05 Mayıs 2003
Türkiye garip bir ülkedir. Haklı ile haksız, doğru ile yanlış bazen o kadar yakın durur gibi gözükür,öylesine yan yana bulunuyor izlenimi verir ki, ayırt etmek konusunda sıkıntı çekersiniz.
Yıllar önce Türkiye’nin en ünlü kalp doktoru ile ilgili yolsuzluk haberini yaparken, inanılmaz bir eleştiri bombardımanı altında kalmıştım: ‘O çok saygıdeğer, başarılı, elleriyle şifa dağıtan, işine aşık, Türkiye’de yeni bir çığır açan’ profesörümüzdür. Hatta bütün kalp cerrahları bir araya gelip beni kınayan bir bildiriye de imza atmışlardı. Beni olaylardan haberdar eden cerrah doktoru da aforoz edip, yok etmeye çalıştılar. Yurtdışına kaçmak zorunda kaldı.
Oysa bu anlı-şanlı profesörümüz, ölen hastalardan çıkarttığı kalp kapakçıklarını yeniymiş gibi gösterip hastalarına takıyor, elinde kalan yeni kalp kapakçıklarını da başhekim olduğu hastaneye yeniden satın aldırıyordu. Eczaneler belliydi, firmalar belli, işlem belli. Karısı, kızı, damadı, oğlu hep beraber şirket kurmuş, para basıyorlardı. Belki ailenin geri kalanları ne olduğunu bile bilmeden giriyordu işe. Onlar sadece babalarının kurduğu şirketin ortaklarıydı. Ama sonuç değişmiyordu.
Yıllar sonra davalar bitti. Önce başhekimlikten, sonra hekimlikten koptu ünlü doktor. Ama servetini korudu.
Yerine onun yardımcısını verdiler. O da en iyi bilenlerden biriydi kirli çarkların nasıl döndüğünü. Ama dönemin iktidarı öyle uygun gördü. Türkiye’de defalarca yapılmış ameliyatlar, ilk kez yapılıyor gibi basın toplantıları düzenlendi. Halkla ilişkiler çalışmaları yapıldı. Sistem kaldığı yerden devam etti.
Beni kınayan bildiriye imza atan iyi niyetli bazı dost profesörler yıllar sonra, “Haklıymışsın, ama ne yapalım. O hoca o zaman çok ünlüydü ve bu işleri hiç yapmaz, tenezzül etmez gibi görünüyordu, iftiraya uğradı sandık, kusura bakma’ dediler. Sistem o zaman yaraya neşter atamadı. Olayın üstünü kapadı.
* * *
Yıllar sonra bir gün sabah gündem toplantısında bir sağlık haberini tartışmaya başladık. Ankara’dan bir haber, içeriğinde, firmaların SSK tarafından sıkıştırıldığını, hatta hastaların SSK ve bakanlık baskısı nedeniyle kalp kapakçıklarını ve ilgili ekipman ile ilaçları bulamadığını konu ediniyordu. Türkiye’de bu imkansızdı. Bunun altında başka bir şey var, bu haberi yayınlamayalım, tartışalım ve perde arkasını ortaya çıkartalım dedim. Haberin yayınlanmasına izin vermedim.
Haberi yapan uzman muhabir ısrar etti. Haberi yayınlamayınca istifa etti. Sonra araştırmalarımız gösterdi ki haberi illa çıksın diye dayatan güç odaklarının arkasında firmalar var. SSK ile kavgalılar ve bakanın gitmesi için kamuoyu oluşturmak istiyorlar. Aynı haber farklı biçimlerde kaç kez yayınlansın diye gönderildi, hatırlamıyorum artık.
* * *
Yaşar Okuyan döneminde Çalışma Bakanlığı bu sağlık skandalının üzerine DGM savcılarıyla gitti. Çünkü bakanlık müfettişleri asla bu pisliği temizlemekte başarılı olamadılar. Tıpkı diğer müfettişler gibi. DGM Savcılığı soruşturmasında belgeler çalınıp değiştirilmesin diye SSK ve bakanlık müfettişlerinin ilgili dosyalarının bulunduğu bölümdeki kasaların başına polisler dikildi. Nöbet tuttular. Neşter Operasyonu başladı.
Ne zor iştir bu tür kararları uygulamak bilemezsiniz. Şimdi Yaşar Okuyan’dan intikam almak için bastırırlar. Görürsünüz. Ellerine belge diye kendi düzenledikleri raporları alıp, kapı kapı gezmeye başladılar bile. Neşter Operasyonu’nun ilk kurbanı oradaki yolsuzluğun üzerine giden Okuyan olmalıdır. Çünkü Türkiye’nin düzeni kirletene, yolsuzluk yapana, yaptırana değil, hesap sorana bedel ödetir. Türkiye’de yolsuzluk, usulsüzlük ve mafyanın üzerine gidip de yara almayan kaç kişi var?
* * *
Türkiye’de yolsuzluk sarmalı öylesine kök salmış ki, yolsuzluk yasallaştırılıyor. Tarif üzerine ihaleye çıkılıyor. O tarif üzerine işi kimin alacağı belli. Kamu arazisi mafyanın, kamu çalışanı mafyanın, mafya kamu çalışanı, Ankara’da memur oligarşisi ile kirli siyaset el ele vermiş düzenin canına okuyor, ama hukuk bunlara yetişemiyor.
Çünkü bir olaya neşter vurmak zor. Türkiye ne yazık ki kirli, kanlı, iğrenç ilişkilerin bataklığında. Katiller demokrasisi, hırsızlar düzeni kurulmuş. Hukuk bitti bitiyor. Adalet fakirin, çaresizin boynundaki halka. Parası ve arkası olan için hukuk bir mal; alıyor, satıyor.
Yaraya neşter vurmak gerek. Neşteri derin vurmak gerek, Türkiye’nin kanını emen keneleri bulup yok etmek gerek. Bunu Parlamento’nun yapması gerek. Yasa çıkartmak, korumayı, kollamayı, dokunulamamayı ortadan kaldırmak gerek.
Meclis uyuma! Susma, sustukça sıra sana gelecek!