15.07.1999
Türkiye’nin enflasyon ve gelir dağılımındaki adaletsizlikle körüklenen faiz ve borç batağından çıkması için vergi toplaması şart. ‘Nereden buldun’ diye sormayan bir Maliye’yle bu mümkün değil
Tarihi ve kanunları geriye yürütmek (oysa hukukun temel kuralıdır, geriye yürütülemez) isteyenleri görünce aklıma hep şu fıkra geliyor:
– Baba bir hırsız tuttum.
– Oğlum getir…
– Baba gelmiyor.
– Bırak gitsin…
– Baba gitmiyor.
Türkiye’de vergi sistemiyle ilgili olarak ‘yapılan-bozulan’ şeyler bana fıkradaki hırsızı anımsatır. Hepimiz hırsızı biliyoruz, o da kendini biliyor ama kimse bir şey yapamıyor. Herkes verginin nasıl toplanması gerektiğini biliyor. Vergi kaçıranlar da biliniyor. Sistemin bilinmeyeni yok. Ama ‘Yavuz hırsız, ev sahibini bastırıyor’. Çünkü şantaj, baskı, tehdit her zaman geçerli oluyor.
“Mali Milat uygulaması sona ersin.” Olur ersin!
“Ama karapara, mafya, çete de olmasın! Canımızı çok yakıyorlar. Devlet de bana bunlarla ilişkimi, parayı nereden bulduğumu sormasın. Döviz getiriyorum ya, daha ne isteniyor? Cezalarda da indirim yapılsın. Bankayı batıranlar sorumlu tutulmasın. Hesaplardaki devlet garantisi aman kalkmasın. Borsayı düzenleyecek yasalarla SPK kanunu çıkartılmasın. Vergiler peşin alınmaya başlandı, alınmasın!” Olur alınmasın!
Suçu işleyen kadı olunca, kimi kime şikâyet edeceksiniz? Bu ülkede TÜSİAD bile doğrudan çark ettikten sonra, varın düşünün gerisini… Bunu yapan güçler Vergi Kanunu’nu halletsinler, siyasi payandalarıyla kol kola girip, yalanlarına yalan katarak rüşvet, şantaj ve baskıyla kumarhaneleri de açtıracaklar. Yani hiç kötü bir şey gelmesin aklınıza: Türkiye sapasağlam. Her şey tıpkı eskisi gibi; işler tıkırında… Tek eksik bugün rant cinayetleri işlenmiyor. Ama yarın onlar da başlar, kimse üzülmesin.
2000’nin eşiğinde Türkiye
Liberalizm yükseliyor, demokratik sol büyüyor, sosyal demokratlar toplanıyor, milliyetçi sağ atılımda, ümmetçi sağ yedekte, nurlu ufuklar gelecekte! ‘Böyüük Türkiye’ kuruluyor…
Sevsinler sizin alaturka modernizminizi, kapitalizminizi!.. Hani 2000 nutukları nerede? Nerede kapitalist ahlak? 2000 yılına aynı gelir dağılımı felaketiyle, vergi toplamayı dahi beceremeyen yasalarla mı gireceksiniz? Karaparacı, naylon faturacı, kayıt dışı ekonominin simsarlarıyla kol kola mı gezeceksiniz? Yarın Alaattin Çakıcı’nın elinde kaldığınızda bakalım ne yapacaksınız? Paranın rengi, dini, milleti yoktur savunması sizi kurtarır sanıyorsanız aldanırsınız.
Anneannem, “Bu ülke, iyilerin yüzü suyu hürmetine ayakta kalıyor” der. Bugün var olan ve uzun yaşayıp, hep ayakta kalmaları için dua edeceğim, yurttaşlık bilincine ermiş topluluklar, temiz sermaye ile bürokrasinin onlara destek veren kısmı olmasa, yandığımızın resmidir.
‘Sormadan’ denetleme
Düşünün bir kez, Maliye denetim yapacak, ama ‘Nereden buldun, kazancının vergisini ödedin mi?’ diye sormayacak! Polisin tutuklama yetkisinin olmaması gibi bir şey. İnanılır gelmiyor insana, ama bunu istiyorlar. Eli kolu bağlı Maliye’den iş bekliyorlar. Bu kayıt dışı ekonomi ile karaparacıların ekmeğine yağ sürer. Kötü para gelir, iyi parayı kovar. Örnek mi, Nesim Malki cinayeti, Susurluk kazası, Türk Ticaret Bankası özelleştirmeleri. Bunlardan ders almayanlara Ömer Lütfü Topal’ın Kafkasya anlaşmalarıyla ilgili olarak, bu köşede yazılanları hatırlamalarını tavsiye ederim.
Vergi vermeyip iç borç ve faiz batağından dert yanmak neden? Vergi yoksa elbette ki iç borç artacak, faizleri de bataklık olacak. Topladıklarınız da borç faizlerine gidecek. Çünkü vergi toplayamayan devlet borç alır. Borç alan faiz yükü altına girer. Kısaca devlet borçlarını ödemek için borçlanmaya başlar. Bugün Türkiye’deki iç ve dış borçlar ile bunların faiz rakamlarına bakınca, beş yıl sonrasından korkmayan kimse var mı?
