıkları ve gelenekleri vardır. Bunları da var eden mafya üyelerinin saldıkları korkulardır. Mafyanın ilkesi yoktur. Mafyanın erdemi yoktur. Mafyanın onuru yoktur. Bunlar olsaydı mafya diye bir anlayış olabilir miydi?
Mafya hırsızdır; çalar. İnançsızdır; çalmakla kalmaz para için, hatta şöhret için dahi adam öldürür. Komplo kurar. Tehdit eder. Korkudan beslendiği için, aydınlığı sevmez. Karanlıklardan hoşlanır. Üretmez. Tüketicidir. İnsana, onun değerlerine, emeğine, yaşam hakkına, özel hayatına mafyanın saygısı yoktur.
Uyuşturucu, silah, karapara olguları siyasetçiler ve yurtdışı gizli servislerin Türkiye’deki oyunlarıyla birleşince, mafyamız palazlandı. Siyasiler vurucu güç olarak bunlara yöneldiler.
Devlet içindeki güçler soğuk savaş yıllarında, derin devletin kimlik ve anlayışını benimseyen bu mafya unsuruyla işbirliğine girdi.
Türk mafyası devlet destekli hale geldi. Kurumlaştı, serpildi. Uyuşturucu ticaretinden kaçakçılığa, haraç toplamaktan devlet rantı yemeye kadar her alanda Türk mafyası ile onu etkisizleştirmeye çaba göstermesi gereken bazı devlet görevlileri kol kola soyguna başladılar. Bu güçler daha sonra PKK terörüyle mücadele etmek için de teröre karşı terör diye bilinen ve hiçbir işe yaramayan, sadece hukuku ve adaleti yok eden anlayış yüzünden cinayet işleyebilme özgürlüğüne bile kavuştular. Sonuçta Türkiye siyasetçisi, güvenlik güçleri ve ekonomik çevrelerle kol kola giren, inanılmaz bir mafya örgüsü ile karşı karşıya kaldı. Mafya kurumlaştı. Bugün siyasetçisi, bürokratı, güvenlik gücü, katilleri, parası olan bir Türk mafyası ile karşı karşıyayız. Güçlerini hükümet düşürerek gösterdiler. Şimdi de hükümet olmak için kavga edeceklerdir. Çünkü artık uluslararası güçlerin elindeki oyuncak olma durumu da Türk mafyası için kaçınılmazdır. Türkiye’de uyuşturucu ticaretini yapanlardan kaçakçılara, mafyaya kadar herkesin bankası dolayısıyla uluslararası bir bağlantısı bulunuyor.
“Mafyanın siyasi ideolojisi yoktur, iktidar derdi yoktur, o sokaklarda gezer” diye düşünen veya buna inanan safdiller olmasaydı, Türkiye bu organize suç çeteleriyle mücadeleye daha erken başlar, kurumlarını, insanlarını bu beladan uzak tutardı.
Bugün terör ne ise, kaçakçı ne ise mafya da odur. Bunlar arasında işbirliği o kadar gelişmiştir ki, bunların tümü birbirine geçmiş, bir büyük bela halini almıştır.
Şimdi gelelim Alaattin Çakıcı olayına.
Öncelikle Alaattin Çakıcı’nın iade dosyasının hatalı hazırlandığını vurgulayalım. Bugün Çakıcı onca suç dosyasına rağmen hiçbir şekilde sorgulanmadan, doğruca mahkemeye çıkmış ve oradan da cezaevine girmiştir. Bu dosyayı hazırlayanların Fransa ile Türkiye arasındaki suçluların iadesi anlaşmasını bu denli kötü uygulayabilmeleri kasti değilse, büyük bir hata olmuştur.
Çakıcı gelmiştir. Yanında bulunan polislerle sohbet etmiştir. Bu sohbet sırasında eski eşi Uğur Kılıç’ın öldürülmesi olayı dahil olmak üzere, üzerine atılı bulunan bütün suçlamaları kabul ettiğini belirtmiştir. Çakıcı mahkemede ne yapar o bilinmez, ama polisteki sohbetine bakılırsa canından da çok ününü korumak istemektedir. Organize Suçlar Bürosu’nda gece güzel bir uyku çektikten sonra sabah doğruca Bakırköy Adliyesi’ne gitti. Tutuklandı. Ve Kartal Cezaevi’ne gönderildi. Kartal Cezaevi’nde, Erol Evcil, Adnan Oktar, Nuri ve Vedat Ergin Nuriş kardeşler), Banker Bako, Mavi Çarşı yangını sanığı Metin Yamalak, satanistler Ömer Çelik ve Engin Aslan, Çakıcı’nın kardeşi Gencay Çakıcı’yı vuran Adil Cesur, Yakup Süt ve Çakıcı’nın en sadık adamlarından, tetikçi Mücahit Gözen ile birlikte kalacak.
Şimdi kardeşini vuran kişi ile Çakıcı aynı cezaevine konuluyor. Neden? Bu cezaevinde kan dökülsün de şenlik olsun isteyenler var galiba? Yine birileri kurt kanununu devreye soktu anlaşılan. Bu cezaevinde önümüzdeki günlerde yaşanacak çatışmalara boş yere sorumlu aramayalım. Çünkü sorumlular ortada.
Bunlardan haberi dahi olmadan bakanlığını yönetmeye çabalayan Hikmet Sami Türk’ü buradan uyarmakta yarar görüyorum. Çünkü bu olayların siyasi sorumluluğu kendisine ait olacaktır.
Şimdi soruyorum, Çakıcı nasıl oldu da sorgulanamadı? Bunu kimler becerdi veya başardı? Ankara’daki büyük büyük başlar, bu olayın altından nasıl kalkacaklar?
Söylediklerinizi duyar gibiyim: Bugüne kadar nasıl kalktılarsa, bugün de öyle kalkarlar, olur biter. Susarlar, unuttururlar. Peki ama bunlardan bunun hesabını soracak kimse yok mudur bu memlekette?
Şimdi gelelim kurumlarımızın Çakıcı tavrına. Çakıcı, cumhuriyet tarihinin en büyük suçlusu değildir. Çakıcı’ya karşı takınılan tavır inanılmazdır. Clinton bile bu kadar sıkı bir koruma altında tutulmamıştır. Bu kadarı abartıdır. Bu abartının nedeni devlet içindeki bazı unsurların geçmişte desteklediği, şimdi bırakıverdikleri Çakıcı karşısında ne yapacaklarını bilememe durumudur. Fransa’dan iadeyi isterken gösterilen o muhteşem işbitiricilik, bugün herkesin elini kolunu bağlamıştır.
Basındaki açıklamalarının daha ülkeye gelmeden devasa boyutlarda sergilenmesi, Türk basınının mafya mücadelesinde öğrenmesi gereken çok şey olduğunu da gözler önüne serdi. Mafyacıların kendilerini kahraman gibi gösterecek açıklamalarına basının dikkatli yaklaşması gerekiyor. Mafya ile mücadelede en önemli unsurun onların toplum üzerindeki korku ve sindirme etkisini kırmak olduğu bilinerek, gerçek yüzlerini sergileyecek araştırma yayınları ve üslup benimsenmelidir. Dünyada mafya mücadelesinde medya bu iki unsuruyla ön plana çıkmaktadır.