Peki ama bu durumda Mali Milat neden korkutsun bizi. Vergisi kaynağında kesilen çalışanlar ile düzenli olarak vergi ödemesi yapan namuslu işadamının Mali Milat derdi olamaz. Aksine bu kesimlerin hesap sorma zamanı geldi de geçiyor bile.
Gelir düzenindeki adaletsizliğin (yüzde 80, yüzde 20 dengesizliği) rejimi tehdit eder noktaya ulaştığı Türkiye’de, kendilerini ‘sürekli yolunan kaz’ gibi gören namuslu işadamlarıyla, yurttaşların ne kaybı olabilir? Tantanayı yapanlar karaparacı, kayıt dışı ekonomiyle çalışanlar olmalı. Naylon fatura holdingleri kurdurtup, buralardan elde ettikleri gelirlerle devleti soyanlar. Bunlarla banka kurup para aklayanlar. Bir de bunların ekmeğini yağlayan, buradan aldıkları rüşvetlerle ‘işini bilen memur’ takımını oluşturan yiyiciler rahatsız olmalı.Kuryeler çantalarla para taşısın; yeni Jet-Pa’lar doğsun… Paralar o cepten bu cebe aksın, devlet garantisi altındaki hesapların yükü Hazine’ye kalsın; yeni Interbank’lar kurulsun… Marmara, İmpeks gibi bataklardan hesap sorulmasın… Devlet bankalarının yurtdışı yan kuruluşları Türkiye’de bazı aileleri beslesin, sermayelerinden daha fazla dolar kredileri verilsin, kamu bankaları batma noktasına gelsin… Özelleştirmelerden sıradan ihalelere her yerde mafya düzeni hâkim kılınsın… Hukuk, adalet, polis bastırılsın… Siyasetçi iş takipçiliği yapsın…
Devletten KDV almak için hayali organizasyonlar ihracat yaptık desin… Bunların mali müşavirlik, siyasi müşavirlik, bürokratik yandaşlık bağlantılarına bakılmasın…
O zaman devlet niye var?.. Nereden buldun diye sorulmasın… Sorulursa devletten çalınan paraların büyüklüğü ortaya çıkacak. Uyuşturucudan, silah kaçakçılığından, hayali ihracattan, naylon faturadan geçinenlerin tekerine çomak sokulacak. Bugün Türkiye’nin önündeki açmaza bakıp: “Neden faizleri düşür-müyorsunuz?” “Üretim için yeni krediler vermiyorsunuz?” “Yüksek enflasyonu düşürmek için neden bekliyorsunuz?” “Neden yeni bir konut, tekstil ve otomobil üretimi ve tüketimi hamlesi yaratıp, projeler üretip ekonomiyi kurtar-mıyorsunuz?” diye sorması gerekenlerin, kötüleri kurtaracak oyunların içinde bulunmalarını anlayamıyorum.
Borç ve faiz batağı
Türkiye’nin önünde iki açmaz var: Borç ve faiz batağı. Bunu aşmanın yolu vergi almaktır. Bu açmazları kronik enflasyon ile gelir dağılımı, adaletsizliği körüklemektedir. Türkiye’de az kazanandan az, çok kazanandan daha fazla vergi alınması kaçınılmazdır. Vergi en önemli yurttaşlık görevidir. Devlet üreten işadamıyla, namuslu yurttaşına gereksiz olarak yüklediği her kuruşluk sübvansiyon, teşvik ve kredi yükü dolayısıyla sorumludur. Bunların hesapları verilmelidir. Her gelirin bir maliyeti olmalıdır. Devlet de, vatandaşlar da bu maliyete katlanmak zorundadır. Bu durumda ciddi ve uygulanabilir bir harcama ve bütçe reformu kaçınılmazdır.
Devir hesap, kitap ve yanlışlardan hesap sorma devridir. Önce devletten başlayarak ‘Lale Devri’ özentilerine son vermenin zamanı geldi artık. 4369 sayılı Vergi Kanunu’nda ileriye dönük düzenlemeler yapılmalıdır. Kanunu geriye götürme çabaları iyi niyetli değildir. Bunun için yeni düzenlemede vergi kanunlarının ve mevzuatının basit Türkçe ile anlaşılır bir yazın dilinde yeniden oluşturulması sağlanmalıdır. Vergilerin kanuniliği ilkesi ‘cüzdan – vicdan’ muhasebelerine yenik düşürülmeyecek bir şekilde ayağa kaldırılmalı ve uygulanmalıdır. Vergi konusunda meşruluk zedelenmemelidir. Mükelleflere her türlü, belgeli harcamalarını vergiye tabi gelirden indirmek (gider yazmak) hakkı tanınmalıdır. Bunun için yapılacak bilimsel çalışmalardan sonra gerekirse vergi oranları artırılabilir. Böylece belge sistemi de doğru yola getirilir. KDV’lerden elde edilen gelir miktarı artar.
Bunları değil de, ‘Nereden buldun’ uygulamasını sorun haline getirirsek, yarın mafyanın ve destekçilerinin karanlıkları, aydınlıkları yutmaya başlar. Bu da benim aklıma bir yalancı çoban ile kurt fıkrasını getiriyor.